Şam-ı Şerif’te Ehl-i Beyt ve ehl-i sünnet ittifakı

Çok kısa zamanlara ancak sığan şu dehşetli hâdiseleri “ahir zaman” formatında değerlendirmeyenlerin, şaşkına dönüp kalmalarını itidal içinde seyrediyoruz.

Öyle sür’atli, sarsıcı, bazen yıkıcı ve çoğu kez dört mevsimi aynı karede gösterici hâdiseleri seyrediyoruz ki… Bediüzzaman Hazretlerinin İmam-ı Ali (ra) yolu ile Kur’ân ve sünnetten çıkardığı ahirzaman atlası olmasaydı nerede hata yaptığımızı biz de bilemeyecektik.

Yeni Asya’yı takip edenler, Körfez Savaşı adı altında global dinsiz hareketin harim-i İslâma güneyden ilk saldırısına; dikkat! Deccal bu kez cenuptan saldırıyor, ikazını mutlaka hatırlayacaklardır. O zamanlarda Bağdat ve Basra henüz harap olmamışlardı. Hindukuş ve Mezar-ı Şerif Pentagondaki troçkist mayınlarla süslenmemişlerdi. Kuzey Afrika sahilleri masumların kanlarıyla kızıla henüz boyanmamıştı. Zaruret ve fukaralık içinde çırpınan ADEN ve SANA sokakları kardeş kanlarıyla yıkanmamışlardı… Pakistan’ın batısındaki medreseler masum talebeleriyle birlikte pilotsuz ölüm uçaklarıyla imha edilmemişlerdi. Neocon ve neoliberal ortak yapımı Wikileaks fitnesi BOP coğrafyasına henüz sızmamıştı. İbrahimî dinler karşıtı ve Hz. Muhammed (asm) düşmanı Rasmussen henüz siyasal İslâmcılarımızın desteğiyle NATO idaresine gelmemişti ve en önemlisi Türkiye ile işbirliği halinde demokrasi yolunda emeklemeye başlamış Suriye yeni yönetiminin yolu Marksist ve Selefî devrimcilerle henüz kesilmemişti. Maziye göre herbiri belki bir karn, hatta bir asır alacak hâdiseleri toplam on sene içinde yaşamışız. Dünyamızın, Bedîüzzaman’ın tabiriyle seriüsseyir zamane çocuğunu son süratle zamanların en büyük ve son zelzelesine yetiştirmeye çalıştığı bir dönemde, bir kısım dindarlarımızın da bu kıyametin hızlanmasına yardımcı olmaları ahirzamanın garip hâdiselerinden olsa gerek.

Genel gidişata ve görünür sebeplere bakıldığında, İslâm coğrafyasının kan-revan içinde param parça olması gerekiyordu. Zira, Ahirzaman dinsizlerinin 11 Eylül öncesinde, batıdaki zındıka enstitülerinde hazırladıkları plan böyleydi. O enstitülerde akademik yükselişini gerçekleştirmiş Condeliza Rice bu hususu kitabında açıkca yazıyor. BOP, Wikileaks ve Arap Baharı gibi çalışmaların kendi eserleri olduğunu hatıratında deklare etti.

Ahirzaman fitnesinin hedefi daimi savaş, kaos, çatışma ve belirsizlik olacaktı. İmam-ı Ali’nin (ra) tabiriyle Kur’ân’la bakılmayan o zamanın günleri karanlık gecelerden daha karanlık olacaktı. Elektroniğin bir gün çalışmayacağı zamandaki gibi, basiretler karanlığa gömülecekti. Bahsedilen o karanlık ve idrak tutulmaları olmasaydı, Müslümanlar haram yere öldürülen milyonlarca cana sevinebilirler miydi? El Kaide denilen terör örgütü tetikçilerinin Şam-ı Şerif sokaklarında insan hayatıyla mücadelesine dindar basınımız alkış tutup destek verir miydi hiç…

