Said Nursî ve Alevîler

alt

Dersim çıkışıyla partisi içinden de epeyce tepki alan CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, bir grup partili milletvekilinin deklarasyon yayınlayarak kendisini hedef aldığı ve Kılıçdaroğlu’na da dokundurduğu günlerde “Sözlerimin arkasındayım” diyerek takdir toplamıştı. Ama olay zamana ve soğumaya bırakılarak “unutturulduktan” sonra nedense farklı tellerden çalmaya başlamış.

“İslâmcı”ların “Atatürk’le hesaplarını Alevîler üzerinden görmek istedikleri” gibi sözler söylemiş ve bununla da yetinmeyip, hiç ilgisi de yokken sözü Bediüzzaman’a getirerek şöyle demiş:

“Atatürk yerine kimi kurucu görmek istiyorlar? Said Nursî’yi mi?” (Şenay Yıldız, Akşam, 12.2.12)
Bir defa kimmiş böyle yapan “İslâmcılar?”
İkincisi, meseleye Atatürk’le hesaplaşmak ve bunu Aleviler üzerinden yapmak gibi provokatif bir mantıkla yaklaşmanın iler tutar tarafı var mı? Evet, Türkiye’nin bilhassa yakın tarihiyle mutlaka yüzleşmesi gerekiyor. Aygün’ün gündeme getirdiği Dersim faciası da yüzleşilmeyi bekleyen trajik olaylardan biri. Ve bu yüzleşme Alevî-Sünnî, Türk-Kürt… ayrımı yapmadan, toplumun bütün kesimlerinin katılımıyla yapılmalı.

Meseleyi münhasıran “İslâmcıların Atatürk’le hesaplaşması” ekseninde ele alıp, bu bağlamda laik-antilaik, Kemalist-antiKemalist düzlemine çekmeye çalışan bir yaklaşım, hem başlangıçtaki “Sözümün arkasındayım” tavrını sulandırıp boşlukta bırakır, hem başka gerilimleri tetikler, hem de Dersim yüzleşmesini akamete uğratır.

“Atatürk yerine kimi kurucu görmek istiyorlar?” sualinin peşinden “Said Nursî’yi mi?” diye devam etmek ise, tam “Dam üstünde saksağan” deyişine denk düşen tipik bir demagoji örneği.

Çünkü Said Nursî’nin de, M. Kemal’in tarihteki yerleri ve yaptıkları ortada. Bediüzzaman bir siyaset adamı değil ki, ona “devlet kurucusu” sıfatı izafe edilsin. Böyle birşeyi talep edip peşine düşen bir kimse de yok. Dahası, tarihte yaşanmış ve olup bitmiş olayları revize etmek mümkün mü?
Ancak şu var: Gerek Dersim faciası ile, gerekse öncesi ve sonrasında aynı zihniyetle yapılan uygulamaların toplum bünyesinde açtığı derin yaraların reçetesi Bediüzzaman’ın eserlerinde.

Aygün’den beklenen tavır, ona hiçbir dayanağı olmayan bağnazca önyargılarla yaklaşmak değil, meselâ şu sözlerine kulak vermek olmalı:

“Ey ehl-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat! Ve ey Âl-i Beytin muhabbetini esas ittihaz eden Alevîler! Çabuk bu mânâsız ve hakikatsız, haksız, zararlı olan nizaı (çekişmeyi) aranızdan kaldırınız. (…) Siz ehl-i tevhid olduğunuzdan, uhuvveti ve ittihadı (kardeşlik ve birliği) emreden yüzer esaslı rabıta-ı kudsiye (mukaddes bağ) mabeyninizde (aranızda) varken, iftirakı (ayrılığı) iktiza eden (gerektiren) cüz’î meseleleri bırakmak elzemdir.” (Lem’alar, 4. Lem’a, s. 52)

CHP, özeleştiriye devam etmeli
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tek parti devrine dair özeleştiri yaparken, “Nazım Hikmet’i kim hapse attı? Sabahattin Ali’yi kim öldürttü?” diye sorup devam etmiş: “Tek parti döneminde pek çok hatalar, yanlışlar oldu…”

O döneme toz kondurmama tavrından böyle bir özeleştiri noktasına gelinmesi elbette ki takdire şayan bir gelişme. Ama yeni ve başka sorularla daha da olgunlaştırılmasına ihtiyaç var.

Birkaç örnekle katkıda bulunacak olursak:

* Said Nursî’ye talebeleriyle birlikte çeyrek asır boyunca zindanlarda, sürgünlerde, tecritlerde eziyet edenler ve çile çektirenler kimlerdi?

* Şapka kanununa muhalefet ettikleri gerekçesiyle İskilipli Atıf Hocayı ve Erzurum’da Şalcı Bacıyı kimler darağacına çıkarıp idam ettirdi?

* İstiklâl şairimiz Mehmet Akif’i Mısır’a göç edip senelerce vatan hasretiyle yaşatanlar ve ömrünün son deminde bu hasretle dönüp kırgın bir halet-i ruhiye içinde 1936’da vefat ettiği zaman cenazesini de sahipsiz bırakanlar kimlerdi?

Daha çok sual var, ama şimdilik bunlar yeter.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*