Samimiyet meclisleri ve ebede namzet dostluklar

Geçen haftaki yazımı, şu ifadelerle bitirmiştim: “Gelecek hafta yine üniversiteli genç kardeşlerimle ve fedakâr dost ve dâvâ arkadaşlarımla çok hoş, semereli, faydalı bir ‘okuma programı’ için İskenderun’da olacağız inşaallah. Böylece Ekim 2012’de yapmayı planlayıp yerine getiremediğimiz Hatay ziyaretimizi de bu vesileyle yerine getirmiş olacağız. Güzel hatırları önümüzdeki hafta yine bu sayfalarda paylaşmak dilek ve temennisiyle…”

Cenâb-ı Hakk’a sonsuz şükürler olsun ki, bu hafta işte bu kaldığımız noktadan, plânladığımız gibi devam ediyoruz. “Üniversite Kış Risale Okuma Programı” için İskenderun’dayız. 1969 yılında resmî tayin vesilesiyle öğretmenlik mesleğine girişin ilk adımı olarak, fakat çok farklı büyük dünyevî amaçlar, arzular, hayaller ile meslek hayatıma başladığım Hatay topraklarındayım. 1969-1977 senelerini kapsayan tam sekiz senem dolu dolu bu il sınırları içerisinde geçmişti. Risale-i Nur’u, Bediüzzaman’ı ilk olarak duymam ve muhatap olmam burada olmuştu. “Nurculuk” adına ilk sürgünü de burada yaşamıştım.

Bu geçen sekiz yıl içerisinde; Hatay merkezli başlayıp; İskenderun, Belen, Kırıkhan, Adana, Kahramanmaraş, Kilis, Gaziantep güzergâhlarını kapsayacak şekilde devam eden aylık turlarımızın hafızamda çok ayrı ve müstesna bir yeri var.

Seyyar medrese dediğimiz minibüsle bu illere o zaman yaptığımız hizmet gezileri esnasında yapılan dersler, aşk ve şevkle söylenen marşların, ilâhilerin gönül ve kalp coşkusu hâlâ tazeliğini ve yerini koruyor. Şimdilerde Rahmet-i Rahmana kavuşan nurun büyük hadimleri; Hüseyin Bulut Ağabey, Kaptan Hüseyin Ağabey, bana Risale-i Nur’u tanıtan rahmetli Emin Okur, ayakkabıcı Halit Konyalı Ağabey, Ahmet Akgündüz Ağabeylere Cenâb-ı Haktan rahmet diliyorum. Makamları Cennet olsun. (Âmin)

Allah’ın hak ve inayetiyle bugün benim bu cihandeğer dâvânın içinde bulunup devam etmemi sağlayan, bu güzel manzaraları yıllardan beri yaşamama vesile olan, bende büyük emekleri olan ve hâlâ hayatta olan, Üstadımızın duâsına bizzat mazhar olmuş büyük bir âlim olan Ali Sert Hocam başta olmak üzere; Okur ve Yüzer ailelerine, Mehmet İslâmoğlu’na, 19. Dönem Hatay milletvekili Nureddin Tokdemir Ağabeye, öğretim görevlisi Nureddin Çağlar Ağabeylere… ve ismini sayamadığım bu il ve çevresinde bulunan nice kahraman ve bahtiyar insanlara çok derin ve unutulmaz şükran borcum vardır. Allah hepsinden ebeden razı olsun.

Kâinatın Yaratıcısının takdir ve inayetiyle bu fakirin bugün bu mübarek cemaat içersinde bulunmasının ve kalmasının, bu mukaddes dâvânın neşri için beş kıtaya gitme lütfuna nail olma bahtiyarlığımın tecellileri ve tohumları işte bu Hatay ili ve bu ilin bahtiyar Kur’ân hadimlerinin çok emek ve katkıları vardır. Yiğidin hakkını yiğide vermek gerekir. Bu temel o yıllarda çok sağlam bir şekilde bu kadim dost ve ağabeylerin sayesinde atılmıştı. Hâlâ o aşk ve şevkle ayakta durup devam etmeye çalışıyoruz elhamdülillah.

Anadolu’nun güney sahillerinin o sıcak ve kucaklayıcı nesimi ve mevsimi, bu yörenin bahtiyar ve vefakâr sıcakkanlı insanlarının kucaklayıcı, samimi ve hasbî tavırlarıyla ruhumda sönmeyecek sevgi, saygı ve muhabbetin tohumları burada atılmıştı. Samimiyetin, devamlı irtibatın, itimadın, uhuvvetin, hasbîliğin, içtenliğin, fedakârlığın, sebatın, gayretin, istikametin ve olağanüstü sevginin mana ve yaşantısına ilk olarak burada, Hatay’da şahit olmuştum.  

