Said Nursî mi? Said-i Nursî mi?

Image
60 lı yılların sonu ve 70li yılların başını hatırlayanlar bilir. O yıllarda, daha ziyade “Hz. Ömer’in adaleti” ile meşhur olmuş, Abdullah Kars adında, manevi cepheden bir tiyatro sanatçısı vardı. Hz. Ömer’in adaletini, “ibret sahnesi” adını verdiği kendi tiyatrosuyla bütün Türkiye’yi gezerek  oynamışlardı.Hatta, benim kardeşim de o oyunda rol almıştı.

Daha sonraları Şule Yüksel Şenler ile de evlenen Abdullah Kars, 1974 senesinde, Said Özdemir ağabeyin ihlas kitabevinde çalıştığım günlerin birinde oraya gelmiş ve sohbet etmiştik. Sohbet esnasında Said ağabeye dönerek, “ ağabey, müsaade ederseniz üstadın hayatını da oynamak istiyorum” demişti.

Her ne kadar öyle söylese de o yıllar, üstadın isminin bile zikredilmesinin kolay olmadığı yıllardı. Ama insanın “nereden nereye” diyeceği bugünlere geldik çok şükür. Bugün; dünya, dünya milletleri ve  dünya lisanları  Bediüzzaman Said Nursî’yi tanıyor artık.Yani dünyada Bediüzzaman konuşuluyor. Türkiye de artık, Bediüzzaman Said Nursî ’yi konuşuyor ve tanıyor.

Otuz altı sene evvel hayal gibi olan bir şey, şimdi hakikat olmuş durumda.Muhterem Mehmed Tanrısever ve ekibinin gayretleriyle,  üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin hayatından bir kesidin aktarıldığı sinema filmi yapılmış, adı da, ekmeksiz yaşayabilen, ama hürriyetsiz yaşayamayan  bu kahramana atfen  “Hür adam”  konulmuş.Daha film gösterilmeye başlanmadan, sevinenler mi istersiniz, kızılca kıyamet kopartmak isteyenler mi, müfteriler mi, unvanları kendilerinden menkul resmi görüş baykuşları mı? Artık ne isterseniz var.Düne kadar o taraftaki gözünü ve kulağını kapatıp, görmek istemeyen, duymak istemeyenler, bugün artık konuşur oldu. Çoğu da yalan yanlış ve utanmazcasına.Belge soruyorlar, kaynak soruyorlar.Hiç bir şey olmasa da, 80 senedir bu memlekette intişar eden Risale-i Nurlardan iyi belge mi olur, delil mi olur? Bediüzzaman Said Nursî ne söylediyse haktır, doğrudur.

Bu arada;TVlerde, radyo ve matbuatta onunla alakalı çok şey yazılıp, çiziliyor.Burada bizim dikkatimizi çeken şey ise, üstadın isminin telaffuz edilme biçimi. Osmanlı zamanında, insanlar unvanlarıyla yad edilirken, onun namı ve unvanı da; Kürt ulemasından Bediüzzaman Said Efendi veya Said-i Kürdi iken, Türkiye Cumhuriyetinin unvan v.s ile, isim takı ve tamlamalarını kaldırmasından sonra, doğduğu köye atfen (Bitlis’in Hizan kazasının Nurs köyü)  Nursî soyadını alarak, Cumhuriyet devrinde genellikle “Said Nursî” ismini kullanmıştır. Eserlerinde ve mektup, istida (dilekçe) vs. lerde.Nur talebeleri de o isimle yadedegelmiştir üstadlarını. Ama, genellikle art niyetli kimselerin kast-ı mahsusla ve bazı dikkatsizlerin de bilmeyerek kullandıkları “Said-i Nursî” ismi ise, düpedüz bu toprakların muhterem bir insanı olan Bediüzzaman Said Nursî’yi , sanki Arap veya Acemmiş gibi lanse ediyorlar. En azından onu tanımayanlar, bu Arapça, Farsça  ve Osmanlılarda da kullanılan terkiple okuyunca, onu bu memleketin insanı zannetmesinler diye mi yapıyorlar bilmem.Geçtiğimiz yaz, gazetemiz yazarlarından İslam Yaşar Bursa’da bir TV programında canlı yayında üstadı anlatmıştı. TV ekranında da, yazıyla üstadın ismi “Said-i Nursî “ olarak yazılarak gösteriliyordu.Bir müddet sonra TV ye telefon açarak, “o bu memleketin insanıdır, Arap falan değildir, isminin doğru telaffuzu da ‘ Said Nursî ’ dir, lütfen düzeltiniz” dediğimizde, sağ olsunlar canlı yayında hemen düzelttiler.

Gerçi bu, o kadar da kayda değer bir şey değil ama, en azından bu zamanda, bu asrın insanlarının ismi nasıl kullanılıyorsa, öyle kullanılmalıdır. Mesela Başbakana, “Tayyib Erdoğan” yerine, “Tayyib-î Erdoğan” desek olur mu?

 

{mosmodule module=imza-osmanzengin}Image

Benzer konuda makaleler:

3 Yorum

  1. Merhaba,
    Bazi kaynaklarda Said Nursi’nin nufus kaydindaki ismi ‘Sait Okur’ dur deniliyor. Bununla ilgili bir bilginiz varmi? tesekkurler

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*