Said Nursî’nin gözüyle Isparta

Isparta Risale-i Nurlar’ın ilk neşredildiği yer olduğu için Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin nazarında çok önemli bir yeri vardır.
İlki 1927’de olmak üzere dört defa Isparta’ya gelmiştir. İlk gelişi Burdur üzerinden Isparta’ya geliyor, 20 gün kaldıktan sonra Barla’ya sürgüne gönderiliyor. 1934’te tekrar Barla’dan Isparta’ya getiriliyor. Üçüncüsü 1953’te Emirdağ’dan Isparta’ya getiriliyor. Dördüncü sefer de Emirdağ’dan Isparta’ya geliyor. Bir müddet kaldıktan sonra Afyon’a geliyor. Burada bir müddet kaldıktan sonra tekrar Emirdağ’a dönüyor.

Üstad Hazretleri, Isparta’yı taşıyla toprağıyla mübarek olarak tasvir ediyor. Risale-i Nur’un zuhuru ve intişarıyla vücud bulan manevî hayatının idamesine en kuvvetli medar Isparta olduğunu beyan buyurmuştur.

Risale-i Nur’un birinci medresesi ve telif yeri olan Barla, Isparta’nın bir nahiyesidir. Risale-i Nur’un büyük mecmuaları burada telif edilmiştir.

Risale-i Nur’u binler kalemlerle en korkulu zamanlarda yazıp neşredenler Isparta ve köylerindeki talebeleridir. Nurlar’ın yayılmasında birer santral misal çalışan Nur merkezleri Isparta’dadır. “Gül” ve “Nur fabrikaları” ve bunların etrafında ‘medrese-i Nuriye şakirdleri,’ ‘mübarekler heyeti’, hep Isparta vilayeti dahilindedir.

Hem, her biri Hizmet-i Kur’âniye itibariyle birer kutub hükmünde olan Nur Talebelerinin medar-ı iftihar büyük kardeşleri yine Ispartalıdırlar.

Hem, Isparta adliyesi ve emniyeti daima Nurlar’a insafla muamele etmiştir. Üstad, Isparta adliyesine çok defa duâ etmiş, sair vilayetlere bu noktada da Isparta’yı hüsn-ü misal göstermiştir.1 Ümmî, fakat allâmelerin işini gören ve esrâr-ı Kur’âniyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan, âhiret kardeşim Âdilcevazlı Bekir Ağa’nın Sözler hakkındaki ihtisâsâtıdır.2 Sizler koca Isparta’yı değil, belki büyük bir memleketi tenvir edecek elektriklerin makinistleri hükmündesiniz.3

Kuleönü’nden Hafız Mustafa’nın Üstadın Rebiü’l-evvel ayının on ikinci gecesi Isparta’ya gelişini şöyle anlatmaktadır: Bu mübarek Rebiü’l-evvelin on ikinci gecesi, mübarek bir gecede Üstadımın pek yakınımızda olan Isparta’ya hicreti beni o kadar memnun ve mesrur etti ki, o yaralar ve bereler ve teessürlerden hiçbir şey kalmadı. Elhamdü lillâh, Rebiü’l-Evvel ayının on ikinci gecesi, dünya ve âhiret yaratılmasına sebep olan, dünya ve âhireti, zerreden şemse kadar bütün mükevvenâtı ziyalandıran, kıyamete kadar bâki, güneş gibi nurlu, feyizli, gıdalı şeriatıyla âhiret kapısını açan o mübarek Zat-ı Fahr-i Âlem (sallâllahü aleyhi ve sellem) Efendimizin o mübarek gecede dünyaya teşrif buyurması, bütün mükevvenâtı memnun edecek pek mübarek bir gecede Üstadımın hicreti, yani Rebiü’l-Evvelin on ikinci gecesi Isparta’nın harîmine dahil olması ve hicretinin tevafuk ve tesadüf gelmesi, beni yine o elmas çarşısında pırlantaları vüs’atimiz kadar almak üzere Üstadımın ziyaretine yol açtı. İnşaallah bu hicretiniz büyük fütuhata sebep olacaktır. 4

