Ve o cümlede Said Nursî M. Kemal’e Napolyon’a değil, Salâhaddin Eyyûbî gibi İslâm kahramanlarına tâbi olması tavsiyesinde bulunuyor.
Neden Napolyon? Bunun sebepleri var.
Lord Kinross’un yazdığına göre M. Kemal bilhassa gençliğinde Napolyon’la ilgili kitaplar okumaya merak sarmış ve ondan çok etkilenmiş.
Daha sonra Napolyon’la ilgili eleştirel yorumlarda bulunmuş olması, hem bu etkilenmeyi kamufle etme amacının, hem de kendisini Bediüzzaman’ın uyarısına muhatap saymama psikolojisinin bir dışavurumu olabilir mi; bilemiyoruz.
Bir diğer nokta, beslendiği ideolojik kaynaklara bağlı olarak, M. Kemal’in 1789’daki Fransız ihtilâlinden de ciddî şekilde etkilenmiş olması.
Kemalizmin umdelerini oluşturan altı okun özellikle laiklik ve milliyetçilik ilkeleri ile, bunların jakoben yöntemlerle dayatılıp dikte edilmesinde Fransız devriminin örnek alındığı aşikâr.
Bu etkilenme o dereceye vardı ki, Türkiye’deki laikçi uygulama, ilham kaynağı olan Fransa’yı bile fersah fersah gerilerde bırakmış durumda.
Bunun en tipik örneği, başörtüsü yasağı.
Fransa’da Sarkozy devlet ilk ve ortaokullarıyla sınırlı olarak yasağı gündeme getirinceye kadar başörtüsü sınırsız bir serbestliğe sahip iken, bizde işin nerelere götürüldüğünü birlikte yaşadık.
Gerçek şu ki, cumhuriyetin ilân ediliş yöntemi de, sonrasında cumhuriyet adına kurulan dikta rejiminin niteliği ve uygulamaları da, ilhamı jakoben ve dayatmacı Fransız modelinden almış.
1918’de bir Osmanlı subayı iken tedavi için gittiği Viyana-Karlsbad’da bir akşam yemeğinden sonra cereyan eden sohbette, yandaki dans salonunda smokinli erkeklerle fourstep dansı yapan “gayet zarif, lâtif birkaç genç kadın”dan bahis açan M. Kemal’in, bu hayat tarzının bize nasıl taşınabileceğine dair sözleri konuyu tamamlıyor:
“Benim elime büyük bir selâhiyet ve kudret geçerse, ben hayat-ı içtimaiyemizde arzu edilen inkılâbı bir anda bir ‘coup’ (darbe) ile tatbik edeceğimi zannederim. Zira ben, bazıları gibi, efkâr-ı ulemayı (âlimlerin fikirlerini) yavaş yavaş benim tasavvuratım derecesinde tasavvur ve tefekkür etmeye alıştırmak suretiyle bu işin yapılacağını kabul etmiyorum ve böyle harekete ruhum isyan ediyor. Velhasıl netice: Bu kadın meselesinde cesur olalım. Vesveseyi bırakalım… Açılsınlar.” (Afetinan, Karlsbad Hatıraları, s. 22)
Nitekim o büyük selâhiyet ve kudreti eline geçirdikten sonra, düşüncelerini, dediği tarzda, yani darbe yöntemiyle birer birer tatbik sahasına koydu. “İlke ve inkılâplar” kalıbıyla ifade edilegelen bu icraatlar, çok partili demokrasiye geçildikten sonra da darbelerle korunmaya çalışıldı.
İkinci Meşrutiyet sonrasında dönemin gazetelerini “Taşrayı İstanbul’a ve İstanbul’u Avrupa’ya kıyas ederek efkâr-ı umumiyeyi (kamuoyunu) bataklığa düşürdünüz” diye eleştirirken, “Elifba okumayan çocuğa felsefe-i tabiiye (tabiat felsefesi) dersi verilmez. Ve erkeğe tiyatrocu karı libası yakışmaz” örneklerini veren Bediüzzaman, konuyla ilgili açıklamalarını şu sonuca bağlıyor:
“Ve Avrupa’nın hissiyatı İstanbul’da tatbik olunmaz. Akvamın ihtilâfı (kavimler arasındaki farklılıklar), mekânların ve aktarın (devirlerin) tehalüfü (farklılığı), zamanların ve asırların ihtilâfı gibidir. Birinin libası (elbisesi), ötekinin endamına gelmez. Demek Fransız ihtilâli bize tamamen hareket düsturu olamaz.” (Divan-ı Harb-i Örfî, Eski Said Dönemi Eserleri, s. 124-5)
İşte M. Kemal’e yapılan “Napolyon’u örnek alma” uyarısının arkaplanı tâ buralara dayanıyor.
Benzer konuda makaleler:
- TAHA AKYOL: M. Kemal materyalizmden etkilendi
- Bediüzzaman’ın mücadelesi
- Ayasofya’yı müze yapan M. Kemal değil, öyle mi?!
- Cumhuriyetimizi istiyoruz!
- Said Nursî ve M. Kemal
- Gazeteler edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı
- Kendi Yazarını Sansürlediler
- Said Nursî inkılaplar için uyarmıştı
- “Napolyon’a değil, Salâhaddin-i Eyyûbî gibi İslâm kahramanlarına tâbi ol”
- BOSNA’NIN MEHMET ÂKİF’İ CEMALETTİN LATİÇ: İlhamımı Bediüzzaman’dan alıyorum
1959 Kütahya doğumlu. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi. Fakülteye girdiği yıl Yeni Asya Yayınlarında çalışmaya başladı. Yayınevinin çıkardığı çok sayıda kitabın editörlüğünü yaptı. Bu görevini sürdürürken, 1984-92 yılları arasında, aylık Köprü dergisinin sorumluluğunu üstlendi. 1988 yılı başından itibaren yayına başlayan Bizim Aile dergisinin kurucu editörü oldu. 1992 yılından bu yana Yeni Asya Gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevlerini yürütüyor.
İlk yorum yapan olun