Sanal sahtekârlık

Image
Sanal sahtekârlık veya dolandırıcılığın yeni birşey olmadığını hepimiz biliriz. Elektroniğin medyada, telefon ve diğer aletlerde ileri seviyede kullanımıyla birilikte “sanal” kelimesi de dünyamızda kendisine yer buldu.

Bahsedeceğimiz hususlar, birçoğumuzun duyduğu veya yaşayabileceği hadiselerdir. Telefonla, internetle veya kapımıza gelen mektupla dolandırılmamız her an mümkündür. Meselâ telefonunuz çalar, alış veriş merkezi, seyahat acentesi veya başka bir müessesenin ismi zikredilerek size cazip bir teklifte bulunulur. Herhangi bir çekilişten bahsedilerek kazandığınız ifade edilir. Sonra sizden “şahsî bilgileriniz” istenir. Bazen banka numaranıza kadar istenebilir. Zahiren çok mantıklı görünen bu işlerin, sonradan bazı sahtekârlarca organize edildiğini fark edersiniz. Telefon, internet veya sokaktaki anket doldurucuya verdiğiniz bilgilerin öyle veya böyle sahtekârlarca kullanılacağını unutmamak gerekiyor.

Bu sahtekârlık, bir-iki kişinin kurduğu basit bir tezgâhtan başlar, devletlerin siyasî iradelerini ele geçirmeye ve bazen de dünyanın ekserisini sıkıntıya sokacak global örgütlenmeye kadar devam eder. Halkı dindar olan mahalleden safdirik veya fırıldak üç-beş kişiyi menfaatle elde edenlerin, bir müddet sonra mahalleyi dolandırdıklarını duyarsınız. Manipülasyon dedikleri “fikrî iğfalle” mahalleyi dolandırdıkları metodun biraz gelişmesiyle; şehirler, kurumlar ve hatta ülke iğfale uğrar.

Dünyanın küçülmesi, muhabere ve ulaşımın dehşetli bir şekilde her coğrafyayı işgali, insanların geleneksel bilgilerle ayakta kalamayacağını gösteriyor. Amerika ve Avrupa´nın ileri teknolojisiyle dolandırıcılığa çıkanlara aldanmamak için, köylere varıncaya kadar insanların “karşı bilgilenmesine” şiddetle ihtiyaç var. Dünyayı avuçlarına almış, hangi pazarlarda hangi malların satıldığını takip eden ve insanların cehaletini katagoriler halinde enstitülerine bildiren bu global örgütlerin bilhassa siyasetçilere, bürokratlara, üniversite hocalarına ve askerlere yüklüce rüşvetler dağıttığını da bu arada belirtmek gerekiyor.

Evet, birçok üniversitemizdeki hocalarımızın ellerindeki anket neticelerinin söz konusu enstitülere gönderildiğini basından çıkan haberlerden öğreniyoruz. Enstitü veya kurumun güvenilirliğinin, rüşvet dağıttığı medya, prof. ve siyasîlerce propaganda edilmesi de dolandırıcılığın bir başka boyutu olsa gerek. Şâşaalı, zengin, büyük ve tesir sahası geniş olarak gösterilen enstitülerin mahiyetlerine yöneldiğinizde, davulcularının ne kadar bilgisiz ve propagandalarını yaptıkları mihrakların mahiyetinden ne denli habersiz oldukları da ortaya çıkar.

Dolandırıcılıkta internet, telefon, TV, dergi ve postanın son teknoloji ve bilgilerle kullanımına karşı insanların ne denli cahil oldukları da, insaniyet adına bir başka üzüntü. Bütün bu alet, yayın ve sistemleri hayatlarına dahil eden insanları, sahtekârların vereceği maddî manevî zararlardan koruyacak doğru dürüst bir mercî de maalesef şimdilik bulunmuyor. Devletin kendisi dolandırılıyor veya sahtekârların elinde tutsak ise, vatandaşına elbette yardım edemez.

Çareye gelince… Gayet basit ve özlü ifade edilecekse; cehaletin giderilmesi. İlimle insanlar haklarını aramaya başlarlarsa, dolandırıcılar nisbeten azalır. Meselâ telefonda benimle anket yapmak isteyen veya herhangi bir çekilişten bana müjde getiren sese önce ben soru sormalıyım. Konuşanın kimlik bilgilerini, temsil ettiğini iddia ettiği kurumun bilgilerini almalıyım. O güne kadar yaptığı işleri ve problemini hallettiği insanların listesini görmeliyim. Bütün bu bilgilerden sonra da, söz konusu kişi veya kuruluşun emniyetini devletin sicil kurumundan öğrendikten sonra karar verebilirim.

Almanya’da kişilerin ticarî sicilini tutan kurumlar vardır. Kurumların da sicilleri vardır. Hatta ülkeyi idareye talip siyasî partilerin de. Dernek, STK veya siyasî partilerin tüzükleri, temsilcileri ve o ana dek yaptıkları icraatları bir tablo içinde birden karşınıza çıkar. Şayet bilinçli bir şekilde bir nokta gizli tutulmuşsa, o kuruluşun bütün tüzel kişiliği tehlikeye girer. Bizde olduğu gibi, muhafazakâr ve dindar bilinen insanlar vitrine konularak başkalarının idareyi ele almalarına müsaade edilmez. Siyasî sahtekârlığa burada da teşebbüs vardır. Fakat toplumun süzgeçleri onların dolandıracaklarını ortaya koyar. Dindar kimliklerle dini hürriyetlerin ihlâli, sefahetin teşviki ve milletin soygunculara peşkeş çekilmesi Avrupa’da bizdeki kadar kolay ve mebzul değildir.

Teknolojiyi iyi niyetliler kadar kötü niyetliler de kullanıyor. Buradaki gizli savaşın mahiyetini ancak Avrupa ve Amerika’daki yetkililer takip edebilir. Global dolandırıcı ve şarlatanlardan kurtuluşun en önemli şartı da, oradaki iyi insanlarla, adalete destek veren kurumlarla ve hakperest üniversitelerle işbirliklerine gitmektir. Her zararlı meselede olduğu gibi, dolandırıcılıkta da “cemaatleşmiş,” global örgütlemelerle dünyaya yayılmış bir ağ var. Avrupa ve Amerika’daki hakikî medeniyetperver, barışçı, semavî dinlere hürmetkâr ve insana saygılı çevrelerle işbirliği yapılmadan; global sahtekârların önüne geçilemez. Ülke içindeki lokal dolandırıcılığın en keskin ilâcı ise iman ve ahlâktır. Allah ve ahiret düşüncesinin efkâr-ı ammeye anlatılması, Peygamber ahlâkının ihya edilmesi ve ilimle hak aranması, dahilî dolandırıcılığı bitirebilir. Zira tarihte çokça yaşanmış gerçek sahneleri, tekrar bu millete anlatmak ve yaşatmak Kur’ân ahlâkıyla mümkündür.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*