Refet Bey ve Hüsrev gibi Risale-i Nur şakirtlerinin Risale-i Nur bereketine işaret eden buldukları lâtif bir tevafuktur. Risale-i Nur’un Isparta’ya ne derece rahmet olduğuna delâlet eden bir tevafuk-u acibe: Risale-i Nur’un mazhar olduğu inâyâtın külliyetinden mühim bir ferdi de şudur ki: Isparta vilâyeti sekiz seneden beri Risale-i Nur’un müellifini sinesinde saklamıştı ve Barla gibi şirin bir nahiyesinde, Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve keremiyle muhafaza etmişti. Bu müddet zarfında yavaş yavaş intişar eden Risale-i Nur’dan Isparta’da binler adam imanlarını takviye ettiler. Bilhassa gençler pek çok istifade ve istifaza ettiler. Vaktâ ki, Üstadımızın Barla gibi lâtif ve şirin bir mahaldeki sıkıntılı ve pek acıklı ve en katı kalbleri ağlatan işkenceli esareti bitti. Risale-i Nur’un müellifi olan Üstadımızın nazarı Cenâb-ı Hakk’ın avniyle Isparta’ya müteveccih oldu. Evhama düşen bazı zâlim ehl-i dünyanın teşebbüskârâne harekât-ı zahiriyesi bir sebeb-i âdi olarak yeni bir zulme hedef oldu. Üstadımız Isparta’ya getirildi. Fakat Üstadımızın teşrif ettiği zaman yaz mevsiminin en hararetli zamanı idi. Yağmurlar kesilmiş, Isparta’yı iska eden sular azalmış, bir kısm-ı mühimminin menba’ı kesilmiş, ağaçlar sararmaya, otlar kurumaya, çiçekler buruşmaya başlamıştı. Risale-i Nur’un en ziyade intişar ettiği mahal Isparta vilâyeti olduğu için, Risale-i Nur hakkındaki inâyât-ı Rabbaniyeyi pek yakından müşahede eden Risale-i Nur şakirtleri olan bizler, mühim bir vâkıaya daha şahit olduk.

Bu hadise ise:

Müellifinin Isparta’ya teşrifini müteakip, bir asır içinde bir veya iki defa vukua gelen, bu yaz mevsimindeki yağmurun kesretli yağması olmuştur. Pek harika bir surette yağan bu yağmur Isparta’nın her tarafını tamamen iska etmiş; nebatata yeniden hayat bahşedilmiş; bağlar, bahçeler başka bir letâfet kesb etmiş; ekserisi hemen hemen ziraatle iştigal eden halkın yüzleri, Risale-i Nur’un nâil olduğu inâyâtından ve bereketinden olan bu yağmurdan istifade ederek gülmüş, ruhları inbisat etmişti. (…) Bu umumî hâdise-i rahmet olan kesretli yağmur, hususî bir surette Risale-i Nur’a baktığına bir delili de şudur ki: Risale-i Nur’un neşrine vasıta olan Üstadımız geldiği gün, Isparta’yı gayet hararetli ve yağmursuzluktan toz-toprak içinde görmüş. Barla gibi bir yayladan gelip böyle bir yerde dayanamayacağım, diye telâş ediyordu. Üçüncü veya dördüncü günü bahçeleri kısmen gezdiği vakit, sebze ve ot ve çiçeklerin susuzluktan buruştuklarını görerek gayet müteessirane su istiyor, yağmur talep ediyordu. Arkadaşımız olan Bekir Bey’den, değirmenleri çeviren suyu göstererek “Isparta’nın suyu bu kadar mı?” diye sormuştu. Bekir Bey cevap verdi: “Gölcüğün suyu kesilmiş, gelmiyor. Isparta’nın dörtte birini sulayan bu sudan başka yoktur” dedi. Üstadımızın Isparta’da çok talebesi bulunduğundan, ruhen yağmurun gelmesini istiyordu. Aynı günde öyle bir yağmur geldi ki, elli seneden beri Isparta böyle bir hadiseyi görmemiş. O yağmur yüzde doksan dokuz menfaat vermiştir. Bundan anlaşılıyor ki, o tevafuk tesadüfî değil; bu rahmet, Isparta’ya rahmet olan Risale-i Nur’a bakıyor. Lillâhilhamd!

