Şanlıurfa’da kalpleri fetheden Risale-i Nur dersleri

Şanlıurfa’da, Kızılay medresemizde Cuma akşamı Gazete yazarlarımızdan Prof. Dr. Ahmet Battal ve Risale-i Nur Enstitüsü Sekreteri Ahmet Dursun misafirimizdi.
1. dersi Ahmet Dursun Ağabeyimiz yaptı. Dersi 20. Mektuptan işledik. Cümle-i Tevhidiyenin on bir kelimesinden 1. 2. ve 4. kelimelerin tefsirini okuduk. Nasıl bir Rabbimiz olduğunu ve Tevhid cümlesinin derin manalarını sohbetimizde anlamaya çalıştık. O kelimelerin tefsirlerinden birkaç cümle aktaracağım:

“Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir, herşey’in anahtarı O’nun yanında, her şey’in dizgini O‘nun elindedir; herşey O’nun emriyle halledilir. O’nu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.”

“Mülk umumen O’nundur. Sen, hem O’nun mülküsün, hem memlûküsün, hem mülkünde çalışıyorsun. “ (Mektubat – 224)

Bir çay arası verdik ve daha sonra Prof. Dr. Ahmet Battal ile Risale-i Nur derslerine devam ettik. Bu ders içtimaî bir dersti. Tarihçe-i Hayattan, ‘Risale-i Nur’un vatana, millete ve İslâmiyet’e büyük hizmetini kabul ve takdir eden Başvekil Adnan Menderes’e Üstad’ın yazdığı bir mektub’ başlıklı yeri işledik.

Bu derste yazar Ahmet Battal’ın vurguladığı bazı önemli tesbitleri anladığım kadarıyla paylaşmak istiyorum.

 

SİYASETE BAKIŞIMIZ

Risale-i Nur hizmetini kabul ve takdir eden Başvekil Adnan Menderes’e Üstad’ın yazdığı bir mektubun başlığından anlıyoruz ki, bizim bir siyasetçiye bakışımız, Risale-i Nurlar’a verdiği değer ölçüsünde olmalı.

Aynı zamanda devleti yönetenler Risale-i Nur’a ve prensiplerine ne kadar çok sahip çıkıyorsa bizim onlara vereceğimiz kıymet de o kadar olacaktır.

Çünkü, “adalet-i hakikiye ile bu asırda insanları mes’ud edebilir bir istidadda bulunan, Risale-i Nur’dur ve onun şahs-ı manevîsi, Hazret-i Hasan Radıyallahü Anh’ın bir muavini, bir mütemmimi, bir manevî veledi hükmündedir.2 (Emirdağ-1 – 73)

ADNAN MENDERES DİNDAR MIYDI?

Üstad Bedîüzzaman’a göre evet, dindardı. Bediüzzaman Adnan Menderes hakkında, “İslâm kahramanı, dindar bir Başvekil” sıfatlarıyla bahsediyordu.

Ama bu dindarlığın ölçüsü neydi?

Namaz, oruç gibi şahsî farzlara göre mi dindardı yoksa başka bir ölçüye göre mi?

Risale-i Nur’da ölçü şu şekilde:

“Şeair, âdeta hukuk-u umumiye nev’inden cem’iyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cem’iyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes’ul olur. Bu nevi şeaire riya giremez ve ilân edilir. Nafile nev’inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.” (Lemalar – 54)

Adnan Menderes’in, ezanı aslına çevirmesi, Bağdat Paktı’na imza atarak İttihad-ı İslâmı kurmaya çalışması ve bunlar gibi bir çok hizmeti ile anlaşılıyor ki İslâm dini için çok önemli olan şeairleri yerine getirmiştir.

Ve Üstad’a göre şeair (İslâm motifleri, dinî işaretler), sünnet kabilinden de olsa şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir.

İşte bu yüzden Adnan Menderes İslâm kahramanıydı.

İşte bu yüzden o, dindar bir Başvekildi.

