San’ata ve san’atkâra saldırı

Image
Hem san’ata, hem de san’atkâra ancak “saygı” ifadesi yakışır. İlim ve mârifet sözlüğünde bu ifade kadar “yakışık” olanına zor rastlanır.

Biz insan olarak; san’ata ve san’atkâra yakışan bütün müsbet kelimelerden bir buket yapıp, “saygı” ifadesiyle,  san’at adına san’atkâra takdim edilmesini savunurken; öte tarafta insanlıkla barışık olmayanlar, san’ata ve san’atkârına saldırabiliyorlar, hatta kurşun bile sıkabiliyorlar.

Bir yanda “saygı”, öte yanda “saldırı”! Biri minare başında, biri kuyu dibinde.. Biri semada, biri yerde..
Bir yanda, san’atını icra ederken, şöhretin ve nefsanîliğin şiddetli baskısı altında hasbelbeşer yakasını kurtaramadığı bütün olumsuzluklara rağmen, şahsiyetini ve geleneğini büyük çapta muhafaza edebilen ve bu haliyle san’at dünyasına mal olmuş bir karakter; öte yanda, bu karakterin san’atkâr yanını hiç kaale almadan, onun şahsını hedef alan bir cephe.. Hırs, intikam, inad, hased, kin, adavet ve cehalet gibi bilumum menfî hislerin rol aldığı bir cephe..
Aslında “saygı” atmosferinden “saldırı” derelerine yuvarlanmak, çok hızlı bir düşüşün göstergesidir. Dereceden derekeye müthiş bir irtifa kaybıdır. İnsanlık adına utanç vericidir.
***
Evet, gerçi kurşunda da san’at vardır. Ve mukaddesatımıza, tarihimize, aziz vatanımıza, namusumuza, birlik ve beraberliğimize kastedenlere karşı, tarih boyunca askerce ve millî bir direniş içinde sıkılan kurşunlarımıza “mukaddes” nazarıyla bakılmıştır.
Vatanımızı kirli ayakları altına alıp, namusumuzu payımal etmeye kalkışanlara Sütçü İmam’ın sıktığı kurşun elbette mukaddestir.
Çanakkale’de, metre kareye altı bin kurşunun düştüğü kurşun sağnağı altında yiğitlerimizin, alnı kınalı Hasan’larımızın, şehit düşünceye kadar düşmana sıktıkları kurşunlar elbette mukaddestir.
O kadar ki; üstün kuvvetlerine rağmen büyük yenilgiye uğrayan düşman gürûhu, savunma psikolojisiyle bir itirafta bulunmuşlardır:
“Biz Osmanlı ile değil, onların inandığı Allah ile—hâşa— savaştık ve mağlûp olduk!”
***
San’atcığıyla övünen şu insan, aslında kendisi en harika, Kur’ân’ın tarifiyle en güzel sûrette yaratılmış bir san’attır. Sân’atkârı ise Sani-i Zülcelâl’dir!
İşte… Rabbimizin, yeri göğü çınlatan fermanı: “O öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin etmiştir. (Kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel de O’nun katındadır. Siz ise hâla şüphe ediyorsunuz. Halbûki O, göklerde de Allah’tır, yerde de.. Sizin gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da.. Sizin daha ne kazanacağınızı da bilir. (En’am, 2-3)
VE.. ADALET
Türkiye’de olup bitenleri biz Avusturya’dan sadece seyrediyoruz. Gerçi oradaki kahir ekseriyet de, ekserî  meselelerde “seyirci” konumundadırlar. ama yerine ve işine göre fiilen katılma, haksızlıklara karşı haykırma ve haklarını savunma imkânına da kısmen sahiptirler. Ama neredee!..
İşte; ileri demokrasi diye diye, hiç de âdil olmayan bir sistemle seçime gidiliyor.
Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel der ki: “Adaletsizliği önleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir ama; adaletsizliğe itiraz etmeyi beceremeyeceğimiz bir zaman asla olmamalıdır.”
Bir zamanlar bir ülkede şöyle bir gelenek varmış: Sıradan bir vatandaş öldüğünde, şehir meydanındaki dev çan bir defa; eşraftan biri öldüğünde iki defa; büyük bir devlet adamı öldüğünde üç defa; kral öldüğünde ise dört defa çalınırmış..
Gel zaman, git zaman şehirde bir olay yaşanmış, mesele mahkemeye intikal etmiş. Herkesin masumiyetine inandığı birisi bu mahkemede para cezasına çarptırılmış. Kısa bir süre sonra çan sesi işitilmiş. Bir, iki, üç ve dört derken.. Halk, “kralımız öldü” diye telâşa kapılmış ki, çok şaşırtıcı bir şekilde ve ilk defa çan, beşinci defa çalmış.. Herkes bunun sebebini öğrenmek için, çan yerine koşmuş. Bir de bakmışlar ki, çanı çalan, bir süre önce haksız cezaya çarptırılan adammış.
“Ne demek oluyor bu? Çanı neden beş defa çaldın? Kraldan daha büyük birisi mi öldü?” gibi peşpeşe gelen sorulara karşı verilen cevap şaşırtıcı olmuş:
“Evet! Adalet öldü!”
Bize de bu “çan” diyarında, sadece uzaktan gazel okumak düşüyor. Bırakınız seçilmeyi, seçme hakkımızı bile kullanamıyoruz. Dış temsilciliklerimiz marifetiyle, Avusturya’nın dokuz eyaletine dokuz sandık sistemi çok mu zor? Onu da geçtik; biri Viyana’da, biri de Salzburg’ta iki sandığa da razıyız!

 

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Allah razi olsun, gönlumuzun düsunduklerini birikeri yaziyor
    elleriniz det görmesin

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*