Bu kerem-i İlâhî neticesi olarak Üstadımız diyor ki: “Isparta bana Barla’yı unutturdu. Unutamayacağım birşey varsa, o da, her yerde olduğu gibi, Barla’da bulunan ciddî dost ve talebelerimdir.” 5

Üstad Hazretleri Re’fet Bey’e yazdığı bir mektupta Isparta’da beklediği talebelerine kavuşma sevincini şu şekilde izah etmiş: Altı senedir Isparta’da ciddî talebelerin çıkmasına muntazırdım, bekliyordum. El-minnetü lillâh, şimdi sizinle beraber birkaç tane çıkmaya başladı. Çünkü bir talebe, yüz dosta müreccahtır. 6
Hüsrev Ağabey, Üstada yazdığı bir mektubunda Isparta’daki talebelerin özelliklerinden şöyle bahsediyor: Elhamdülillah, bu sene Isparta’daki talebelerinizi dünyevî meşağil daha çok gaflete sokmadı. Hizmet-i Nuriyedeki gayretlerimiz ciddî bir surette devam ediyor. Herbirimizin kalblerimizdeki Nura karşı incizap, simalarımızda okunuyor. Sanki bu talebelerinizin kalbleri sevinçle doludur. 7

Bu defa Isparta umum şakirtlerinin hissiyatıyla Risale-i Nur kahramanı Hüsrev’in yazdığı mektup, gerçi hakkım olmayarak bana ziyade hisse vermiş, fakat Isparta ve civarı kahraman şakirtlerinin tam derece-i irtibatlarını ve Risale-i Nur’un tam kıymetini gösterdiğinden ve mektuplarım içinde ve lâhikaya, hem daha münasip gördüğünüz makamlarda yazmaya lâyıktır. Size bir sureti yeni hurufla gönderiliyor. Pek çok alâkadar olduğum Kastamonu ve içindeki ehemmiyetli kardeşlerim, Isparta şakirtleriyle vasıta-i irtibat, Mustafa Osman, hakikaten az bir zamanda çok ehemmiyetli bir iş görmesinden, birinci saftaki haslar içine girmeye hak kazanmış. Demek ihlâsı tamdır ki, az bir zamanda çok zaman işini gördü. Cenâb-ı Hak, onun emsalini o havalide çoğaltsın ve selâmet versin. Amin. Umum kardeşlerime ve hemşirelerime birer birer selâm ve tebrik ve duâ ediyorum. 8

Üstad Hazretleri yazdığı bir mektupta Isparta kahramanlarını sena ederek onların örnek alınmasını istiyor: Salâhaddin’in pek uzun ve on mektup kadar beni memnun eden ve sadâkatine ve sebatına bu fırtınalar hiç tesir etmediğini ve daima bir Abdurrahman hükmünde bulunduğunu ve o havalideki kardeşlerimiz fütursuz çalıştıklarını bildiren mektubunu aldım, maşaallah dedim. 9

Bir mektupta da Isparta medresesini örnek göstermektedir: Sizin, hususan Isparta medresesindeki tesanüdünüz, hem Risale-i Nur’u, hem şakirtlerini, hem bu memleketin yüzünü ak etmiş. Ve her tarafta Risale-i Nur’a çalıştıran ehemmiyetli bir sebep, tesanüdünüzdür ve şevk ve gayretinizdir. Cenâb-ı Hak, sizleri bu hizmet-i imaniyede daim ve muvaffak eylesin. Amin, amin. 10

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvelâ: Sizleri, birinci vazife-i Nuriyeyi, Asa-yı Musa ya ait hizmete başlamanızı tebrik ve Isparta’nızı, diyanette ve adab-ı İslâmiyede geri değil, ileri gitmesini ruh u canımızla tahsin ve tebrik ediyoruz. 11

Isparta kahramanlarının özellikleri:

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Gayet ehemmiyetli bir meseleyi-bundan evvel size icmalen beyan ettiğim meseleyi-tekrar size söylememe kuvvetli, manevî bir ihtar aldım.

