Şam-ı Şerif Mesih’in de kalesidir

Şam-ı Şerif’in hazanını konu edinmiş yazıları yazmanın zorluğunu, okuyucularımız belki de müşevveş cümlelerimizden anlayacaklardır. Dünyanın kaderini derinden alâkadar eden hadiselerin Şam ekseninde ve küre-i arz dairesindeki yeni yeni renklerle meydana gelmesi, bizi gelecek nesiller karşısında mahcup olmama endişesiyle yazmaya zorluyor.

İki seneyi aşkındır yazıyoruz. Bediüzzaman’ın ahirzaman atlasını görmeden şu hadiseleri değerlendirenlerin çoğu hataya düştüler. Troçkist neoconların 11 Eylül’le birlikte vurdukları davula ittiba edenlerin düştüğü durumu hüzünle seyrediyoruz. Arapların, “Harp seccaldir, yani dönüşümlüdür” atasözünün hakikatini yeni yeni anlamaya başlayan hakperest Avrupalı ve Asyalılar doğru yerde pozisyon alırken; hükümetimizin hâlâ hal-i âlemi anlayamaması da çok garip geliyor, bize…

Okuyucularımız hatırlayacaklardır. İkinci Avrupalı Rasmussen’in NATO’ya gelişi ve Selanikli Nikolas’ın da yolun sonundaki ihanetiyle, neocon ve neoliberal müttefikler zulmün zirvesine tırmandılar. Bağdat, Kabil, Basra ve Kandahar’dan sonra yerle bir edilmiş Trablusgarp ile Bingazi’ye Aden ile Şam-ı Şerif eşlik ettiler. Ve siyasetin çirkef ve zulümlü mezbelesine yuvarlanan Sarkozy’nin durumunu gören Merkel ile Cameron, Hıristiyanların öfkesi karşısında Arap baharı tiyatrosundan kısmen çekildiler.

NASARA’NIN ÖFKESİ…

Hıristiyanların öfkesi diyoruz. Şam-ı Şerif’in Nasara için hangi manalara geldiğini İkinci Avrupalılar kadar maalesef siyasal İslâmcılarımız da bilmiyorlar. Şam’ın kenar mahallesi Beyrut’a kadar gelip mesaj veren Benedikt’i dinlemeyen ve kanlı bahara bulaşmış başpiskopos İzodor Baktiya soluğu Arjantin’de aldı. Ve bir bahaneyle hapse attırıldı. Papa, dinsiz emperyalist İkinci Avrupa’ya seslenirken, üslûbunu “tehdit” sınırlarına kadar taşıdı. Müslüman Kardeşler ise muhalefetin liderliğine dünün aktif komünisti ve Georg Habbaş’ın yoldaşı Georg Sabra’yı getirilmesine razı oldular. Bununla Birinci Avrupa’yı ikna edip edemeyeceklerini birlikte göreceğiz. Dizgini tamamen Pentagon’daki Troçkistlerle turuncucuların elinde bulunan ayrılıkçı Marksist Kürt grupları ise Erbil’de toplanmaya devam ediyorlar. Libya’nın veya Irak’ın akıbetini bir gün yaşarsa Suriye, Türkiye’nin 850 km’lik güney sınırının da İsrail üzerinden idare edilen Marksist Kürtlere bırakılacağını vaat ediyor devrimciler…

Bütün bunları Avrupa ve Amerika’daki hakperest Hıristiyanlar seslendirdikleri halde Başbakanımız ile yeni Osmanlı hariciyecimiz maalesef anlayamıyor.

2000’li yılların başında ittifak ettikleri ekiplerin yavaş yavaş sahneden çekildiklerini gördükleri halde, aynı inatla yanlış ata oynayan devletlilerimiz bir adım ileriye çıkarak Rusya’ya diklenecek oluyorlar. Obama ve yeni yönetim doğrudan İran ile masaya oturmaya hazırlanırken, bizim eski İrancılarımızın İsrail paralelli siyasetlerdeki ısrarını hâlâ hayra alâmet sayan İslâmcı gazetelerimiz de var.

ŞAM-I ŞERİF’TE MESİH İLE DECCAL…

Mutlu şehir… Tarihin en büyük rövanşına sahne olmuş… Fakat büyük katliâm ve harabezarlıklara değil. Peygamberlerin makberi ve binlerce sahabenin merkadidir Dimeşk. Mute meydan savaşı Şam’dan yüzlerce km uzakta cereyan eder. İslâm’ın bekası ve Şam’ın târ u mâr olmaması için Halife İmam Hasan Şam’a yürümez… Ve skolastik Avrupa’nın cahil çapulcuları Selâhaddin’in korkusundan Şam’a dokunamazlar. Halbuki takdis ettikleri İstanbul’u yağma ile yangın yerine çevirir aynı ordular. Irak’ta Ruha, Maveraünnehir ve Türkistan’da taş üstünde taş bırakmayan Çingiz ve Hülagu’nun Şam’a yaklaşamamaları tarihin harika hadiselerinden birisi sayılmalı. Ve Anadolu’yu Kemalizm gibi bir nifak ateşiyle kasıp kavuran zihniyetlerden bu mübarek beldenin muhafazası ise başlı başına bir mu’cizedir. İşte bunca katliâm, garat ve dehşetli şerlerden kurtulmuş Şam-ı Şerif’in bugün bu duruma düşmesine yardımcı olan hem siyasal İslâmcılarımızın ve hem de Şam muhalefetindeki Müslümanların en büyük handikapları Bediüzzaman’dan Şam’ı ve ahirzamanı okuyamamalarıdır.

Şam’ı Şerif’i Aden’e, Kahire’ye, Bingazi ve Tunus’a benzetenler hep kaybettiler… Sandy fırtınasının kroşeleriyle sersemleşen Romney’in düşüşünü gören CIA Başkanı da vazgeçti sevdasından ve istifasını sundu Obama’ya… İsrail’i tutsak almış siyonist neoconlar ise Tel Aviv ile Orta Asya arasındaki koridoru açmak için fitne ateşini ellerinden geldikçe genişletmeye çalışıyor ve Suriye’ye saldırıyorlar. Ne acip şeyler dönüyor Şam’ın ekseninde, değil mi?..

Sevgili Tayyip Bey ile Davutoğlu, zamanı  Bediüzzaman’a göre okuyabilir ve dünyamızın büründüğü yeni rengi görebilirlerse, kıt’alar arası bir yangını bağrında taşıyan Şam-ı Şerif’in çevresindeki alevleri, ne pahasına olursa olsun söndürmeye çalışırlar. Onlardan bunu beklemeye devam ediyoruz.

Benzer konuda makaleler:

3 Yorum

  1. Güzel ve ilginç bir tesbit. Sizlerden çok daha fazla yazı istiyoruz. Teşekkürler

  2. bediüzzaman ile fitneci kemalizm aynı partide şekillenmedimi ikiside ittihat ve terakkicilerin ocağında yetişmedimi sadece konuşuyorsunuz ama boşuna konuşuyorsunuz konuşuyorsunuz ama anlamıyosunuz

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*