Said Nursî’nin üç büyük husûsiyeti

Aslında, Fâtin-ul asır olan o büyük zatın, kendine has bir çok özellikleri ve vasıfları var da, biz bu yazıda, onun bizim nazarlarımıza çarpan en büyük üç husûsiyetinden, hasletinden bahsedeceğiz.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin bu üç büyük hususiyeti şunlardır:

1-) Yüksek hafızası (ezberlediğini unutmaması). Çocukluğundan itibaren bütün tahsil hayatında, ezberlediği hiçbir şeyi; gerek din, gerekse fen ilimleri olsun, hafızasına hemen alıp, hiç unutmaması bunun en güzel misallerinden biridir.

2-) Harama nazar etmemesi (bakmaması). Üstadın tarihçe-i hayatında bulunan ve kendi lisanından zikredilen şu hadiselere bir bakacak olursak, bunu daha iyi anlarız; “Tarih-i hayatımı bilenlere malûmdur. Elli beş sene evvel, ben yirmi yaşlarında iken, Bitlis’te, merhum vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı. Üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden tefrik edip tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki bileyim. Hatta bir âlim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden fark etti, tanıdı. Herkes bendeki hâle hayret ederek bana sordular: “Neden bakmıyorsun?” Derdim: “İlmin izzetini muhafaza etmek beni baktırmıyor.”

Hem kırk sene evvel İstanbul’da, Kâğıthane şenliğinin yevm-i mahsusunda, Köprüden tâ Kâğıthane’ye kadar, Haliç’in iki tarafında binler açık saçık Rum ve Ermeni ve İstanbul’lu karı ve kızlar dizildikleri sırada, ben ve merhum meb’us Molla Seyyid Taha ve meb’us Hacı İlyas ile beraber bir kayığa bindik. O kadınların yanlarından geçiyorduk. Benim hiç haberim yoktu. Hâlbuki Molla Taha ve Hacı İlyas beni tecrübeye karar verdikleri ve nöbetle beni tarassut ettiklerini bir saat seyahat sonunda itiraf edip, dediler: “Senin bu haline hayret ettik. Hiç bakmadın!” Dedim: “Lüzumsuz, geçici, günahlı zevklerin akıbeti elemler, teessüfler olmasından istemiyorum.”

3-) Yüksek cesareti (korkusuzluğu) Üstad, Allah’tan başka hiç kimseden, hiçbir şeyden korkmamıştır. Cesareti çok yüksektir. Taa çocukluk yaşında dahi, gündüz büyük insanların geçemeyeceği dağ ve ormanlardan gece karanlıkta tek başına geçerek gitmiştir. Yine, çok büyük bir kahraman olan Üstad’ın hayatına baktığımızda, hem birinci dünya savaşı sırasında cephedeki kahramanane korkusuzluğu, hem İngilizlerin İstanbul’u işgalleri sırasında, onlara kök söktürürcesine yaptığı kahramanlıklar ve onlardan hiç korkmaması. Üstellik de “tükürün zalimlerin o hayasız yüzüne” diye, onlara hakaret etmesi gibi hâlleri ile üç-dört tane dehşetli kumandan ve paşaların hiçbir hâllerinden, tehditlerinden korkmayıp, onlara beş para ehemmiyet vermemesi gibi vaziyetleri bu hasletinin de en büyük birer şahididir.

Biz âcizleri,  böyle kahraman bir Üstad’a talebe ettiğinden dolayı, Rabbimize ne kadar şükretsek azdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*