Şöyle ki: (…) Bu noktada o kadar acip yalanları ve desiseleri istimal ediyorlar ki, Isparta ve havalisi, Gül ve Nur fabrikasının kahraman şakirtleri gibi, çelik ve demir gibi bir sebat ve sadâkat ve metanet lâzım ki dayanabilsin. Bazı da dost suretinde hulûl edip, korkutmak mümkünse, habbeyi kubbe edip evham veriyorlar. “Aman, aman Said’e yanaşmayınız! Hükümet takip ediyor” diye zayıfları vazgeçirmeye çalışıyorlar. Hatta bazı genç talebelere, hevesatlarını tahrik için, bazı genç kızları musallat ediyorlar. Hatta Risale-i Nur erkânlarına karşı da, benim şahsımın kusuratını, çürüklüğünü gösterip, zahiren dindar ehl-i bid’adan bazı şöhretli zatları gösterip, “Biz de Müslümanız, din yalnız Said’in mesleğine mahsus değil” deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları alet edip istimal ediyorlar. İnşaallah bunların bu planları da akim kalacak.12

Isparta kahramanları gibi, Konya’nın mübarek âlimleri Risale-i Nur’a sahip çıktıklarından, daha dünyaca, vazife-i Nuriyeye bir endişem kalmadı.13 Cenâb-ı Erhamürrahimine hadsiz şükür olsun, Denizli’yi ikinci bir Isparta ve büyük bir İslamköyü yapıyor. 14

Birden Denizli, Milas, Isparta, İnebolu, ümidimin yüz derece fevkinde ve öyle bir sahabetkârane ve iltizam-perverane o vazifeye koşup başkaları da ve muallim ve âlimleri koşturdular ki, beni hayret hayret içinde bıraktılar. 15

Aziz, sıddık kardeşlerim

Evvelâ: Hadsiz şükür olsun ki, Isparta tam bir Medresetü z-Zehra ve Camiül-Ezher olacağını ve olmaya başladığını, kahraman talebelerinin bu ağır şerait altında sarsılmadan faaliyetleri ispat ediyor. 16

Aziz, sıddık kardeşlerim, bu dehşetli asırda mükemmel tesellilerim ve varislerim,

Sizin fevkalâde say ve gayretiniz Isparta ve civarını bir geniş Medresetü’ z-Zehraya ve bir Camiü l-Ezhere çevirdiğine bir delil de, bu defa matbaacıları da hayrette bırakan yazdıklarınız Asa-yı Musa mecmuasından yirmiden ziyade mükemmel tevafuklu nüshalarını bu yarım ümmi kardeşinize göndermenizdir.17

Evvelâ: Hilmi, İhsan, Emin’in, Taşköprülü Sadık’ın mektupları beni çok mesrur eyledi. Hakikaten bu kardeşlerimiz, hapishanede dokuz ayda dokuz sene kadar hizmet-i Nuriyeyi yaparak Isparta kahramanlarıyla omuz omuza geldiler. 18

Husûsan, mübarek Isparta’nın şimdiye kadar Nurlar medresesi olması ve muarızların dahi ona çok ilişmemesi noktasında, dahilde tarafgirane vaziyet almamak, muterizlerin nedametine ve hakikate dönmelerine bir vesile olabilir.19

Gerçi Medresetü’z-Zehranın merkezi olan Isparta Vilayetinde maddeten bulunmak çok cihetle faydalı, saadetlidir; fakat Nurun mesleği ve Nurcuların meşrebi cihetiyle daima berabersiniz. Zaman ve mekân, perde olamazlar. 20

Aziz, sıddık, fedakâr kardeşlerim,

İnebolu kahramanlarının tebrik mektuplarında iki tevafuk ve iki kuşun garip ziyaretleri çok manidardır. (…) Biz dahi o küçük Isparta kahramanlarına binler barekallah ve maşaallah ve veffakakümullah deriz. Bütün ruh u canımızla onları tebrik ederiz ve bu pek büyük vazifede ihtiyat ve dikkatin lüzumunu ihtar ederiz. 21

