Saldırı soğumaya bırakılıyor…

Türkiye’nin iç ve dış gündemi yoğun. Azan terör, BM Güvenlik Konseyinde İran oylaması, ekonominin durumu, referandum sath-ı mailinde Anayasa Mahkemesi’nin “Anayasa değişiklik paketi”ni incelemesi, bunların başlıcaları…

Ancak İsrail saldırısının ardından Ankara-Washington ve Telaviv hattında olup bitenler baş gündemi işgale devam ediyor.

İsrail, kurulacak “BM komisyonu”nu peşinen kabul etmiyor. Buna mukabil, bizzat Savunma Bakanı Barak’ın ikrarıyla, katledilen Türk vatandaşlarının sorumlularını bulmak için değil, bu tür operasyonlardaki eksikliklerini ortaya çıkarmak amacıyla sözde ordu içinde bir soruşturma başlatıyor.

Beyaz Saray ise, peş peşe yaptığı açıklamalarda İsrail’in kendi içindeki soruşturmasını yeterli buluyor. Başbakan Erdoğan’ın da her fırsatta söylediği gibi ABD, yüzlerce nükleer silâha ve füzeye sahip İsrail’i görmezden himâye edip açık bir biçimde “stratejik müttefiki” Türkiye’ye karşı İsrail’i tercih ediyor.

Buna rağmen, Ankara hâlâ alttan alıyor. İsrail basını bile, saldırıyı organize eden bakanları kastederek “altı aptalın işi”, “rezil bir fiyasko” manşetlerini atıp Telaviv hükümetini istifaya çağırırken, Amerikan medyasında ve aklı başında çevrelerinde, “İsrail’in ABD’yi zora soktuğu” belirtilirken, Ankara ABD’ye tepkisiz…

“AMBARGOYU HAFİFLETME” ALDATMACASI

Bu arada Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nın dünyayı ayağa kaldırmasına karşı, Ankara’nın kararını, başta askerî, savunma sanayii anlaşmaları olmak üzere stratejik ilişkilerin dondurulmasını, “İsrail’in izleyeceği politikalar”a bağlaması enteresan.

Vatandaşlarını katledip yaralayan ve açıkça hiçbir özür dilemeyeceğini ilân eden İsrail’den Ankara’nın hangi “olumlu tavrı” beklediği merak konusu…

Keza İsrail’in taktik bir adım olarak Gazze ağır ablukasını kısmen gevşeteceği ve aralarında tıraş kreminin de bulunduğu bazı gıda maddelerine “izin” vereceğine kimse inanmıyor. AKP’li Meclis Dışilişkiler Komisyonu Başkanı Mercan’ın, “İsrail daha önce de buna benzer sözler verdi, ama hiçbirisi netice getirmedi, pek ümit vermiyor” cümlesi, bunun ifâdesi…

Zira tıpkı ABD’nin tıpkı İsrail gibi çocukların, kadınların, yaşlıların büyük bir yekûn teşkil ettiği iki milyon sivili katlettiği Irak işgaline zemin hazırlamak maksadıyla 1991’deki Birinci Körfez Savaşıyla başlattığı ve on iki yıl süren amansız ambargosu gibi İsrail, kuşattığı Filistin’e ve Gazze’ye ambargoyu “egemenlik ve çıkarları”nın gereği görüyor.

ABD’nin gıda ve ilâcın yanı sıra kurşun kalemini dahi “savaş malzemesi” saymasına benzer, İsrail bombalarından evleri yıkılan Gazzelilere ev yapımında kullanılacak çimentoyu dahi “savaşta malzemesi” gören Telaviv yönetimi, “ambargoyu hafifletme” söylentisini uluslar arası bir propaganda olarak kullanıyor…

Oslo sürecinde attığı 1967 sonrası sınırlara çekilme vaadini bozuyor; imzalarından cayıyor; süregelen baskı ve soykırımın yanısıra utanç duvarı ve yeni Yahudi yerleşim birimleri inşaatını sürdürüyor.

Bütün bunlara karşı Türkiye İsrail’e karşı başarılı bir diplomasi yürütemiyor. Üzerinden bir haftadan fazla süre geçmesine rağmen saldırıyı Uluslar arası Adalet Divanı’nın önüne getirmek ve Güvenlik Konseyi’ndeki ABD engelini aşmak için konuyu BM Genel Kurulu’na getirmemesi, Uluslar arası Ceza Mahkemesi’ne başvurmaması dikkat çekici.

GÜNDEMİN YOĞUNLUĞU ALTINDA…

Diğer yandan İsrail bile sözde “iç soruşturma” başlatırken, Türkiye’nin, Başbakan Yardımcısı Arınç’ın sözünü ettiği iç hukuka göre Türk Ceza Kanunu’nun 8. maddesine göre uluslar arası sularda açık bir hukuk ihlâli ve vatandaşlarına karşı işlenen suçlara karşı dâvâ açma hakkını hâlâ kullanmaması, ilginç…

İsrail’den alınan teknolojiyle modernize edilen uçak ve tankların, savaş araçlarının İsrail’den bağımsız kullanılmayacağı ve ciddî risk oluşturduğu, anlaşmaları iptalde belirtilen zâfiyetler arasında.

Böylece, kanlı baskına maruz kalan aktivistler ve gazetecilerin beyanıyla, katledilenlerin sayısının dokuz değil, en az on dokuz olduğu, yolcuların, çocukların denize atıldığı, yaralıların iriyarı köpeklerin önüne atıldığı belirtilen İsrail’in işgal ve zulmünün yanısıra, son saldırıdaki işkence ve hunharlığı yanında kâr kalıyor…

Başbakan, “Bu konunun sonuna kadar arkasındayız, peşini bırakmayacağız” diyor; lâkin Ankara hâlâ bir anlaşmayı feshetmiş değil. Hâlâ askerî üç tatbikatın iptali dışında İsrail’e karşı hiçbir yaptırıma başvurulmamış. Hâlâ “İsrail’in tavrı” gözleniyor…

İsrail’e tepki, miting meydanlarında Erdoğan’la siyasî rakipleri arasında “Öldürmeyeceksin!”, “Çalmayacaksın!” ve “Yalan söylemeyeceksin!” polemikleriyle siyasî ranta malzeme ediliyor. Tevrat’ın “on emri”nin iç politikada istimaliyle kalıyor.

Ve hiçbir yaptırımı olmayan, İsrail’le karşılıklı demeçler, salvolar, bol lâflarla kamuoyu oyalanıp mesele âdeta soğumaya bırakılıyor; mesele âdeta savsaklanıyor…

Bu gidişle İsrail saldırısı da değişen iç ve dış gündemin altında kalacak ve unutulacak…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*