BEDİÜZZAMAN’IN MENDERES’E VERDİĞİ DERSLER

“Şimdiki siyaset-i hazırada particilik tarafdarlığı ile, bir câninin yüzünden pek çok masumların zararına rıza gösteriliyor. Bir câninin cinayeti yüzünden, tarafdarları veyahut akrabaları dahi şeni’ gıybetler ve tezyifler edilip, bir tek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup, kin ve garaza ve mukabele-i bil’misile mecbur ediliyor. Bu ise hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır.” (Tarihçe-i Hayat – 619)

Prof. Dr. Ahmet Battal’ın vurguladığı bir önemli nokta da şu şekilde: Üstad Bediüzzaman’ın bir anayasası olsa, 1. maddesi ‘Ve la teziru vaziratun vizra uhra’ (Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenemez.) olurdu. Yani suçun şahsiliği kanunu. Bu kanun o kadar önemli ki uygulanmadığı takdirde Üstadın tabiriyle;

“Gayet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup, kin ve garaza ve mukabele-i bil’misile mecbur ediliyor. Bu ise, hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir zehirdir ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır.“

“İran ve Mısır’daki hissedilen hâdise ve buhranlar, bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa, pek dehşetli olur.” (Tarihçe-i Hayat – 619)

Bediüzzaman, bu tehlikeleri Adnan Menderes’e bildirdikten sonra ona çare olarak şunları aktarıyor:

“Bu tehlikeye karşı çare-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp, masumları himaye için, cânilerin cinayetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır.”

“Madem Cenâb-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakikî dindarların başa geçmesine yol açmış. Kur’ân-ı Hakîm’in bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım geldiğini, zaman ihtar ediyor.” (Tarihçe-i Hayat – 619)

ADALET-İ İZAFİYE HANGİ DURUMLARDA KULLANILMALI?

Öncelikle adalet-i izafiye nedir?

“Adalet-i izafiye ise: Küllün selâmeti için cüzü feda eder. Cemaat için ferdin hakkını nazara almaz. Ehvenü’ş-şer diye bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adalet-i mahza (tam adalet) kabil-i tatbik ise adalet-i izafiyeye gidilmez, gidilse zulümdür.” (Mektubat – 60)

Prof. Dr. Battal, Amerikan filmlerinden adaletin nasıl uygulaması gerektiği ile ilgili bir örnek verdi.

Bir terörist bir uçağı kaçırmış. Uçağın içinde 500 yolcu bulunuyor. Ve terörist, uçağı 100.000 kişinin bulunduğu bir alana düşürüp büyük bir katliâm yapmak amacında. İstihbarat bu olayı Genelkurmay’a bildiriyor ve komutanlar uçaktaki 500 masum insanı kurtarmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Ama uçak 100.000 kişinin bulunduğu alana doğru hızla ilerliyor. Artık yapacak bir şey kalmadığında, yani uçaktaki 500 kişinin her halükârda öleceği anlaşılınca diğer 100.000 kişiyi kurtarmak amacıyla uçağı havadayken patlatıyorlar. Ve böyle bir durumda ancak, adalet-i izafiyenin uygulanmasının doğru olduğunu bize gösteriyorlar.

Anket: Adalet-i mahza mı Adalet-i izafiye mi?

Prof. Dr. Battal, Ankara’da, hukuk fakültesi öğrencilerine her sene yaptığı bir anketten bahsetti.

Anket şöyle: Bir gemide 9 terörist, 1 masum bulunurken, o masumu feda ederek gemiyi batırmak mı, yoksa bir masum gemide olduğu için gemiyi batırmamak mı?

Anketlerin sonucunda; o masum için gemiyi batırmayalım diyenlerin oranının hiçbir sene yüzde kırkı geçmediğini, özellikle de Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerinin kötü gittiği zamanlar bu oranın yüzde yirmi beşlere kadar düştüğünü belirtti.

Nur Talebelerinin Mühim Görevi

Üstad Bedîüzzaman’ın ‘İslâm kahramanı’ dediği Adnan Menderes’e verdiği derslerden anlıyoruz ki Nur Talebesinin, siyasetçiye adalet dersi vermesi en mühim vazifelerindendir.

Siyasetçi için, Nur Talebesinin oyu 1 puan, aklı 100 puandır.

Şükürler olsun ki biz de Yeni Asya olarak bu görevi hakkıyla yerine getirmeye çalışıyoruz.

Allah, bizi Risale-i Nur yoludan ayırmasın.

Risale-i Nur Enstitüsü Sekreteri Ahmet Dursun’a ve Prof. Dr. Ahmet Battal’a, teşekkürlerimizi sunuyoruz ve bir daha görüşmek duâsıyla onları uğurluyoruz.

Mustafa Gönüllü

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*