Sava Medrese-i Nuriye kahramanlarından Mehmed Çavuş, benim için yazdığı Zülfikar’ı Emniyet Müdürünün elinde görmüş, demiş: “Benimdir, veriniz..” O da demiş ki: “Hoşuma gitti, bir iki hafta okuyacağım.” O da demiş: “Kalsın.” Eğer münasip görseniz, benim tarafımdan o Emniyet Müdürüne ve alan komisere deyiniz ki: Said size selâm edip benim hattım güzel olmadığı için, o zat, benim için yazmış. Ben Isparta’yı toprağıyla, taşıyla, bütün ahalisiyle mübarek gördüğümden, oradaki hükûmete, hususan zabıtasına ciddî dost nazarıyla bakıyorum. 22

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Madem Isparta Nur dershanesi hükmüne geçmiş ve şimdiye kadar her yerden ziyade oranın hükûmeti ve zabıtası müsamahakâr, belki dost nazarıyla Nurculara bakmış, ziyade incitmemiş. Biz dahi Isparta’nın mübarekiyeti hesabına onların bu hadisede ilişmelerinden gücenmiyoruz ve bir cihette onları da tebrik ediyoruz. 23

Hem Isparta vilâyetini, hem Medresetü’z-Zehrayı tebrik ediyoruz. (…) Cenâb-ı Hak Risale-i Nur’un hurufatı adedince onun defter-i hasenatına hayırlar yazsın ve ruhuna rahmet eylesin. Âmin. 24

Benim son hayatımı Isparta havâlisinde geçirmek büyük bir arzumdur.

Ve Nur Efesinin dediği gibi demiştim: “Isparta, taşıyla toprağıyla benim için mübarektir.” Hattâ yirmi beş seneden beri beni işkence ile tâzip eden eski hükûmete kalben ne vakit hiddet etmişsem, hiçbir zaman Isparta hükûmetine hiddet etmeyip, o mübarek vatandaki hükûmetin hatırı için ötekileri de unutuyordum. Husûsan oradaki eski tahribatı tamirata başlayan hakikî vatanperverler olan Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnettarım. Onların muvaffakiyetine çok duâ ediyorum. İnşaallah, o Ahrarlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile olacaklar. 25

Saniyen: Nazif’e bin bârekâllah, bin mâşaallah! İkinci bir Hüsrev; İnebolu ikinci bir Isparta olduğunu isbat ediyor. Tarihçe-i Hayat’ın en mühim meselesi Medresetü’z-Zehra olması cihetiyle Nazif’in bu neşriyatı, Reis-i Cumhurun Medresetü’z-Zehra mânâsında ve Doğu Üniversitesi namında Şark Camiü’l-Ezherine ciddî çalışmasına bir vesile olduğunu zannediyoruz. 26

Üstad Hazretleri vefat eden bir talebesinden dolayı taziyesini sunuyor:

Salisen: Merhum Burhan, Nurun ümmî ve gizli kahramanı idi. Hem onun akrabasını, hem Isparta’yı, hem Medresetü’z-Zehra şakirtlerini tâziye ediyorum. 27 Hakikaten Eflâni havalisinde Isparta kahramanları mahiyetinde küçük kahramanlar yetişmeye başlamıştır. 28 Hakikaten Eflâni ve Safranbolu, aynen Isparta’nın kahramanları gibi Nurlar’a mütemadiyen çalışıyorlar. Hattâ bu defa Rehberlerin bir kısmında Münâcât yoktu. Eflâni az bir zamanda yetmiş adet eski harfle Münâcâtı yazıp bize göndermiştir. Biz de o Münâcâtları Rehberlerin arkasına ilâve ettik. İnşaallah orada da çok Sungur’lar çıkıyor ve çıkacak.29 Madem Isparta benim hakikî bir memleketimdir. Ben ruh u canımla bu hakikî memleketime ve insanlarına hayır kazandırmak istiyorum.

