Şefkat kahramanı annelerimiz

Bu gün 14 Mayıs pazar. Önemli bir seçim günü ile anneler gününün tevafuk etmesi, çok anlamlı olsa gerek.

Analar anası ANADOLU’nun, annelerin sağ duyusu ile papatyaların, nergislerin, menekşelerin açtığı, her tarafın gül-gülistanlık olacağı; güzel yeni bir baharın habercisi gibi.

Şefkat abidesi annelerin sıcak nefesi, sevgisi, okşaması, öpmesi, ninni ile kucağında, huzur içinde uyumuş bir çocuğun hayalini, rüyasını süsleyen en tatlı unutulmaz hatıra, o saadet ve mutluluğun esası ve temel taşı.

Anneler; Cennet bahçelerine seyahat etmenin en yüksek makamı, merci-i.

Bu iddiamın belgesi, nişanı; hani, Hz Peygamber: “Cennet annelerin ayakları altındadır.” Hadisiyle ferman etmişti ya! Cennetin, annelerin ayakları altına serildiğine işaret edilmiş olmakla; varlığımızın sebebi, en değerli varlıklar, canlarımız annelerimiz.

Anneler ailenin, yuvalarımızın en temel taşı ve en önemli unsurlarıdırlar. Aile, Rabbimizin kullarına bahsettiği, kişinin ruhuna huzur, gönlüne sürur veren, en büyük nimetlerden biridir.

Kadın, evliliğinden sonra anne olur. Anne, merhametin, şefkatin, sevginin ve fedakarlığın adıdır, sembolüdür. Ailenin diğer temel direği babadır. Baba, ailenin huzur ve güveni demektir. Eşlerin her hal-u kârda birbirlerine büyük bir sadakat ve güvenle bağlanmaları, o ailenin huzur ve saadetini temin edecektir.

Anne; çocuğuna şekil veren, bir mürebbi, şefkat ve merhametiyle verdiği terbiye, katlandığı zahmet ve zorluklara karşılık, hiç bir suretle hakkı ödenmeyecek kadar iyilik melekleridirler.

Manevi değerlerimiz içinde, annenin ayrı bir yeri ve makamı vardır. Annelerin, hiç bir iyilikle karşılanmaz fedakarlıkları vardır. Zira o yemedi yedirdi, içmedi içirdi, uyumadı, lakin ninnilerle şefkatle uyuttu.

Bu yazıda anneye, birazda değişik bir zaviyeden bakmak istiyorum.

İnsanlığın yüz karası ve bütün beşerî ve İlâhî dinlerın de haram kıldığı ve son derece çirkin addettiği; gayr-i meşru birliktelikleri sebebiyle nice umutlar, hayaller heba olmakta, yuvalar yıkılmaktadır.

Nitekim Allâh (cc); “Zinaya yaklaşmayın, zira çok kötü bir yol ve çirkin bir fiildır.”(1) buyurmak suretiyle, çok önemli bir noktaya dikkatleri çekmiştir. O nokta da şudur: Zinanın çirkinliği bir yana; zinaya götüren yollardan ve o ortamlara da yaklaşılmamasını ve uzaklaşmasını ikaz etmekte ve emretmektedir.

Bu hususta Hz. Peygamberinde uyarısı şöyle dir: “Halvetin oluşacağı ortamdan sakınınız. Zira üçüncüsü Şeytan’dır aranızı bulur.” Demiştir.

Halvet ne demektir? Halvet: Nikah akdi olmaksızın, evlenilebilir bir kadınla baş başa, yalnız kalmaktır. Yani, her hangi bir vesile ile bayan ve erkeklerin beraber bulundukları bir vasattan ayrılanlar olurken; gidişat sizin ve bir tek bayanın yalnız ve baş başa kalacağınızı göstermekte ise, o ortamı terk etmektir.

Zira zinadan önce, zinaya teşvik eden ortamlar, zinanın hazırlık zeminini ve ön basamaklarını oluşturduğun da hiç şüphe yoktur.

Yine Âllâh, Hz.Yusuf bahsinde şöyle buyurmuştur; “Şüphesiz nefis, daima kötülüğü emretmektedir.”(2)

Allâh Te’ala, insanlara sayısız nimetler bahşedip vermiştir. Neslin devamı ve eşler arası bir yuvanın tesisi için; şehevanî, cinsel duygular da, meşru dairede olmak şartıyla ve iffetini koruduğu müddetçe, büyük bir nimettir.

Erkek olsun, kadın olsun evlilik dışı yaşadıkları birliktelikler ve arkadaşlıkları, yaşamı boyunca unutmaları mümkün müdür? Sormak isterim.

Konu açılmış iken, meseleyi biraz açmak zorunda kalıyorum. Beni mazur göreceğinizi ve müsamaha ile bakacağınızı temenni ederim.

