Savrulan Türkiye mi?…

Türkiye medyasını yakından takip edenler; insanların, bazı cemaatlerin veya iktidarın savrulmasından bahsediyorlar… Mevcut iktidarın inşa ettirdiği labirentlerin azıcık dışına çıktığınızda, savrulanın Türkiye olduğunu bazen endişe, bazen de hüzün ile seyrediyorsunuz.

On küsûr senedir, belki de 28 Şubat öncesinden bu yana medyanın her türü kullanılarak millet bakış, düşünüş, duyuş ve hayâl dünyası günü birlik siyasî meselelere odaklandırıldı. Siyaset adına ülkeyi idare edenler, demokrasi veya meşveretin kuralları yerine, geçmişten gelen ferdiyet veya komite usûlünü esas aldılar. Kemalist ihtilâllerin müsaade ettiği alanlarda siyaset yapabilenler ancak bu kadar yapabildi de, diyebiliriz. Belki de siyasetlerini, şark kurnazlığının intiha noktasında bulunan bir usûle bağladılar.. Yani kendilerini veya menfaatlerini, milletin veya millî menfaatlerin yerine koydular.

Bediüzzaman Hazretleri yukarıda ifadeye çalıştığımız mücerret meseleyi şu şekilde müşahhaslaştırıyor: “Evet, her bir adam vatanıyla, milletiyle, hükümetiyle alâkadardır. Fakat bu alâkadarlık, muvakkat cereyanlara kapılıp millet ve vatanı ve hükümetin menfaatini bazı şahısların muvakkat siyasetlerine tabi etmek, belki aynını telâkki etmek çok yanlış olmakla beraber; o vatanperverlik, milletperverlik hissinden ve vazifesinden herkese düşen vazife bir ise, kendi kalb ve ruhundan idare-i şahsiye ve beytiye ve diniye, ve hâkeza, çok dairelerde hakikî vazifedar olduğu hizmet ve alâka ve merak on, yirmi, belki yüzdür. Bu ciddî ve lüzumlu bu kadar alâkaların zararına olarak, o bir tek lüzumsuz ve ona göre mâlâyâni olan siyaset cereyanlarına feda etmek dîvanelik değil de nedir?„ ( Kastamonu Lâhikası s. 35)
Çok ilginçtir ki; dahildeki siyasî cereyanlar, siyasal İslâm başta olmak üzere Kemalistlik ve ırkçılığa dayanan siyasî kadrolar, milletin isteklerine kör ve sağır kalarak devamlı kendi menfaat ve iradelerini merkezde tutmuşlar. Bugünlerin en üzüntü verici tablosuna bakınız ki; 11 Eylül’den sonra Türkiye siyasetinin tamamını dizayn eden neocon ve neoliberaller meydanı yalnızca siyasal İslâmcılar, Kemalistler ve ırkçılara bırakarak milleti ellerindeki medya ile ümitsizliğe doğru itiyorlar.

Türkiyemiz dışardan şekillendirilen şu siyasî tablodan dolayı hem dinî, hem millî ve hem de vatan cihetinden büyük yaralar alıyor. Başbakanın tutulduğu psikolojik hastalığı analiz etmeden dolu dizgin peşinden koşan gazetecilere – kimlikleri varsa – çok yazık olacak. Dünya  şartlarını, ilmî kaideleri ve tarihî gerçekleri göremeyecek bir körlüğe sebep olacak tarafgirlik çok çok tehlikelidir.

Ekonomi bakanımız, depreme meydan okumaya kalkışan şehirciler gibi krizlere meydan okuyor. Türkiye’ye bu kadar yatırım yapmış köpek balıklarıyla çekirge sürülerine adeta bel bağlıyor… Dünyayı talan eden musîbetlerin “göçmen kuşları” gibi mevsimi geldiğinde uçup gideceklerini hiç düşünemiyor. Bir iki kanat  hareketiyle 2.50 den 3.20’ye fırlayan euroya geçen senede tepeden bakan bu ekonomistlerimizin de maalesef balonlara tutunduklarını bu vesile ile öğrenmiş olduk.