Şimdi çok mühim olan hayır da şudur: Afyon, nasıl ki bütün Risale-i Nur Külliyatı’nı iade etmekle âlem-i İslâm ve hattâ âlem-i insaniyette çok büyük bir hayra vesile oldu ve sekiz seneden beri olan hatâyı hiçe indirip affettirdi. Bu mübarek Isparta dahi, âlem-i İslâm nazarında Mısır Camiü’l-Ezher’i ve eski Şam-ı Şerif mübarekiyetine mazhar olduğundan, elbette Risale-i Nur’u sahiplerine iade etmekle hasıl olacak çok büyük şeref noktasında Afyon’dan geri kalmayacak. Belki yirmi derece ileri gidecek. Isparta’nın âdil adliyesi, vatanperver Demokratı ve dindar halkı bu hayr-ı azîmi memleketlerine kazandırmak ve Afyon’un mazhar olduğu şereften yüz derece ziyade bir şerefi kendilerine temin etmek için, bu mübarek Isparta’nın mahsulü olan Nur Risalelerinin iadesine çalışsınlar. Nasıl ki, Isparta’nın bir mebusu olan Tahsin Tola, Ankara ve Afyon’un Risale-i Nur iadesinde yüz adam kadar fayda verip bu hayr-ı azîmin yarısını Ispartalılara kazandırdı. 30

Isparta talebeleri hatırları için, ben Isparta’yı kendi karyem (Nurs) ile beraber duâmda dahil ediyorum. Hatta emvâtına, Nurs emvâtı gibi duâ ediyorum, hakikî vatanım ve memleketim nazarıyla o vilayete bakıyorum. 31

Evet, bu mağlûbiyet, aynen zelzele gibi, ihanetin cezasıdır. Burada çok zatlar kat’iyen hükmediyorlar ki, Risaletü’n-Nur’un iki merkez-i intişarı olan Isparta ve Kastamonu vilayetleri sair yerlere nispeten âfât-ı semâviyeden mahfuz kaldıklarının sebebi, Risaletü’n-Nur’un verdiği iman-ı tahkiki ve kuvvet-i itikadiyedir.32 Fakat Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, o medresenin mânevî hüviyetini Isparta vilâyetinde tesis etti. Risale-i Nur’u tecessüm ettirdi. 33

Isparta kahramanlarına benzemenin şarkları: Feyzi kardeşim, Sen Isparta vilayetindeki kahramanlara benzemek istiyorsan, tam onlar gibi olmalısın. 34

Isparta’nın Hafız Ali’si Kâtip Osman’ın elhak ikinci bir Hüsrev olduğuna benim de kanaatim geldi. Cenâb-ı Hak, onu ve Mehmed Zühdü gibi çok fedakârları ve Risale-i Nur’un hakikî sahiplerini Isparta’ya ihsan eylesin. Amin. 35 Yalnız bu kadar var ki, Isparta havalisinde yüzer genç Said’ler ve Hüsrev’ler yetişmişler. Bu ihtiyar ve zayıf Said dünyadan kemal-i istirahat-i kalble veda etmeye hazırdır. 36 Hem Hafız Ali’nin, Sav gibi yerler, karyeler ve Isparta birer medrese-i Nuriye hükmüne geçmesi ve Risale-i Nur’un sadık şakirtleri harikulâde olarak günden güne yükselmeleri ve tenevvür etmeleri, bizleri, belki Anadolu’yu, belki âlem-i İslâmı mesrur ve müferrah eden bir hakikatli haber telâkki ediyoruz. 37 Bu vilayeti, nuranî kalemlerinizle inşaallah Isparta’ya benzettireceksiniz. 38 Hafız Ali’nin buradaki kardeşlerine çok yüksek, çok tesirli yazdığı mektuba karşı başta Feyzi, Emin olarak umum namına Feyzi diyor ki: “Biz bu memleket talebeleri, Isparta kahramanlarının küçük kardeşleri, belki onların talebeleriyiz.39

