Said Nursî’nin sarsıcı sorusu

Dünyanın baştan sona cazibedar ‘fitne’ tuzakları ile dolu olduğu, üstelik bu tuzakların ‘itina ile gizlendiği’ de herkesin malûmu. ‘Mimsiz’ medeniyetin bütün vasıtaları, insanları ve bilhassa gençleri tuzaklara davet ediyor.  Bu rüzgâr öyle bir hâl aldı ki, artık ‘fecebook’ta yer alıp ‘lüzumsuz işler’e saatlerinizi harcamıyorsanız makbul kişi kabul edilmiyorsunuz!

Aynı şekilde, gününüzün yarısını ‘sanal âlem’de hebâ etmiyorsanız, ‘toplumda’ sizin sözünüze kıymet verilmiyor! Hele hele ‘muhteşem dizi’lerden haberdar değil ve ‘haberdar olup, tepki göstermek için(!)’ bahanesiyle onu izlemiyorsanız; sizde bir ‘eksiklik’ vehmediliyor! Şaşırıp da, “Ben TV izlemiyorum” diyecek olursanız size sadece acıyarak değil; ‘en kısa zamanda ikna odasına alınıp, TV dostu yapılması gereken kişi’ olarak bakılabilir!

Zannedilmesin ki, meselâ TV izlemeyenleri ‘garip’ karşılayanlar, sadece ‘eli delik adam’ın tuzağına düşen kişilerdir. Çok sayıda mütedeyyin insan da günümüz şartlarında TV izlemeden hayatta kalmanın mümkün olmadığına inanıyor. Bu kabule biraz da, görünüşte ve nisbeten ‘alternatif TV kanalları’nın varlığı sebep oluyor. Haddizatında bu kanallar, yıllardan beri var olan “TV’ye hayır” direncini kırmaya yaradı. Elbette, eleştirilen, TV’lerin kendisi değil, onların yaptığı ahlâk dışı ve müstehcen ağırlıklı yayınlardır. “Alternatif TV”lerin, ‘mütedeyyin’ insanları bu tuzağa düşürdüğü belli, ama maalesef tuzağa düşenler, bunun farkında değil. Güya farklı dünya görüşlerine sahip olan TV kanallarının yayınladıkları ‘reklâm’lar bunu görmek için yeter de artar bile.

Bediüzzaman Hazretleri, dünya meselerine niçin bakmadığı yolundaki ‘serzeniş’ler üzerine; Risâle-i Nur Talabelerinin vazifelerini hatırlattığı bir mektubunda çok çarpıcı ve sarsıcı bir soru soruyor: “Hem zındıka, nifak hasiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faydasız boynunda kalır. Risâle-i Nur şakirtlerinin vazifeleri iman olduğundan, hayat meseleleri onları çok alâkadar etmez ve merakla baktırmaz. İşte bu hakikate binâen, değil on üç ay, belki on üç sene dahi bakmasam hakkım var. Sizler baktınız, günahlardan başka ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim?” (Kastamonu Lâhikası, s. 161)

Üstad Bediüzzaman’ın başka mektuplarında ve eserlerinde de “cazibedar dünya işleriyle meşgul olmanın insana fayda vermediği” yolundaki ikâzları vardır, ama buradaki soru çok daha sarsıcı olsa gerek. Her gün cevaplanması icap eden soruyu tekrarlayalım: “Sizler baktınız, günahlardan başka ne kazandınız? Ben bakmadım, ne kaybettim?”
Bu sorunun, aklı ikna edici cevabı verilemediği sürece hiç birimizin ‘sanal âlem’lerde dolaşmaya hakkımız olmasa gerek. Ayaklarımız yere bassın ve ‘cazibedar dünya fitne ve tuzaklarına’ dönüp bakmayalım!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*