“Sakın sakın, siyaset sizi tefrikaya atmasın”

Seçim maratonunun son haftasına da girmek üzereyiz. Bu sürecin özellikle 17 Aralık’ı takip eden ilk günlerinden itibaren yer yer çok hararetli, öfkeli tartışmalar, eleştiriler, suçlamalar yapıldı. Gıybetler edildi. İşi hakaret, tezyif, hattâ küfür ve tekfir noktasına vardıranlar dahi oldu. Ve bunlar devam ediyor.

Aslında siyasetin ve hele seçim yarışının tabiatı gereği, tartışmaların sair zamanlara kıyasla daha heyecanlı olması nisbeten anlaşılabilir. Mâkul, dengeli ve seviyeli olmak kayıt ve şartıyla eleştiriler de işin kaçınılmaz boyutu.

Ancak özellikle böyle zamanlarda aklıselim ve insaf ölçüleri kolaylıkla kaybedilebiliyor; İslâmî ölçülere de, medenî insandan beklenen davranış kalıplarına da uymayan fanatizm örnekleri ne yazık ki çok fazlaca sergilenebiliyor.

Oysa demokrasi kültürü ve olgunluğu, değişik siyasî tercihleri sükûnetle tartışabilmeyi, farklı görüş sahiplerini yerin dibine batırıp cehennem yolcusu ilân etmeden, işi “sapık, münafık, hain” ithamlarına vardırmadan, karşılıklı olarak birbirini anlamaya çalışan samimî ve yapıcı tavırlarla müzakere etmeyi gerektiriyor.

İslam ahlâkının, kardeşlik hukukunun, insanî bağların, medenî tavır ve duruşun icabı da bu.

Bediüzzaman’ın Nur Talebelerine yaptığı, ama herkes, özellikle de ehl-i imanın tamamı için geçerli olan ve bilhassa böyle ortamlarda sık sık hatırlattığımız ikazı ne kadar manidar:

“Sakın sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin…” (Kastamonu Lâhikası, s. 88)

Daire içinde bu ikazın gereklerine yeterince hassasiyet gösterilip riayet edilemeyişi, şimdiye kadar hepimize ağır bedeller ödetti. Hiçbir değeri ve kıymet-i harbiyesi olmayan konjonktürel ve geçici rüzgârların etkisinde kalınarak, taraf veya karşıt pozisyonunda müdahil olunan şiddetli münakaşalar, kalıcı kırgınlık ve küskünlüklere yol açtı, gönül köprülerini yıktı.

Ne olur, artık siyaset cereyanlarının bizi birbirimize düşürmesine izin vermeyelim. Gelip geçici siyaset rüzgârlarına kapılarak, kardeşlik hukukunu zedeleyici davranışlara girmeyelim.

Genel anlamda da, her açıdan kaliteli ve nitelikli bir hizmet yarışı ve müsbet rekabet konusu olması gereken seçim sürecini, anlaşılmaz bir şekilde, kıyasıya bir mücadele ve kavga alanı haline getiren fevrî ve öfkeli söylemlere prim ve destek vermeyelim; tam tersine bu tür tavır ve yaklaşımları tasvip etmediğimizi, uygun ve usturuplu yöntemlerle açığa vuralım.

Kavga değil barış; kaos değil huzur; çatışma değil kardeşlik; lâf ve polemik değil hizmet istediğimizi, en yüksek perdeden dile getirelim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*