İKTİDAR CEMAAT ÇATIŞMASI

Bediüzzaman’ın ifadesiyle siyasetçilerimiz müteharrik-i bilvasıta. Yani inisiyatiflerini birileri tutsak almış. İktidar cenahı cemaati dışarıdan idare edilmekle suçluyor. Olabilir, araştırmak lâzım. Kuvvetli delillerden sonra da inisiyatifin peşine düşmek gerekir. Eğer öyle ise bunun devlet olarak bir zaafımız olduğunu kabullenmemiz lâzım. Kemalistlerin şerrinden – belâsından vatanını terk etmişlere, demokrasi içinde dönebilecekleri güvenilir zeminler hazırlamak da iktidarın vazifesi idi. Bize göre iktidar cemaatten 10 kat daha fazla dışarıdaki global cereyana inisiyatifini kaptırmış durumda… PKK – Barzanî meselesi, Arap baharı, Irak savaşı, AB’deki geri vitesimiz, ekonomi, her gün yeniden savrulan yargı ve hukuk tahlil edildiğinde, hükümetimizin neocon ve neoliberallere nasıl tutsak düştüğünü ibretle seyredebileceğimize inanıyorum. Yani ne çatışmanın ve ne de çatışanların kendi hür iradelerini kullandıklarına inanıyorum.

KURTULUŞ MU?

Düşmanın  kredisiyle iflâh olabilmiş tüccarı göremezsiniz. Şu fevkalâde zararlı kavga mevcut global cereyanların insafına bırakılırsa hem ülkemiz ve hem de insanımız savrulmaya devam edecek. Her bir savrulmada fukara milletin servetinden köpekbalıkları ve çekirgelere saçılanları birlikte görüyoruz. Siyasal İslâmcılarla cemaatin kayıpları, Türkiye’nin kayıpları yanında o kadar küçük kalıyor ki…

Fakat büsbütün ümitsiz de değiliz. Evvelâ iktidarın milletine güvenip âcilen demokratikleşmeye gitmesi, herşeyden önce seçim kanununu düzeltip, yargıyı da tartışmalardan kurtarması gerekiyor. İşte o zaman ; AKP  kadroları geçmişte millet menfaatine yaptıkları imar, ekonomik iyileştirmeler ve kısmî serbestiyet gibi sevaplarını muhafaza edebilirler. Kavga şiddetlendikçe taraflar zayıflayacak ve kendilerini zayıf hissettiklerinde de Türkiye’nin düşmanlarıyla ittifaklara gitmeleri her an mümkündür. Milleti koalisyonlarla korkutanların gözleri, 11 Eylül tahribatını gidermeye çalışan Almanya millî koalisyonunu da görmeli değil mi? Millete karşı dürüst, samimî ve şeffaf davranmak demokrasinin gereği…

İki tarafın da  taraftarlarına her türlü medyada kavgayı körükleyici beyan yasağı getirmeleri hayatî önem taşıyor.. Hele Bülent Arınç gibi konuşmayı çok sevenler, biraz daha dikkatli olmalılar. Selânikli Şükrü Kaya’yı aratmayacak açıklamalar… Bütün dinî cemaatlerin sebeb-i vücudu AKP imiş. Bu yaklaşımın, “Ya sev ya terk et!” sloganından farkı ne?

ELHASIL: Savrulan, fukaralaşan, yetişmiş kadrolarını yitiren ve böylece zalim komitelere muhtaç bırakılan, AKP ile çatıştığı gruplar değil, Türkiye. Bu tezgâhla Türkiyemiz savruluyor. Milletin uyanmasını istemeyenler, her gün yeni magazinlerle halkımızın kafasını çöp bidonuna çeviriyorlar. Kemalistlerin 12 Eylül’le yolumuza yuvarladıkları taşların atılması hem iktidarı ve hem de cemaatleri global dinsizlerin şerrinden kurtaracaktır. Vatanı parçalanmaktan, milleti bölünmekten ve iç kargaşayı çatışmaya dönüşmekten kurtaracak en önemli şey, seçim kanununu düzelterek erken seçime gitmek olacaktır. Menfaatlerini milletin zararında arayanlara tarihin tokadı daima dehşetli olmuştur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*