Schindler’in dersi

Bir Risâle-i Nur sohbetinde Üstadımın son vasiyetindeki iktisatla ilgili kısım okunurken her nasılsa zihnime ilişen bir film sahnesi benim gönlümü itiraf edeyim derinden sarstı… Belki de Risâle-i Nurların şahs-ı manevisine karşı, kusurlarımın ıztırabını çok, ama çok derinlerden hissetmeye bir vesile oluverdi…

“Schindler’in Listesi” filminde bir sahne vardır. Filmin son sahnesidir ve en etkileyici sahnelerinden biridir. Schindler başarısız bir Alman iş adamıdır. Ayrıca lüks düşkünü bir adamdır. Ancak savaş sırasında çevirdiği son iş onu zengin edecek, ama o bu paranın büyük kısmını zulüm gören ve ölmeye gönderilen Yahudilerin hiç değilse bir kısmını kurtarmak için (rüşvet vs biçiminde) harcayacaktır. (Yahudilere yapılan zulmün abartıldığını düşünüyorsam da bu, filmin güzel bir film olmasını engellemiyor.)

İşte bu filmin son sahnesinde Schindler kurtardığı Yahudilerle vedalaşırken, bir anda yüzü karışır. Bir ıztırap belirtisidir bu… Ardından “Ben ne yaptım?” diyerek dizleri üstüne çöker. Kıyafetini göstererek ve büyük bir pişmanlık içinde “İşte şu broş—ya da başka bir süs eşyası, tam hatırlayamadım—, bunu almasaydım şu kadar insanı kurtarırdım.” der ve o nesneyi yere fırlatır. Devamında sesli biçimde “İşte şu işleri yapmasaydım, bu kadar lüks yaşamasaydım birkaç Yahudiyi daha kurtarabilirdim.” anlamında hayli dokunaklı bir iç muhasebe yapar. Ağlamaya başlar, ağlar… Birkaç Yahudi onu teselli etmeye çalışır. “Sen elinden geleni yaptın,…” vs… derler. Ama Schindler arabasına binerken dahi o hüzün ve pişmanlık dolu ifadeyi yüzünden bırakamaz. Film böylece biter. Sanki Schindler hayatı boyunca o pişmanlığı unutamayacak, hep o hali yaşayacaktır…

Soru şu: (Film de olsa) Schindler sadece dünya hayatlarını kurtarmaya çabaladığı Yahudiler için bu kadar vicdan azabı çekerken—ki bütün servetini harcamış olmasına rağmen—acaba ben, insanların ebedî hayatlarının kurtulmasına vesile olmak iddiasında bulunan ben, ne kadar sorumlu hissediyorum kendimi? Tebliğ gibi ağır bir vazifenin altına girmek çabasında olan ben ne kadar kendi zevklerimden taviz verebiliyorum bu uğurda? Ne kadar iktisat edebiliyorum ve bunun ne kadarını bu yönde kullanıyorum? Kullanamadığım kısmı için Schindler’in gösterdiği hassasiyetin bir kısmını bile gösterebiliyor muyum? Bu yolda Schindler’in onda biri kadar harcama yapmamışken, Schindler’in kurtardığı Yahudilerin sayıca onda biri kadar insana ulaşamamışken, Schindler’in onda biri kadar muhasebe yapabiliyor muyum, onda biri kadar vicdan azabı duyabiliyor muyum?

Ardından derin bir sessizlik… Ruhumun sesini dinlemek için… Aman Ya Rabbi! Ben neler yapmışım? Ve neleri yapmamışım? Üç nokta… Sessizlik, yine sessizlik!

Bütün işlediğim günahlarım için bir kez daha tevbe ediyorum. Meşrû da olsa kendi isteklerim uğruna koştuğum her an için Rabbimden özür diliyorum. Yarın bunu hissedebilecek miyim, onu bile bilmiyorum? Ama hiç değilse şu an böyle hissediyorum… Öyleyse izin verin hiç değilse şu anlık bir muhasebesini yapayım.. Hiç değilse şu an için bırakın, içimde bir şeyler sızlasın… Yarın mahşer gününde “bu an”a düşülen kayıtlarla belki o insanlar adına onların Rabbi affeder beni…

Ehl-i dünyanın belki de en ileri gidenlerinin filme aldığı, belki de “ehl-i dünya” tabirini en çok hak eden Yahudilere yapılan zulmün anlatıldığı bir sinema filmi bile bana başlı başına bir ders olabiliyor… Şimdi bütün vicdan azabı içinde ve yorgun bir biçimde yine Rabbime (namaza) yöneliyorum. Arkasından bir iki satır da olsa—ihmal ettiğim—Risâle’nin sayfaları arasına dönmek niyetiyle beraber…

Benzer konuda makaleler:

3 Yorum

  1. Allah razı olsun abi yazınız benim içinde etkileyici oldu sizi tenzih ederek söyliyim çok zaman şu iş meşru şu caiz bu işi yapmamın bir günahı yok derken bakıyorum ki vaktimi malayani işlerde sarf edip geçirivermişim halbuki gafleti her zaman yırtabilsek risale i nur bizim hissiyatımızı yükseltmeye kafi gelecek.

  2. Ahmet Bey Kardeşim,
    gerçekten gözden kaçan / kaçabilen çok hassas bir noktayı tespit etmişsiniz. Sizi yürekten tebrik ediyorum. Schindler’in yaptıklarını yapamıyor, gösterdiği hassasiyeti gösteremiyorsak, halimiz perişan! Ümidimiz, şahs-ı manevî ve şirket-i manevîye ihlâsla ve sadakatle bağlı kalmaktır. Yoksa kurtuluş şansımız yoktur. Cenab-ı Hak yardımcımız olsun. Seni muhabbetle kucaklıyorum.
    Selâmlar…

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*