“Seçim” dünyası

Kaybetmekten herkes korkar. Kayıpların en korkuncu, en dehşetlisi de, ebedî bir mülkü ve saadeti kaybetmektir. Dünyevî bir ikbali, bir iktidarı kaybetmek, belki dünyadan büsbütün mahrum kalmak bile, ebedî saadeti kaybetmeye nazaran, kayıptan bile sayılmaz.

Nedense, “seçim” denince akla ilk gelen siyasî seçimler olur. Halbûki, bu dünyada çok daha hayatî, çok daha vazgeçilmez seçimler ve tercihler vardır. İnsan olarak, illa ki o seçimlere katılmalı, illa ki bir tercihte bulunmalısın.

Yukarıdan aşağıya, en büyüğünden en küçüğüne, en önemlisinden en önemsizine varıncaya kadar, insan için esas olan daima doğru bir tercihte bulunabilmesidir. Hele bu insan, bir de Müslüman ise, bütün tercih ve seçimlerini İslâmî süzgeçten geçirebilmelidir. Kur’ân ve Sünnet’in mihengine vurabilmelidir.

Bir çok hususta; arkadaş seçiminde, eş seçiminde, iş ve meslek seçiminde, vesairede doğru seçimin ne kadar önem arz ettiği izahtan varestedir. Kul, kendi iradesini doğru istikamette kullandıktan sonra, hayırlı olanı Allah’tan diler. Zira daimî hayır, Allah’ın seçtiğindedir.

Aslında biz insan olarak, tâ Bezm-i Elest’te tercihimizi doğru yapmışız. Rabbimizin, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” buyurmasına karşılık “Evet, Sen bizim Rabbimizsin” diyebilmişiz. Bazı tefsirlere göre, bu doğru cevapta Peygamber Efendimiz (asm) bütün ruhlara rehberlik etmiştir. Ki, bu dünyada da en hakikî rehber yine O’dur (asm).

Demek ki, Rabb’ıyla sözleşmiş bir kul olarak, İslâm fıtratı üzerine dünyaya gönderilen her insanın asıl vazifesi kulluk ve ibadettir. Dünya ise, insana bu sözünü unutturacak kadar dehşetli bir imtihan yeridir. Dalâlet ve küfür yolunu değil de,  iman ve hidayet yolunu seçmek… Fısk ve sefahat yolunu değil de, ibadet ve taat yolunu seçmek… Tehlikeli yolları değil de, selâmetli yolları tercih etmek… Dünya hayatının en hayatî ve vazgeçilmez seçimleridir.

Merhameti sonsuz olan Rabbimiz, böyle bir dünyada, kullarını kendi haline başı boş bırakmamış, uyarıcı kitaplar ve elçiler göndermiştir. Buna rağmen, insanoğlunun ekseriyeti her devirde dalâlet vadilerinde koşmuş, helâket ve felâket derelerine yuvarlanmıştır. Yani kaybetmiştir.

Demek ki, bu dünyada aslolan ve zor olan, “kazanmak”tan ziyade “kaybetmemek”tir. Bezm-i Elest’teki sözünü unutmamak, Cenneti kaybetmemektir. Bütün tercihlerini ve seçimlerini bu minval üzere yapmaktır. Hatta bazen öyle bir noktada bulunabilirsin ki; bir yanda dünya bütün ihtişamıyla ve cazibesiyle seni kuşatır. Öbür yanda ebedî saadet sana göz kırpar, lâkin içinde bulunduğun lüks ve ihtişamdan dolayı, imanının ve vicdanının telkiniyle, orasını kaybetmekten korkarsın. İşte tam bu noktada hayatî bir tercih ve seçimle karşı karşıyasın!..

Tam bu noktada ülkemize bakalım, çıkarlar çatışmasına bakalım, üstü örtülen korkulara ve bu uğurda feda edilen ebedî kazanımlara bakalım ve yukarıya aldığım cümleyi tekrar edelim:

Değil dünyevî bir ikbali, bir iktidarı kaybetmek; belki bütün dünyayı kaybetmek, dünyadan büsbütün mahrum kalmak bile, ebedî saadeti kaybetmeye nazaran, kayıptan bile sayılmaz.
***
Bu yazıyı; ülkemizde, kısa aralıklarla birbirini takip edecek seçimler öncesinde yazmanın hatırına, haydi nazarımızı biraz da bu tarafa çevirelim.

Demokratik parlamenter sistemlerin vazgeçilmez prensiplerinden biri de seçimlerdir. Seçimler, esas itibariyle güzeldir, hoştur, heyecan yüklüdür. Seçimlere hazırlığın, seçim gününün ve seçim sonuçlarının farklı özellikleri ve güzellikleri vardır. Kaynaşmaya, tanışmaya ve farklılıkların buluşmasına vesiledir.

Yeter ki, her şey gibi seçimler de rayında ve yolunda yürütülsün. Yeter ki, sistemdeki arızalar giderilsin, adil ve demokratik bir hüviyet kazandırılsın. Vatandaşın temiz tercihi, siyasî ve ideolojik polemiklerin kurbanı olmasın. Her türlü polemikten ve baskıdan uzak, temiz ve vicdanî tercihler, seçim barajına toslayıp açıkta ve boşlukta kalmasın. Ama gerçek bu ki, böylesi beklentilerin geçerliliği bütün ciddiyetiyle sürmektedir.

Türkiye, çok partili demokratik sistem içinde altmış yılı aşkın bir tecrübeye sahiptir. Lâkin bu tecrübenin, ileri demokrasi lehine değerlendirilmesi hep engellenmiştir. Darbelerle, resmî ideolojiye endeksli anayasalarla, antidemokratik seçim kanunlarıyla sekteye uğratılmıştır. Gerek askerî darbeler sonrası iş başına gelen icazetli iktidarlar, gerekse sivil uzantılı postmodern entrikalarla demokrasiye indirilen darbeler sonrası iş başına gelen kerameti kendinden menkul iktidarlar, her türlü kanunu çıkarmada pervasızca kullandıkları iktidar güçlerini, seçim sistemini ıslâh etmede kullanmaktan kaçınmışlardır. İktidarlarını devam ettirmelerine alet etmişlerdir. Halbuki hatalı ve arızalı seçim kanunlarıyla yapılan seçimler, sonuç itibariyle ülkeye hayır getirmediği gibi, tartışmaları ve itirazları giderek derinleştirmiştir.

Umarız ki, mahallî seçimler sonrası ortaya çıkan tablo; sonraki seçimlere daha bir demokratik, daha bir adil ve ıslâh edilmiş seçim kanunuyla gidilmesinin yolunu açacak mesajlar verebilsin.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*