Şefkat odaklı insan modeli

“Şefkat” kelimesi, “rahmet, re’fet, atıf, hanan, kötü bir durumun ortaya çıkmasından korkmak, korkuya varacak derecede sevmek, merhamet etmek” demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de şefkat kelimesi “Allah”ın şefkati” şeklinde kullanılmıyor. Ancak şefkatin inayet ve sevgi boyutlarını içinde barındıran Rahmet kullanılıyor.

 

GİRİŞ

Şefkat, sevgi ve aşk kavramları insanın hayatında önemli yeri olan, birbirine yakın gibi görünen fakat birbirinden farklı anlamları ve fonksiyonları olan hayatlı kelimelerdendir. Aşk, büyülü bir kelime olduğu için hem dinî, hem de cinsî anlamda asırlardır ön planda tutulmuş ve insanlar bu kavramların esareti altına girmişlerdir. Tasavvuftaki aşk olgusu, çok az insanın tecrübe ettiği, vahdet-i vücudla alâkası olan bir kavramdır. İnsanın düşüncesini ve kalbini sadece Allah’ın zâtına odaklaştırdığı, kâinatı ademe ve nisyana mahkûm eden bir anlayıştır. Bu anlayış Kur’ân’ın tefekkür boyutunu, kâinatı bir kitap gibi okuma ve anlamlandırma boyutunu görmezlikten gelmekte, sadece nazlanma ve övünmeyi ön plana çıkarmaktadır.

Aşkta kendinden geçme, vecd, manevî sarhoşluk (sekr) gibi durumlar görülmekte, bu da kişinin şuursuz bir biçimde, dengesiz bir tarzda hareket etmesini sağlamaktadır. Bunlar çok az sayıda mutasavvıfın tecrübe ettiği durumlardır. (…)

Aynı şekilde aşkın ilâhî boyutunda görülen aşırılıklar insanî boyutunda da ön plana çıkmaktadır. Bu durumdaki bir insan, aşkta, sadece sevdiğine nazarını odaklaştırmakta, o­nun dışındaki hiçbir şeyi görmemekte, böylece bencilce bir tutum içine girmektedir. Bu da sosyal ve medenî bir varlık olarak yaratılan insanın bu yönüyle bağdaşmamaktadır. Bu yüzden aşk, hastalıklı ilişki, iki kişilik bencillik şeklinde tanımlanmaktadır.(…)

Geçici bir duygu olan aşkın, bir vecd haliyle birlikte ömür boyu süreceğini düşünmek bir çok insanı bunalımlara sürüklemektedir. İnsanın iradesiz olarak karşı cinse aşık olması mümkündür. Ama bunun sadece evlilik için kurulmuş bir tuzak olduğunu da düşünmek gerekir. Batıda romantik aşk her türlü vasıtayla yayılmakla, bu İslâm toplumlarını da etkilemekte, hatta İslâmî tandanslı dergilerde bile insanların romantik aşka sevk edildiği görülmektedir. Halbuki bu aşk, bizzat Batılı psikologlar tarafından eleştirilmektedir. Bugün Batı’da boşanma oranlarının yüzde altmış, yetmişlerde olmasının en önemli sebeplerinden birisinin bu romantik aşk efsanesi olduğu tesbit edilmektedir. (…)

Sevgi ise, insanın iradesiyle ilgili olan bir kavramdır. Aşk fiziksel güzellikle ilgili olduğu halde, sevgi manevî güzelliğini (inside beuty), ahlâk güzelliğini de hesaba katmaktadır. İşte bu açıdan sevginin “tanıma” ile yakından bir ilişkisi söz konusudur. Tanıma ile ortaya çıkan sevgi zamanla oluşur ve bir daha da kaybolması imkânsızdır. Ama güzellik üzerine kurulan bir aşk, güzelliğin günlük değişiminden etkilenir ve bir kişi karşı cinsi bir kaç gün sonra çekici bulmayabilir, böylece aşırı istek anlamındaki aşk da bitmiş olur.

Allah’ın kâinatla ve insanla, insanın Allah ile, insanla ve kâinatla ilişkisinde sevginin önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Şefkat ise, Allah’ın insanla ilişkisinde önemli bir yere sahip iken, insanın Allah ile ilişkisinde önemli bir rolü yoktur. Diğer taraftan şefkatin insanın insanla ilişkisinde aşktan ve sevgiden daha geniş ve faal bir rolü olduğunu söylememiz mümkündür.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*