Said Nursî, Sultan Abdulhamid’den niye helâllik istesin ki?

Muzaffer Deligöz’ün, Üstadın talebelerinden Üzeyir Şenler’e isnat ederek iddiâ ettiği “Üstadın, Abdülhamid Han’ın torunundan helâllik istediği” meselesini, bizzat Üzeyir Şenler’in kendisine sorduk. O da, Deligöz’e böyle bir şey anlatmadığını, altına not düştüğü imzalı belgeyle (Aşağıda) bizlere takdim etti. Biz de tarihe kayıt düşmek gayesiyle bu belgeyi sizlere ibraz ediyoruz. (O.Z.)

Risale-i Nur hususunda, mütehassıs ve musahhih ağabeyimiz Bilâl Tunç ile zaman zaman çeşitli mevzularda muhâverelerimiz olur. Herhangi bir meseleyi birbirimize sorarız. O da bizim gibi; hassas olduğumuz “Üstad ve Risale-i Nur konuları” hakkında zaman zaman yapılabilen hata ve yanlışlar karşısında, işin doğrusunu belgelerle ortaya çıkarma çabasındadır. Meselâ, Üstadın doğum tarihi yıllarca 1873 olarak söylenip, yazıla gelmişti. Bunun doğrusunu 1878 olarak tesbit eden Bilâl Ağabeydir. Aynı zamanda “risaletashih” ve “risaletalimhaber” gibi sitelerin de bânisidir Bilâl Ağabey.

İşte, halen Bursa’da bulunan ve sık sık görüştüğümüz, Üstadın talebelerinden Üzeyir Şenler Ağabey ile alâkalı yazdığımız bir yazıdan dolayı Bilâl Ağabey bize bir yazı göndermişti. Orada Muzaffer Deligöz isminde bir zatın bir iddiâsı vardı. Güya Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Sultan Abdülhamid Han’ın torunundan helâllik istemiş. Bilâl Ağabeyimiz, o yazıyı okuyup tahkik etmemizi, icabında Üzeyir Ağabeyle görüşüp işin doğrusunu belgelememizi rica etmişti. O anda Üzeyir Ağabeylerle bir görüşme yapıldı, fakat bizzat gidip kendisine sorma işini sonraya bıraktım. Biraz meşguliyetlerimizden dolayı vakit bulamadık.

Şöyle bir düşündüm kendi kendime. Üstad, yazdığı her şeyi bilerek, düşünerek yazmış, yazdırılmış ve söylemiştir. Sultan Abdülhamid hakkında yazıp söyledikleri de hep şer-i şerife münasibtir. Yani, yanlış olacak bir şey söylememiştir ki, gidip helâllik istesin.

Aslında Üstadı ve Risale-i Nur’u iyi bilen ve tanıyanların, Üstadın fıtratına, yapısına, tarzına uygun olmayan şeyleri hemen sezmesi mümkündür. Meselâ, bundan bir müddet önce bir internet sitesinde bir şahsın resmi çıkmıştı. Yaklaşık bir asır öncesine ait o resimdeki şahıs biraz da tezellül hâlinde güya Nikola Nikolaviç’in önünde namaz kılan Üstadmış! Hâlbuki o resimdeki ne şahsın şekli, ne giydiği elbise ve ne de tezellül hâli Üstada benzemiyordu. Bunu neşreden arkadaşa derhal telefon ederek itiraz etmiştik. Gerçekten de onlar sonradan anlamış ve yanlışlıklarını kabul etmişti.

İki sene kadar önce Üzeyir Ağabeyle yaptığımız bir röportajımız vardı. O röportaj geçtiğimiz günlerde, gazetemiz Yeni Asya’da neşroldu. O röportajın gazetenin internet sitesindeki “yorumlar” kısmına, Ankara’dan dostumuz Mahir Yenemuk Bey, bir yorum yazarak, aynı şeyi dillendirmiş, bir başka yorumcu olan Mustafa Biter Bey de o görüşe karşı çıkan güzel bir yorum yapmış—ki biz de onunla aynı kanaatteyiz. Bütün bunlar, bizim bu “Üstadın, Abdülhamid Han’ın torunundan helâllik isteyip istemediği” meselesinin vuzuha kavuşturulmasının icab ettiği yönündeki kanaatimizi kuvvetlendirdi. Derhal muhterem Mehmed Fırıncı Ağabeyle görüştüm. O da buna şiddetle karşı çıkarak, böyle bir şeyin olmadığını söyledi. Nureddin Tokdemir ile fikir teâtisinde bulunduk, o da bizimle aynı kanaatte olduğunu söyledi. Yine kadîm dostumuz Mesut Zeybek ile görüştük. O da bunun uydurma olduğunu ve Abdulkadir Badıllı Ağabeyin buna cevap verdiğini söyledi.
Artık bundan sonra biz de bu işin mesuliyetli bir vazife olduğunu addedip, o yazının bir çıktısını alıp, o mevzuda ismi zikredilip şahid gösterilen Üzeyir Ağabeyin yanına gittik. Üzeyir Ağabey yine hasta yatağında yatıyordu. Kendisine durumu anlatıp, o yazıyı okudum, birden celâllendi ve “Olmaz öyle şey, bunun aslı astarı yoktur” dedi. Ve o çıktısını aldığım yazının altına “Benim söylediklerimi yaz” dedi. Biz de onun söylediklerini yazdık ve kendisi de imzaladı. Aynı zamanda ses cihazımıza da ses kaydı yaptık. O anda Üzeyir Ağabeyi; hem Fırıncı, hem Bilâl Tunç, hem de Nureddin Tokdemir Ağabeylerle telefon ile görüştürdüm. Onlara da aynı şeyleri söyledi ve onlar da aynı kanaatte olduklarını söylediler. Ve bunu da, tarihî bir vazife addederek, Üzeyir Ağabeyin altına not düştüğü imzalı belgeyi sizlere takdim ediyoruz.

alt

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*