Ahir zamanda beklenmedik olaylar vukua geliyor. Hâdiseler alışılmışlığın dışında cereyan ediyorlar. Bin seneye yakındır İslâma can düşmanı olmuş Rusya, İran ve Suriye ile birlikte Ehl-i Beytin yanında yer alıyor. Karşı cephenin neocon ve neoliberal destekleriyle, İHVAN, SELEFÎ, VEHHABÎ ve DEVRİMCİLERDEN kurmaya çalıştıkları cephenin tam karşısına kadar tarihe küçük dilini yutturacak tarzda yepyeni bir ittifak çıkarıyor. Avrupa’dan Doha ve İstanbul üzerinden üfürülen zehirli düşmanlık gazındaki vehhabî–şia çatışması bir türlü tutuşmuyor. Haricîlik damarını tamamen tutabildiklerine inanan Troçkistler kahırlarından divaneye dönüyorlar. Marksist Baas zamanında sahnelenen Fars ve Arap düşmanlıkları da bir türlü tutmuyor. Nusayrîlikle suçladıkları Suriye’nin müftüsü Botan’lı Ramazan El Buti’nin ilmini ve duruşunu İslam uleması teslim ederken Türkiye’nin idarecileri Londra ağzıyla konuşmaya devam ediyorlar… Ve biz farkına varmadan medyamızdan, Şam’ı parçalayacak ve Orta Asya’ya kilitlenmiş dehşetli cereyanın önünü açacak çözümler için çatışmanın bütün nağme, renk, ton ve makamlarını maalesef neşrettik. Çoğumuz işlediğimiz dehşetli günahın mahiyetini bilmeden  Batılı telkincilere uyarak sağırcasına icra ettik.

Türkiye’nin dindar medyasında bir kaç senedir estirilen İran aleyhtarlığı propaganda, Şam meselesinde Rusya’nın işini efkâr-ı âmmede zorlaştırmıştır. Amerikan demokratlarının da bilgisi dahilinde yürüyen süreci, anlayabilmek için Bedîüzzaman’ın Rusya ile ilgili yaklaşımlarını mutlaka okumak gerekiyordu.

Bir kaç yıldır sessizliğe bürünmüş ve Risale-i Nur’u ciddî benimsemiş El Bûti’ye ikinci bir ses daha katıldı. Ecdadı Kafkasyadan Suriye’ye gelmiş Golanlı Cevdet Said, Ezher’den Avrupa’ya bütün dünyanın tanıdığı ve takdir ettiği bir âlim. İçtimaî meselelerde Kur’ân ve Sünnete yaklaşımı ihvandan tamamen ayrılıyor. Şiddeti ve iç savaşı reddeden Adige âlimi metodunu Bedîüzzaman Said Nursî’den aldığını söylüyor. Bedîüzzaman’nın dünyanın en dehşetli istibdatına karşı takip ettiği muhalefetin Kur’ânî bir metod olduğunu söyleyen Suriyeli sosyolog, siyasal İslâmcılarımızın ezberlerini tümden bozdu. Kardeş kanının dökülmesini istemek Suriye’nin parçalanmasını istemek global dinsiz cereyanına İslâm coğrafyasındaki koridoruna karşı çıkmak elbette Suriye’deki zulmü desteklemesi manasına gelmez. Korkumuz Çingiz ve Hülagunun giremediği Şam-ı Şerif´e siyasal İslâmcılarımızın yardımlarıyla deccaliyetin girmesidir. Bu günleri ve zamanları İmam-ı Ali (r.a.) eserlerinde haber vermiş. Bilmediğimiz, anlayamadığımız ve güncel hâdiselerin kalıplarına yerleştiremediğimiz şu meselenin daha iyi anlaşılması için Bedîüzzaman’ı bir bütün olarak yeniden incelenmesi gerekiyor, kanaatindeyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*