Kırk üç sene sonra tekrar bu mukaddes dâvâ için geldiğim bu beldelerde aynı çizginin, aynı imzanın, aynı samimiyetin, aynı dostluğun, aynı sıcaklığın devam ediyor olmasını görüp, yaşamak; sadece camiamız adına değil bu ülke, bu millet ve insanlık adına büyük bir hadise, harika bir rahmet, büyük bir haslet ve mutlu bir hayat gerçeği olsa gerektir. Herkes tarafından takdir edilecek muhteşem bir tarihî miras ve hazinedir.

Geçen hafta Denizli’de Antalyalı üniversite talebesi kardeşlerimizle olan kısa beraberliğimizde beni oldukça ümitlendiren genç kardeşlerimin dikkat, samimiyet, gayret, istek, müdakkik ve gayretli duruşlarını bu hafta burada İskenderun’daki üniversiteli, liseli, hatta ortaöğretimdeki kardeşlerimde de aynısını müşahede etmem bu dâvâ, bu ülke ve insanlık adına bana büyük bir ümit verdi.

Kardeşlerimizin ve onları bir an bile yalnız bırakmayan, her türlü isteklerini karşılayan, buradaki cemaatin istikametli duruş ve gayretleri cidden her türlü takdirin üzerindedir. Tabir caizse; tıkır tıkır işleyen sivil, sade, kudsî bir sistem ve irade var. Güzel plânlar, semere verecek hayaller bu kudsi dava ve mukaddes yol için yapılıyor.

Bu münasebetle beni yaklaşık yarım asır maziye götüren, tatlı hatıralarımın canlanmasına vesile olan ve bir vefa borcu olarak kabul ettiğim bir hususu da burada zikretmek isterim. Bu konu şudur: Bu dâvâyı tanıma şerefine erdiğim, başlangıç ve acemilik dönemlerini yaşadığım, Amanos Dağlarının zirvelerinde konuşlanmış olan güzel, garip, masum belde Kömürçukuru Köyü hadisesidir! Bu mübarek köyün; candan, samimî, halis, ağırbaşlı, vefadar ve cefakâr, mukaddeslerine sımsıkı bağlı insanlarıyla olan ve bitmeyen dostluk çizgisinde, bu hafta içinde birer gün arayla hem İskenderun, hem de Belen ilçelerinde tekrar buluşma mutluluğuna erdik! Samimî ve sıcak ders ve sohbet ortamında tatlı hatıraları yad edip, sevincini paylaştık…

İlkokul yıllarında; öğretmen-öğrenci münasebeti dolayısıyla başlayan bu ebede gidecek yolculukta; yıllardan beri, beni hiç unutmayan, saygıda kusur etmeyen, bir zamanların “çocukları”, şimdilerin “emekliler güruhu” hâline gelen “baba” ve “dedeleri” olan bu eski talebelerle, güzel insanlarla birlikte olmak gerçekten büyük bir saadetti! Bu şerefi bana yaşatan kadirşinas talebelerimle aynı mecliste, aynı dâvâ ve aynı çizgide kırk üç yıl sonra tekrar beraber olup yaşamanın mutluluğunu izah etmeye kalemim muktedir değil, lisanım yetmiyor, aciz kalıyor.  

Cenâb-ı Haktan niyazım ve dileğim şudur: Bu can bu tende kaldığı müddetçe bu hâlin buralarda olduğu gibi arz yüzündeki bütün dostlarımla aynı minval üzere son nefese kadar devam etmesidir.

1974 Temmuz’unda “Kıbrıs Harekâtı” devam ederken, elliye yakın genç Kur’ân Kursu talebesiyle Amanos Dağlarının zirvelerinde yer alan Hortum Yaylasında ilk olarak katıldığım o zamanki adıyla “Okuma Kampı”, şimdiki tabiriyle “Okuma Programlarının” ilk nüvesi de bu diyarlarda atılmıştı. O günden bu güne bu güzel dâvâda, bu hoş ve semereli programlarda bulunmak en tatlı ve meyveli hatıralar olarak hafızama nakşediliyor. Tarifi imkânsız haller, ruh dünyasını, kalp dünyasını, his dünyasını harekete getiren unutulmaz hatıralar bu tür programların en güzel neticesi oluyor. Cenâb-ı Hak bundan sonra da, bizleri ve gençliğimizi bu tür nimetlerden mahrum bırakmasın inşaallah. (Âmin)

Şahsım adına çok güzel, unutulmaz hatıraların yaşandığı iki hafta geçirdim, Rabbime sonsuz şükürler olsun. Eskimeyen ve bitmeyecek olan dostlukları pekiştirip yeni dostluk köprülerinin atılmasına sebep olan yeni gelişmeler yaşadım. Daha güzellerini elde dip, yaşamak ve birlikte paylaşmak dilek ve temennisiyle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*