Bu anlattıklarım, aslında taraflarca bilinen sosyal hayatımızın gerçek realitelerinden ibarettir.

Eşlerın mutlulukla yaşayabilmek için, yek diğerine tevdi edilen, birer emanet olduklarının bilincinde olmaları gerekir. Nitekim Allâh: “Kadınlar sizin için bir elbise, sizde onlar için birer elbisesiniz.”(3) buyurmuştur.

Kıymetli dostlar!

Aile kurumunun temel unsuru olan evliliklerin, samimi bir sevgi, sadakat ve güven üzerine kurulması gerekir ki; o evliliğin mutlulukla devamı da sağlanmış olsun.

Ancak ilgili veriler; ülke olarak bu güzel temennilerden hızla uzaklaştığımıza işaret etmektedir. Aile kurumu sarsılmakta, yıkılmaya yüz tutmakta, yuvalar dağılmaktadır.

Yaşı biraz ileri seviyede olanlar bilirler. Avrupa’da boşanma olayları fazlasıyla cereyan ederken; ülke olarak bizde, bu sayı çok az seviyelerde idi. Ancak şimdi; yukarılara doğru bu rakamın hızla seyrettiğini görüyoruz.

Bu vereceğim bilgiler; 24 Şubat 2023 TUİK verilerine göre tesbit edilmiştir.

2003 yılından itibaren evlenme ve boşanma verileri; Merkezî Nüfus İdaresi ( MERNİS) veri tabanına göre yıllık olarak yayımlanmaktadır.

Buna göre, ülkemizin nüfusu 2006 yılında 68 milyon iken, yapılan resmi evlilikler, 636.121 idi. 2022 de nüfus 83 milyon, evlilik sayısı ise, 574.358 oldu. Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır.

Nüfus artışına paralel evliliklerin de artması icab ederken; 2006 yılı ile 2022 yılları arasında, 15 milyon artışla beraber, evliliklerde, 60.000 bin eksilme olmuştur.

Bu gençlerin evlilikten, değişik nedenlerle uzaklaştıklarını göstermektedir. Bu ekonomik sebepler olabildiği gibi, maalesef gayr-i meşru birleşmelerin de artışına işaret etmektedir.

Evlilik olaylarının bu dengesizliği yanında, boşanma olayları da korkunç şekilde artmaktadır.

2006 yılında yüksek bir sayı ile evlilikler olurken, boşanma sayısı; 93.489 olmuştur. Diğer yandan, 2022 yılındaki boşanmalar ise, 180.954 rakamına ulaşmıştır. Bu yaşanılanların yanında, en dehşetlisi ise; takriben 200.000 çocuğun bu boşanmalardan etkilenmiş olmasıdır. Bu çocuklar anne veya babalarından koparılarak velâyete verildi.

Bu boşanma olaylarında ülkemizin batı ile doğusu arasında da büyük farkların olduğunu görüyoruz.

En fazla boşanmaların cereyan ettiği iller: İzmir, Uşak, Antalya, Denizli, Ankara olurken; sırasıyla en düşük iller: Şırnak, Hakkari, Siirt, Bitlis, Mardin, Batman olmuştur.

Doğu vilayetlerinde görüldüğü üzere daha az seviyede boşanmalar olmaktadır. Hele hele eskiden bu sayı çok çok daha azdı. Zira bu bölgede, geçimsizlik yaşayan, problemli aileler; boşanmayı en son çare olarak düşünürler. Ayrıca boşanma bir ayıp telaki edilmektedir.

Özellikle bu sosyal medyanın gelişmesiyle beraber, doğu ve batı arasındaki bu farkı da yavaş yavaş ortadan kaldırmaktadır.

Bu yükseliş, evliliklerin eski örf ve geleneklere göre değil, genellikle gençlerin keyfi seçimleri ile, sanal internet üzerinden, kafeler ve buna benzer mahfellerde görüşüp anlaştıkları kimselerle, evlendiklerini göstermektedir. Bu da aile içi eğitimin, tâlim ve terbiyenin azaldığını ve sokak kültürünün aile kurumu üzerindeki etkisinin birer tezahürüdür.

Ayrıca, üsteki verilere bakıldığı zaman, evlilik yaşının da hızla yükseldiğini gösterir. Hz. Peygamber; fitratı temiz, harama bulaşmadan; “Çocuklarınızı evlendirmekte acele ediniz.” Diye öğüt vermiştir.

Muhkem bir ülkenin yapısı, ancak müsbet, sağlam, huzurlu ve mutlu aile kurumları üzerine inşa edilebilir.

