Savaşa Hayır

Suriye, her gün ağır bir darbe ile içten yıkılıyor. On bir yaşındaki erkek çocuklarının sınır olarak kaldığı ve diğerlerinin katledildiği haberlerini içimiz parçalanarak okuyoruz.

Ben on bir yaşında iken hâlâ oyun oynayan, düşen ve kanayan dizleri ile ağlayan bir çocuktum.

Bu yaştaki çocukları olan ebeveynler çocuklarını sarıp sarmalar iken; Suriye’deki anne-baba sadece feryad u figân ederek kendini yerlere atıyor. Bir evlât o güne nasıl gelmişti kim bilir? Kim bilir annesi kaç gece sabahlamıştı ateşlenince? Kaç kere dışından kızarken içinden “Kim bilir nasıl acıyordur dizi?” demişti, delinen pantolonunun altındaki kanayan yarasına bakarken…

Okula ilk götürdüğü gün; “Benim evlâdım okuyacak ve çok iyi bir mesleği olacak” hayalini kurmuştu. Şimdi o hayalleri o annenin kalbinden manevî kurşun olarak girerken; cansız bedenini bile vermedikleri küçük oğlu ona elveda etmişti.

Savaş… İçinde olanları derin acılara boğan, anneleri gözü yaşlı, eşleri dul, çocukları yetim bırakan ve hiç silinmeyecek anıları içine kazıyan bir illet. Bu illet bütün hayatı boyunca bir sabıka gibi alnına kazınacak ve yüzü gülerken içerisinde kan ağlayan insanları ortaya çıkaracak. Savaş insanlara olan güvenin azalmasına sebep olacak, sevmemeyi öğretecek, kin tutmayı öğütleyecek fısıldayarak.

Bosna Hersek ile ilgili yapılan bir dizinin ardından oyuncuların katıldığı bir programa bir bayan bağlanmıştı, hıçkırarak ağlıyordu. “Ben bu savaşın canlı şahidiyim. Yaşadıklarımızın sadece belirli yönlerini yansıtıyorsunuz, ne yaşadığımı Allah bilir” diyerek bütün konuşması boyunca ağlamıştı. Yeni bir hayat kurmaya çalışırken, o anıların hiçbir zaman silinmeyeceğini de belirtmişti.

Suriye’de bu gün o anılarla yaşayan yüzlerce çocuk var. O çocuklar kendilerine yaşatılanların acımasızlığı ve terk edilmişliği ile her gün baş başa kaldılar. Sığınabilecekleri tek yer olan camiler bile atılan bombalar ile yerle bir ediliyor. Her gün korku ile “Kim ölecek?” diye bekliyorlar, her gün duâ ederken gözlerinden acılarını akıtıyorlar ve bütün dünya sessiz kalıyor. Üç maymunu oynuyor adeta. Görmedim, duymadım, bilmiyorum diyerek sırtlarını dönüyorlar.

Bu dünyada iyi insanlar, iyi liderler yok mu? Hiçbir ayrım yapmadan o çocukları benimseyecek, kendi vatandaşlarından sayacak birisi… Eğer yoksa Suriye kıyametini yaşayacak ve kendi kendini yok edecek. Acı çeken çocuklar olduğu sürece yetimin, öksüzün başını okşayan birileri olmadığı sürece bizler iyi bir ümmet, iyi bir talebe olamayız. Orhan Gazi oğluna; “İnsanı sev ki devlet yaşasın!” derken bu öğüdü aslında herkese yapmıştır. O zaman insanları sevenler sahip çıkmalıdır. Her insan üzerine düşen görevi yapmalıdır. Bir gazeteci, bir spiker, bir lider, bir Cumhurbaşkanı, parti liderleri, bir anne, bir çocuk, bir sanatçı “Savaşa hayır!” diyebilmelidir.

“Savaşa hayır!” Ben bir öğrenciyim ve ben her çocuğun çocukluğunu yaşamasını, insanlara güvenebilmesini, oyun oynayabilmesini, düşüp yaralanmasını, koşup annesine sarılmasını, ateşlenip hasta olunca annesinin elini tutmasını istiyorum ve savaş, çocukların katledilmesi değildir; her çocuk Allah’ın ona verdiği ömür ile yaşamayı hak ediyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*