Sefih medeniyetin kadın cinayetleri…

21. yüzyılın bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü daha geliyor. Beri yanda, gazetelerde yer alan üçüncü sayfa haberleri kadına yönelik şiddetin gün geçtikçe artan ve insanın kanını donduran dozunu gözler önüne seriyor. “Bu çağda bu cehalet, vahşet! Erkekler gökten zembille inmedi ya, onları yetiştiren de bir anne! Hiç mi, merhamet ve şefkatleriyle oğullarına örnek olmadılar?” diye düşünmeden edemiyorsunuz.
Zira şiddeti uygulayanların tamamına yakını erkekler.


ALTIN YALDIZLI KAFESLER!

Şiddet sadece ülkemizde değil bütün dünyada yaygın. Gelişmiş Batı ülkelerinde bile eşinin ya da erkek arkadaşının kaba kuvvetiyle ölen kadınların sayısı hiç de az değil!
Dememiz o ki, medeniyetin gelişmesi belki hayatımızı kolaylaştıran, üretimi arttıran göz kamaştırıcı teknolojik ilerlemelerle had safhada, ama bu durum içimizdeki hayvânî duyguları gemlendiremiyor. Medeniyet, modası ve kozmetiğiyle, kadını erkeği, çocuğu bütün eşyaları cilâlandırıyor, bakımını ihmal etmiyor.
Ruhun bakımı dışında!
Üçüncü sayfa haberlerindeki insanların ruhu altınla yaldızlanmış bir kafesin içindeki kuş gibi feryad etmekte.

AŞAĞILARIN AŞAĞISI
Risâle-i Nurlardaki çok hoş bir misâlde ifade edildiği gibi bu medenîlerin içleri dışlarına çevrilse türlü hayvanların sûretleriyle iç içe yaşadığımızı fark edeceğiz!
Kur’ân-ı Kerim’de “esfel-i sâfilîn” olarak tanımlanan insanların düşebileceği bu mertebe, hayvanların dahi aşağısında. Yeryüzünün halifesi olarak yaratılan insan için inilebilecek ne acı bir durum!
Kur’ân-ı Kerim’in ve Peygamberimizin (asm) çizdiği daire dışında bir hayatı tercih etmek insanın dünya ve ahiret hayatını mahveden en büyük hata! Bu büyük hatadan en kısa zamanda dönebilmekse insanın kendisine yapabileceği en büyük iyilik!
Kur’ân-ı Kerim, erkeği “kavvam” yani güçlü-kuvvetli olarak tanımlarken, ailesinin himaye ve geçimini temin etme vazifelerini de ona yüklüyor. Kadından evin iç işleri müdürü olarak eşinin güvenini sarsmayacak bir sadakat bekleniyor. Erkeğin kuvvetini zayıfı ezmek için kullanması, kadının ise eşine emniyetsizliği ve sadakatsizliği aileyi temellerinden sarsıyor!

MALÛM MEDYANIN YAYIN SEVİYESİ

Medya toplumu yönlendiren faktörlerden biri durumunda. Ama aile içi şiddet konularında medyanın “eğiticilik vazifesi”ni yeterince yerine getirdiğini söylemek mümkün değil. Malûm medya, daha çok, imtihan sırrından dolayı insanın yaratılışına yerleştirilmiş olan hayvânî duyguları azgınlaştırma vazifesi ile meşgul. Eşi ya da erkek kardeşi tarafından doğranan, defalarca bıçaklanan kadınları, aldatma-cinsel taciz olaylarını, müstehcen görüntüleri köpürte köpürte haber yapan medya kurumları bunların çözümü noktasında yeterli adımı atmıyor. Daha çok rayting getiren malzemeler peşinde koşturmak kolay elbette! Malûm medyanın yayın politikasını böyle bir çerçeve içinde “arz-talep” formülü ile açıklaması ise seviyeyi gözler önüne seriyor…

SÛRETLER VE HIRÇINLAŞAN RUHLAR

Osmanlının “sûret” dediği fotoğraflar, afişler ve hareketli fotoğraflar olarak tanımlayabileceğimiz filmler, diziler, klipler, videolar… Görüntüye dayalı yayınların “insan ruhunu eğitmek” değil de “hayvânî duyguları azdırmaya yönelik” kullanılmasının önemi ortada.
Semâvî din mensupları bu noktada ittifak içindeler. İsrail’de hahamların baskısı ile müstehcen sahnelerle dolu bir dizinin reklâmının sokak ve caddelerdeki afişlerinin kaldırıldığını, İtalya’da Katolik kadınların müstehcenliğe karşı açtıkları kampanyaları zaman zaman okuyoruz gazetelerden…
Bediüzzaman Hazretlerinin yaklaşık 100 yıl önce yazdığı Lemaât isimli eserinde yer alan şu ifadeleri, sizce de malûm medyanın insan ruhu üzerindeki etkisini isabetli bir şekilde tesbit etmiyor mu?
“Şu medenî beşerin hırçınlaşmış ruhunda, şu sûretler denilen küçük cenazelerin, mütebessim meyyitlerin rolleri pek azimdir; Hem müthiştir tesiri.
Memnu (yasaklanmış) heykel, sûretler ya zulm-ü mütehaccir, ya mütecessid riya, ya müncemid hevestir. Ya tılsımdır, celbeder o habis ervahları.
Hâşiye: Nasıl meyyite bir karıya nefsânî bir nazarla bakmak nefsin dehşetli alçaklığını gösterir; öyle de rahmete muhtaç bir bîçâre meyyitenin güzel tasvirine bakmak, ruhun hissiyât-ı ulviyesini söndürür…”

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*