Bu yılki anneler gününde, anneler için özel bir gün demek çok zor. Zira deprem bölgelerinde çocuğunu kaybeden anneler müzdarip. Çocuklarından koparılan ceza evlerindeki annelerin ruh haleti nicedir bir muamma. Ehl-i vicdanı dağdar eden, bu travmayı tasavvur etmek, adeta imkânsız bir durum…

Bozulmaya yüz tutan insanları, tümden ıslah etmek için, sadece ceza evleri açmakla ve cezalandırmakla sağlayamazsınız. Özellikle çocukları ceza evlerine atmakla terbiye edemezsiniz.

Peki düzenli, medeni, huzurlu, mutlu bir toplumu temin etmenin yol ve yöntemi nedir? diye bana sorarsanız eğer. Müsbet anlamda insanların yetiştirilmesi, ancak ve ancak, maddi ve manevi ve ahlâkî duygularla mücehhez bir ilim, tâlim ve terbiye sistemi ile, topluma ve özellikle çocuklara rol model olacak, davranışlarıyla örnek olacak, Kur’an’nın ifadesiyle; işin ehli, liyakatli, âdâlete, hak ve hukuka riayet eden, idarecilerle bu mümkün olacaktır, derim.

Şu fecaate bakar mısınız.

Resmi kayıtlara göre; Türkiye’de 16 yılda 227; son 6 yılda 126 yeni ceza evi açıldı. 2022 yatırım programına göre 383 ceza evine ilâveten, yeni yapılacak 36 hapishane ilave edilecek ve ceza evi sayısı 419’a çıkmış olacaktır. Bu yeni ceza evlerinin maliyeti 8 milyar 713 milyon liraya mal olacaktır.

2022 verilerine göre 4 çocuk eğitim evi; 10 kadın kapalı ve 6 kadın açık, bir de 8 çocuk kapalı ceza infaz kurumu vardır.

Medeniyet asrı dediğimiz günümüz Türkiyesine gelecek olursak manzara hazin, gidişat daha da hazin ve elim. 2021. 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde bir gazetenin Türkiye ile ilgili başlığı şuydu: “3.bin çocuk anneleriyle ceza evinde kalıyor.” İfadeleri vardı. Alt yazıda da “Türkiye’de kadın hakları ihlalleri raporuna göre, 17. Bin kadın tutuklu ve hükümlünün yanında, 800′ ü üç yaş altı bebek olmak üzere, 3 Bin çocuk anneleriyle birlikte ceza evinde kalıyor.” İfadeleri vardı. Bilindiği üzere ceza evlerinde toprak göremiyorsunuz. Hapishaneler tamamen betondan oluşmaktadır. Bir de manzara olarak sadece göğü seyredebiliyor sunuz.Diğer yandan 10 kişilik koğuşlara 25 kişi yerleştiriyorsunuz. Ailede bir bebek olduğunda, ebeveynin çektiği sıkıntıları, uykusuzluğu bir tasavvur ediniz. Bu çocukların Annelerinin yanında kalan diğer mahkumların da o annelerle hem hal olduklarını, aynı sıkıntıları çektiğini, insan düşünmek bile istemez. O çocukların ruh haletini ve psikolojik durumlarını ve o ortamın yarattığı travmayı düşünmek her sağlıklı düşünebilenlere ızdırap verir.

Annelerimiz sebeb-i vücudumuz dedik.

Bu hususta Allâh:

“Kaynaşmanız için, size kendi cinslerinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de, O’nun varlığının delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.”(4) buyurmuştur.

“Sana ruh üflendiğinde bir kadının karnındasın,

Ağladığında bir kadının kucağındasın,

Aşık olduğunda bir kadının kalbindesin.”

Annelerimiz, her daim kalplerimizin en mütena yerindedir.

Onlar yeryüzünün meleği gibi, kimi zaman yaralı gönüllerimize merhem; kimi zaman mutluluğumuza ortak olurlar. Yeri gelir göz yaşlarımızı, yaşlı gözlerle dindirmeye çalışırlar, acılarımızı yüreklerinde hissederler. Süphesiz onlara çok şey borçluyuz.

Annelerimizin duası bizimle olsun, Allâh sonuna kadar hayırlı evlat olmayı nasip etsin.

Hz Muhammed, kızların horlanıp diri diri toprağa gömüldükleri o zamanda; kız çocuğunu omuzuna almış, camiye kadar gitmiş ve o vaziyette minbere çıkarmış ve hutbe okumuştur…

Allâh, Hz Peygamberin çocuklarına, özellikle kız çocuklarına verdiği bu sevgiyi ve gösterdiği bu şefkati kalblerimize de yerleştirsin.

Ahirete intikal edip, vefat eden bütün annelere, Rahmet-i İlâhiyeyi niyaz ediyorum.

Sağ olanlara da selâm olsun.

Dipnotlar

(1) İsra 17/32
(2) Yusuf 12/53
(3) Bakara 2/187
(4) Rum 30/21

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*