Evet, biz de deriz ki: Maddî bir kışta, güzel çiçeklerin açılmasıyla bir harika kudret olduğu gibi, bu asrın manevî ve dehşetli kışında, Sava karyesinin, yani Sava şeceresi bin güzel çiçekler ve Cennet meyveleri açması ve Isparta memleket bahçesi, binler gül-ü Muhammedî (asm) çiçekleri açması… 40

Hem siz, hem onlar bilsinler ki, sadaka belâyı def ettiği gibi, Risale-i Nur Anadolu’dan, hususan Isparta, Kastamonu’dan âfât-ı semaviye ve arziyenin def ve ref’ine vesiledir. 41

Aziz, sıddık, sebatkâr kardeşlerim ve hakikî vârislerim,

Bugünlerde, Risale-i Nur’a suikast edenlerin ve sizlere sıkıntı verenlerin haklarında, bana verdiği bir hiddet neticesinde bedduâya teşebbüs ettim. Birden Isparta’ya kıyamadım. Kaç defadır niyet ettim, Isparta’daki iyilerin yüzünden suikastçılar kurtuldular. Kıyamadım, bedduâ yerine “Yâ Rab, madem Isparta, Risale-i Nur’un bir Medresetü’z-Zehrâsıdır, sen oradaki fena memurları dahi ıslâh eyle ve hüsn-ü âkıbet ver” diye duâ eyledim ve ediyorum. 42

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Bu dakikada Hüsrev, Rüştü, Refet, Isparta’nın Hafız Ali’si askerlikten ne vakit geleceklerini merak ediyorum. Hususan Hüsrev’in kalemi, ne vakit Risale-i Nur’un fatihâne intişarına kavuşacak diye bilmek istiyorum. Onlara da selâmımı tebliğ ediniz. Şimdi, bundan on dakika evvel, cesurca, fakat kalemsiz iki adam, Risale-i Nur dairesine biri birisini getirdi. Onlara dedim ki: “Bu dairenin verdiği büyük neticelere mukabil, sarsılmaz bir sadâkat ve kırılmaz bir metanet ister. Isparta kahramanlarının gösterdikleri harikalar ve cihan-pesendâne hidemât-ı Nuriyenin esası, harika sadâkatleri ve fevkalâde metanetleridir. Bu metanetin birinci sebebi, kuvvet-i imaniye ve ihlâs hasletidir. İkinci sebebi, cesaret-i fıtriyedir.” 43 Risale-i Nur’un en mühim merkezi Isparta ve Kastamonu olduğundan sair memlekete nispeten, zabıta memurları insafla dikkat etseler, Risale-i Nur’un onlara parlak yardımını görecekler. 44 Risale-i Nur’un Isparta’daki galebesi, zındıkları şaşırttı. 45 Isparta’da, Risale-i Nur’un ders ve neşrine iki köşkünü bir zaman tahsis eden kardeşimiz Şükrü Efendinin iki genç evlâdının vefatı beni müteessir etti.46 Bu zamanda, hususan bu sıralarda, Risale-i Nur’un şakirtleri tam bir metanet ve tesanüt ve dikkat etmeye muhtaçtırlar. Lillahilhamd, Isparta ve havalisi kahramanları demir gibi bir metanet göstermesiyle, başka yerlere de hüsn-ü misal oldu. 47

