Sefih ve dinsiz Avrupa ‘günah keçisi’ arıyor

Doğu veya Batı

altMüslümanlar, Avrupa’yı; Ahmedinecat’ın, Lübnan Hizbullahı’nın, El-Kaide veya Taliban’ın tanımladıkları gibi tanımazlar. Onlar Avrupa’yı ikiye ayırırlar, dünyalarında… Hz. İsa’ya (a.s.) inanan, insanî değerleri benimseyen ve medeniyete çalışan Avrupa ile Müslümanlar barış ve ittifak içindedirler. Dinsizlikte Nemrut ve Firavun’u rehber edinmiş, başkasına zulüm ile geçinen, sefih ve çatışmacı Avrupa’ya da “İkinci Avrupa” derler ki, bütün Müslümanlar böyle bir anlayışı insanlık adına reddederler.

Daha çok “İkinci Avrupa” kategorisine giren bazı yazarların, ara ara sistematik bir şekilde Batı basınında İslâmiyet aleyhinde yayın yapmaları, Avrupalı hakperestlerin de dikkatlerini çekmeye başladı. Sanki belli merkezlerde “İslâm aleyhine” hazırlanan programlar, bilinen bazı yazarlar vasıtasıyla dünyanın birçok ülkesinde medyaya servis ediliyor. Birçok program yapımcısı veya mahallî yazarın da maalesef bu “din karşıtı” programlardan etkilendiklerini de bu arada müşahede ediyoruz.

Geçim belâsıyla Avrupa’ya işçi olarak gelmiş, ülkelerinin kötü şartlarından dolayı dinlerini öğrenememiş ve çoğu ancak ilkokulu bitirmiş insanlarla bu kıt’anın Müslüman olacağı vaveylasıyla dünyayı ayaklandırmaya çalışan bazı yazarların, “Avrupa’yı Müslümanlardan Kurtarma” hareketi, bu dinsiz gurubun tutulduğu ruh halini net gösteriyor.

Daniel Pipes, Oriana Fallaci ve Mark Steyer gibi teorisyenlerin yazılarından, bugüne kadar Avrupa’da sistematik olarak yapılan “Yabancı düşmanlığı,” “Türkiye Aleyhtarlığı” ve “İslâm Karşıtlığının” nerden kaynaklandıklarını da öğrenmiş bulunuyoruz.

Avrupa’yı Müslümanlardan kurtarma adına, insanları yakacak yeni yeni fitne ateşleri, iç savaşlar ve kıt’alar arası çatışma teorileri sunan yazarların en büyük şikâyetleri, kıt’ada artan Müslüman nüfusu. Gerçi Neoconcu ekibin (Sarkozy, Berlosconi ve Merkel) bundan böyle Müslüman göçmen almama veya İslâm ülkelerine vizeyi zorlaştırma gayretleri, tehlikeye karşı bir tedbir olarak görülebilir. Fakat kimsecikler kalkıp bu çok zeki yazarlara, Avrupa’nın neden bu hale düştüğünü sormayacak mı? Yani Avrupa ailesini Müslümanlar mı parçaladı? Hıristiyan Avrupalı gençlere “nikâh yolunu” İslâmiyet mi kapadı? Ruhlarındaki “Allah ve ahirete iman” boşluğunu dolduramayan insanların ellerine eroin şırıngasını Araplar mı verdi? 2015 yılında Rotterdam ve Amsterdam şehirlerinin ekseriyetini Müslümanlar teşkil edeceklermiş… En az kırk seneden beri bu şehirlerdeki ahlâkî dejenerasyonu “hürriyet!” adına destekleyen bu yazarlar veya bunların ustaları, aynı manzaraya Kuzey Afrikalıları nasıl sebep gösterebilirler ki…

Avrupa’nın yasını tutan sözkonusu yazarlar ve medyadaki program yapımcılarının samimî olmadıkları, ortaya attıkları iddialar ve Avrupa’nın kurtuluşuna sundukları reçetelerden de belli oluyor.

Bütün “Batı toplumundan” Müslümanları toplayıp, ülkelerine gönderme hevesinin arkasında ancak dinsizlik ve ırkçılık yatar. Dünyanın bir köye döndüğü şu zamanda bu mümkün değil… Kaldı ki, ırk olarak Asya ve Afrika’dan gelmeyen on milyondan fazla yerli Müslümanı ne yapacaksınız? Ağızlarına aldıkları “Tarihî Avrupa!” safsatası da bu dinsizlerin samimî olmadığını gösteriyor. Tarihî Hıristiyan Avrupa’yı kökleriyle birlikte tahrip eden “din karşıtı ve ahlâksız feylesoflar” değil miydi? Birinci ve İkinci Dünya Savaşları da bu dinsiz felsefenin, materyalizm ve kominizmin sebep oldukları facialardı, bize göre… Tarihî Avrupa’yı “İkinci Avrupa” tarihe gömdü. Yani eski hal geri gelemez. Yeni dünya düzeninde, insanlığın temel olduğu ve hakikî Hıristiyanlığın esas alacağı bir Avrupa’nın inşaasına bütün Müslümanlar yardımına koşarlar, kanaatindeyiz. İslâm ile Batıyı çatıştırmak isteyen bu münafık yazarların kafasındaki “Avrupa değerleri”, dünkü bolşeviklerle bugünkü turuncuların ileri sürdükleri tahrip ve kaosta başka bir şey olmasa gerek.

Rusya’daki Müslümanların 2050 yılında, nüfusun çoğunluğunu elde etmesinin bir mânâsı olabilir mi? Dünkü bolşevik ve komünistlerin; dinde, ahlâkta ve insanî değerlerde yaptıkları tahribatlarla Rus gençliği aynı çizgiye gelmiştir. Hem Rusya’nın, hem Avrupa ve bütün insanlığın barış ve refahına taraf olanlar; onları yeniden bir iman çizgisine, insanî değerler çerçevesine ve umumî barış ve refaha çağırmalıdırlar. Irkları, dinleri, coğrafyaları, kültürleri ve sınıfları birbirine karşı kışkırtanların kimler olduğunu, Avrupalı Hıristiyanlar Müslümanlardan daha iyi bilirler.

Hakikat o ki, Avrupa’daki garib Müslüman işçiler ve onların çocukları; ancak kendi inançlarını, temel ahlâkî değerlerini ve ailelerini muhafazaya çalışıyorlar. Neoliberallerin burada da onların üzerlerinde uyguladıkları projeler bilhassa üçüncü nesil üzerinde çok kötü tesirler oluşturuyor. Zaman zaman kriminal olaylara karışan, komşularıyla kavga eden, tembellik yapıp üretime katkıda bulunmayan bu gençlerin de “dinsiz ve sefih” ikinci Avrupa’nın eseri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kendi imkânlarıyla az çok dinlerini öğrenmiş, inandıklarını pratiğe döken ve İslâm kimliğini rahatlıkla sokakta gösterebilen Müslümanların Hıristiyan değerlere ne kadar saygılı, komşu haklarına ne kadar hassas ve bulunduğu ülkenin ekonomisine ne derece katkıda bulunduğunu, küçücük bir istatistik ortaya koyacaktır.

Ümit ediyoruz ki, Hıristiyan ve insanî değerlere oldukça bağlı birinci Avrupa; dinsiz, sefih ve çatışmacı ikinci Avrupa’nın mahiyetini bu kıt’ada herkese gösterecektir. Global kriz, savaş ve teröre annelik yapan bu Avrupa’dan insanlığın kurtulmasını sağlayacaktır…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*