“Selamunaleykum!”

Image
“Aleykümselâm!” diyerek, selâmımıza mukabele ettiğinizi hisseder gibiyim. Selâm; selâmet dini olan İslâmiyetin mühim şiârlarından biridir. Yani, şeâir-i İslâmiyedendir. Fakat, sadece Müslümanlar değil, aslında diğer din mensuplarının da kullanabileceği mübarek bir kelimedir bu. Çünkü, verilen bu Allah selâmı; selâmet, emniyet, sulh (barış) mânâlarını da ifade ettiğinden, bütün insanlarca hoş karşılanabilecek bir kelimedir.

Arapça olan bu kelimenin, İslâm memleketlerinde yaşayan ve Arap olan Hıristiyanlarca kullanıldığına da şahid olduk. Mısır’da bulunduğumuz günlerde, Kahire’deki mahalle bakkalımız Thomas’tan alış veriş yapmaya gittiğim ilk seferde, Hıristiyan olduğunu bilmeyerek selâm vermiş ve çok güzel bir şekilde de karşılık almıştım. (Araplar, verilen selâma fazlasıyla karşılık vermeyi âdet edinmişler, ”Ve aleykümselâm ve rahmetullah” gibi) Daha sonradan öğrendik ki, konuşma dilleri Arapça olan Hıristiyanlar da, bizim bildiğimiz selâmı kullanıyorlarmış. Tabiî, “Selâmı yayınız!” emr-i Peygamberîye (asm) riâyet etmeye çalışan biri olarak, mümkün oldukça herkese selâm verme âdetimizi, onlarla her karşılaşmamızda da sürdürdük. Daha sonraları bizim Türk olduğumuzu öğrenince, Müslüman Araplar gibi, onlar da bizi sevip muhabbet ediyordu.

Selâmın, İslâmî en büyük işaretlerden olduğunu söyledik. Osmanlı zamanında bu, artık herkesin dem ve damarlarına işlemiş bir âdet-i hasene olmuştu. Herkes birbirine selâm verir, selâm alırdı. Zaten selâm vermek sünnet-i seniyye, almak ise farz-ı kifayedir. Bakmayın siz Cumhuriyet’ten sonra memleketi bu hâle getirenlerin yaptıklarına. Maalesef bu âdet-i hasene, âdet-i İslâmiye, emr-i Peygamberi (asm) herkes tarafından kullanılmasa da, yine de milletimizin ekseri tarafından kullanılıyor şükür. Bazen selâm verdiğimizde karşılığını alamayınca üzülüyoruz ama, üzülmemek lâzım. Muhatab cevap vermese de, biz vazifemizi yapmış oluyoruz. Böyle durumda, selâmımızın karşılığını yine kendimiz vereceğiz “Aleykümselâm” diye.

2006 yılında Hac için gittiğimiz mübarek beldelerde bunu daha güzel yapıyorduk. Gerek Kâbe’ye, gerekse Mescid-i Nebevî’ye giderken, her gördüğümüze selâm veriyorduk ve çok da muhabbete sebeb hâller tezahür ediyordu. Maalesef öyle mübarek beldede dahi, herkes birbirine selâm vermiyordu, üzülecek bir durum tabiî. Halbuki İslâmiyet sayesinde, ibadet saikiyle bütün Müslümanlara karşı sabit bir münasebet peyda edip, kavî bir irtibat ve bağlılık göstermemiz lâzım.

Selâmın değişik bir şekilde verildiğini de, 2004 senesi sonlarında ziyarette bulunduğumuz Özbekistan’da müşahede etmiştik. Yıllarca komünizmin dinsizlik baskısı altında kalmalarına rağmen, bu âdetlerini bir an’ane hâlinde devam ettirip gelmiş Özbekler. Öyle ki, çoluk-çocuk, kadınlar dahi bu selâmı birbirine veriyor. Fakat, bizim dikkatimizi çeken husus, muhatabın “Aleykümselâm” demeyip, onun da “Selâmunaleyküm” demesiydi. “Acaba bir yanlışlık olabilir mi?” diye sorduğumuzda, öyle olduğunu öğrendik. Yani selâm veren de, alan da, aynı şekilde “Selâmunaleyküm” diyordu birbirine.

Edebin envâını, çeşidini, Peygamberimizin (asm) şahsında toplayan Cenâb-ı Hak, ‘selâm vermek’ gibi gayet ehemmiyetli ve çok hikmetli bir ahlâkı, Peygamberimiz’e (asm) ihsan etmiş. Sünnet-i seniyye ve bir nevî ibadet olan bu selâm işinde, gevşek davranmayıp, yaymaya çalışmalıdır.

Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*