Eski Said çok zaman Medresetü’z-Zehrayı gaye-i hayal ederek çalışmış. Cenâb-ı Hak kemal-i merhametinden, Isparta’yı o Medresetü’z-Zehra hükmüne getirdi. (…) Benim vatan-ı aslîm, o Isparta olmak caizdir. Kardeşlerim, Isparta, benim mübarek bir vatanım ve çok kıymettar kardeşlerimin dahi sevgili vatanları olduğundan, “Isparta muhbirleri” kelimesini o makamlardan kaldırdım, onların yerlerine “mülhid zalimler” yazdım. Siz de öyle yazınız. Cenâb-ı Hakk’a hadsiz şükür olsun ki, Isparta vilayetini, eskiden beri bir gaye-i hayalim olan bir Medresetü’z-Zehra, bir Câmiü’l-Ezher yapmış. İşte Isparta Vilayeti ve havalisi. İşte, Sandıklı tarafından üç dört ay zarfında Risale-i Nur’u herşeye tercih eden efeleri ve mücahidleri diye dâvâ etmiştim. İki saat sonra, hiç memul etmediğimiz bir tarzda, Rahmetullah namını alan Emin, iki sandıkla o dâvâya iki hüccet gösterdi. Bu defa beni çok mesrur eden ve şükre teşvik eden ve bu sıralarda hâsıl olan endişemi izale eden ve Isparta vilayeti manevî Medresetü’z-Zehrâ olduğunu ve Isparta şakirtleri sebatta ve sadâkatte her yere fâik olduklarını gösteren Risale-i Nur erkânlarından üç dört mektup ve o mektupta isimleri bulunan has kardeşlerimin, Risale-i Nur’a hizmet ve kalemleriyle yardım cihetinde bize gösterdikleri fedakârane ulüvv-ü cenab, böyle bir zamanda ve böyle bir mevsimde gayet parlak bir inayet-i Rabbaniye olduğuna kanaatimiz var.

Tenekeci Mehmed’in gördüğü bir rüya ile ilgili olarak: Tenekeci Mehmed’in de rüyası ehemmiyetlidir. Allah hayretsin. Isparta için çok hayırlıdır; onun içinde ehemmiyetli bir müjde var.

Isparta ve havalisindeki Risale-i Nur şakirtlerinde fevkalâde bir sadâkat ve sebat ve uhuvvet ve ihlâs ve kahramanlık var ki, bu acip zamanda binler esbab-ı fesat ve ifsat içinde vahdetlerini ve ittifaklarını ve hizmette ciddiyetlerini muhafaza ediyorlar.

Vefat eden Mehmed Zühtü ile ilgili olarak Üstad şunları söylüyor: O mübarek, kalemini bize vermişti; ben de onu, hem Abdurrahman, hem Abdülmecid yerinde kabul etmiştim. Onu vefat etmemiş gibi, daima kalemi işler hükmünde kabul ediyoruz. İki yüze yakın masumları hanesinde, Kur’ân’ı ve Risale-i Nur’u ders veren o mübarek zat, aynen Abdurrahman gibi, az bir zamanda uzun bir ömrün vazifesini çabuk görmüş, bitirmiş, gitmiş. Kardeşimiz Kâtip Osman’ın onun hakkında yazdığı parlak fıkra Lâhikaya girdi. Hakikaten o zat, o fıkraya lâyıktır. İnşaallah Isparta’da o sistemde çoklar daha çıkacak, bu acıyı unutturacak. Benim tarafımdan onun validesini ve çocuklarını taziye ediniz.

Mehmet Bilgin

Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, 584.
2- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, 45.
3- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, 87.
4- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, 115.
5- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, 119.
6- Bediüzzaman Said Nursî, Barla Lâhikası, 172
7- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 59
8- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 63
9- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 71
10- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 96
11- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 97
12- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 109
13- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 113
14- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 121
15- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası,123
16- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 124
17- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 129
18- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 132
19- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 140
20- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 148
21- Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 152
22- Emirdağ Lâhikası, 188.
23- Emirdağ Lâhikası, 204
24- Emirdağ Lâhikası, 260
25- Emirdağ Lâhikası, 267.
26- Emirdağ Lâhikası, 283.
27- Emirdağ Lâhikası, 296.
28- Emirdağ Lâhikası, 299.
29- Emirdağ Lâhikası, 412.
30- Emirdağ Lâhikası, 420.
31- Kastamonu Lâhikası, 11.
32- Kastamonu Lâhikası, 17.
33- Kastamonu Lâhikası, 50-51.
34- Kastamonu Lâhikası, 56.
35- Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 70.
36- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 71.
37- Nursî,, Kastamonu Lâhikası, 76.
38- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 91.
39- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 94.
40- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 95.
41- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 98.
42- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 103.
43- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 106.
44- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 108.
45- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 112.
46- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 153.
47- Nursî, Kastamonu Lâhikası, 155.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*