Sansürlenen mektup

Bazı dindarlar tarafından ortaya atılıp M. Kemal’e izafe edilen ve ölümünden on beş gün önce dünyadaki Müslüman liderlere gönderdiği öne sürülen tartışmalı ve esrarengiz mektubun varlığını doğrulayan resmî bir kayıt bugüne kadar ortaya çıkarılamadı.

Buna karşılık, derin mahfillerin bir kısım dindar çevreleri kullanarak pazarladığı bu iddia, “M. Kemal’i dindar gösterme” planlarına hizmet eden bir “şehir efsanesi” olarak kullanılmakta.

 

Öyle ki, bu hurafe hiç alâkası olmadığı halde maalesef Hür Adam filmine bile sokuşturuldu.
Asılsız bir mektup varmış gibi gösterilip zihinler yanıltılırken, o “mektup”la çelişen içerikteki M. Kemal imzalı bir başka mektubun ise resmen sansürlenip gizlendiği yeni ortaya çıktı.
Araştırmacı-Yazar Atilla Oral’ın ortaya çıkardığı 16-17.8.1931 tarihli, 21 sayfalık bu mektubu M. Kemal Türk Tarih Kurumuna yazmış.
O dönemde liselerde okutulacak tarih ders kitabına Ezher mezunu Zakir Kadirî’nin yazdığı “İslâm tarihi ve Türklerin İslâmdaki yeri” bölümünü beğenmeyen M. Kemal, Araplar hakkındaki olumsuz kanaatlerini yine açığa vuruyor.
“Türkleri yüceltmek” adına, “Muhammed’in halifesi ünvanını taşımak maskaralığında bulunanları emir ve iradelerine boyun eğdirmişlerdir” gibi, Peygamberimiz (a.s.m.) için de, saygılı olduğu söylenemeyecek bir üslûp kullanıyor.
(Kâzım Karabekir’in hatıralarında geçtiğine göre, bu tavrın, Resulullah (a.s.m.) için hâşâ “Araboğlu,” Kur’ân âyetleri için de “yave” tabirlerini sarf edecek raddeye vardığını hatırlayalım…)
M. Kemal, sansürlendiği öne sürülen mektubunda Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu’na “Zakir Kadirî’nin ahmakça notlarını düzeltirken” dikkat etmeleri talimatı verdiği noktaları izah sadedinde, Ezher’i de aşağılıyor:
“İlim alanında şüpheli olmak, Mısır’ın Cami-i Ezher’i mezunlarına inanmaktan daha iyidir…”
Bu ifade, M. Kemal mirasını canlandırmak ve Türkiye’yi tekrar 30’lu yıllara döndürmek hayaliyle başlatılan 28 Şubat sürecinde Ezher’in niçin kara listeye alındığının referansını da veriyor.
Arap husumeti üzerinden bir İslâm karşıtlığı.
Yine aynı mektupta geçen bir başka ifade de, M. Kemal’in İslâmdaki “kanaat” prensibine karşı her fırsatta tekrarladığı muhalefeti ele veriyor:
“Bir hırka bir lokma hikâyesi artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmek felsefesi esas tutularak tarih yazılmamalıdır.” (Habertürk, 19.6.11)
Mâlûm, zaferden hemen sonra İzmir’de toplanan Birinci İktisat Kongresindeki konuşmasında da M. Kemal, “Kanaat bitmez tükenmez bir hazinedir” mealindeki hadis-i şerifi hedef almış ve “bir hokma, bir hırka” anlayışına yüklenmişti.
Özellikle son asırlarda kanaat ve tevekkülün bazı Müslümanlarca yorumlanma ve yaşanma biçiminin bir tembellik, miskinlik ve boşvermişlik şekline dönüştürülmesi ayrı konu. Ve böyle yanlış bir yorumun kesinlikle İslâmda yeri yok.
Ancak buradaki asıl mesele, bu yanlışın açtığı menfezden girilerek, imanın kaçınılmaz gereği ve tezahürü olan kanaat ve tevekkül gibi değerlerin tahribi ve peşinden hırs ve israfın teşviki.
Beşinci Şuâ’daki “Eli deliktir” bahsine dikkat!
Dindarları dünyevîleştirme noktasında en etkili araçlardan biri, ihtiyaç olmayan şeyler de ihtiyaçmış gibi gösterilip, görenek belâsı ve gösteriş saikiyle ölçüsüz tüketimin yaygınlaştırılması.
M. Kemal’in “bir lokma bir hırka” anlayışını tarih kitabı üzerinden de eleştirdiği mektubunun ortaya çıktığı günlerde, siyasetbilimci Prof. Dr. Süleyman Seyfi Öğün’ün “‘Bir lokma, bir hırka’ demek çok önemli birşeydir” deyip, tüketim çılgınlığındaki yarışı eleştirmesi ve bu yarışa dindarların da sokulmasında AKP’nin oynadığı etkili role dikkat çekmesi çok anlamlı, değil mi?
(Şenay Yıldız’ın Öğün’le yaptığı ve 20.6.11 tarihli Akşam’da yayınlanan mülâkatın ilgili bölümleri, ertesi günkü Medya-Politik’te aktarıldı.)
Şerif Mardin’in AKP iktidarı için yaptığı “Kemalizmin başarısı” yorumunun bir boyutu da bu…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*