Said Nursî’den astronomiye dair önemli bir ders

altOkullarda okutulan mevcut ders kitaplarında astronomi ilmiyle alâkalı mufassal olmayan ve bir ünite içinde anlatılan konular ne derece yeterlidir? Aslında bu önemli konu tartışılmaktan öteye çıkarılıp, daha geniş ve tatminkâr ve insan fıtratıyla özdeşleşen bir şekilde, izaha dayalı olarak verilmelidir.

Millî ve manevî değerleriyle öne çıkmış ülkemizde, eğitim yoluyla ciddî bir şekilde ele alınmalıdır. Fakat, heyhat! Tıkalı bir sistem içinde ders kitaplarıyla verilmek istenen konularda olduğu gibi, astronomi ilmine dair konular da pek yavan olup öylesine kavratılmaktadır.

Dahası, oluşturulan mevcut sistemin muhtevası böylesine ciddî değerlendirmelere pek açık değil diye düşünüyoruz. Halbuki; olması gereken, konuların akla, mantığa ve ruha iyice kavratılmasıdır. Ne yazık ki; eğitimde zengin muhtevalı, doğru ve mufassal kavrayış ve kavratılma yolları puslu hale getirilmiştir.

İnsanın maddî ve manevî terakkisinin önünü açan unsurlardan birisi de, konunun doğru bir şekilde iyice kavratılmasıdır. Bediüzzaman Hazretleri’nin izhar ettiği eğitim projelerinde, bu hususlar kişinin hür iradesinin kapıları aralanarak, akıl ve ruhuna iyice sindirmek yolu mevcuttur. Meselâ, astronomiyi kavratırken, gökyüzü ve içindekilere bir san’at anlayışı içinde bakılır, ama san’attan San’atkârı bildirmek yolu pek açık tutulmaz ve kavratılmaz. Halbuki, bütün ilimler kendi lisanıyla bir san’atkârı gösterir. Astronomi ilmi de öyledir. Bediüzzaman Hazretleri, “Asa-yı Musa” adlı eserinde verdiği bir derste, astronomi ilmini işlerken, Kur’ân’a dayalı bir anlayışı sergileyerek, âyet dürbünü ile konuya yaklaşımını sürdürerek kavratma yolunu tercih eder ki; doğrusu da budur.

Muhteşem ve önemli bir ders olan, astronomi ile alâkalı sadece gökyüzü ve içindekilerden ziyade, o sema ve gökyüzü âlemlerindeki san’at harikalarının bir San’atkârın eseri olduğunu ifade ederek önemli bir ders verir.

Çok önemli bir ders olan astronomi ile alâkalı yazdıkları ise tek kelimeyle harika denecek mahiyettedir. Bediüzzaman konuya şöyle bakar: “Âyet-i kerime, nazar-ı dikkati, semânın ziynetli ve güzel yüzüne çeviriyor. Tâ, dikkat-i nazar ile, semânın yüzünde fevkalâde sükûnet içinde bir sükûtu görüp, bir Kadîr-i Mutlakın emir ve teshiriyle o vaziyeti aldığını anlasın. Yoksa, eğer başıboş olsaydılar, birbiri içinde o dehşetli hadsiz ecram, o gayet büyük küreler ve gayet sür’atli hareketleriyle öyle bir velveleyi çıkarmak lâzımdı ki, kâinatın kulağını sağır edecekti. Hem öyle bir zelzele-i hercümerc içinde karışıklık olacaktı ki, kâinatı dağıtacaktı. Yirmi camus birbiri içinde hareket etse ne kadar velveleli bir hercümerce sebebiyet verdiği malûm. Halbuki, küre-i arzdan bin defa büyük ve top güllesinden yetmiş defa sür’atli hareket edenler, yıldızlar içerisinde var olduğunu kozmoğrafya söylüyor. İşte, sükûnet içindeki sükût-u ecramdan, Sâni-i Zülcelâlin ve Kadîr-i Zülkemâlin derece-i kudret ve teshirini ve nücumun O’na derece-i inkıyad ve itaatini anla.

Hem diyor ki: Semânın yüzündeki mahlûkatın intizamını, dakik mizanlar içinde masnuatın mevzuniyetini gör ve anla ki, onların Sânii ne kadar Kadîr ve ne kadar Hakîm olduğunu bil.” (Asa-yı Musa, s. 238-239.)

Bu bakımdan Risale-i Nur eserlerinin ders kitapları olarak, okullarda okutulması bir ihtiyaçtır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*