Selanikliler Osmanlı ile becayiş yaptı

31 Mart Vakasından (13 Nisan 1909) on gün kadar sonra İstanbul’a gelen Hareket (Selanik) Ordusu, ilk iş olarak hükûmet darbesini yaparak sıkıyönetim ilân ettirdi. Askeri mahkeme kurdu ve hemen idamlıklar listesini hazırladı.

Nisan ayı sonlarında, Talat Paşa’nın sultası altındaki Meclis’in kararıyla Sultan Abdülhamid hall edildi, yani tahttan indirildi. Hemen ardından, yağma edilen Yıldız Sarayı’ndan alınarak Selanik’e gönderildi. Yine Selanik kökenli olan Ali Fethi Okyar, sabık Sultan’ın güvenliğinden sorumlu tutulan kişi oldu.

Mayıs ayı başlarında Selanik’te bir Yahudiye ait olan Alatini Köşkü’ne yerleştirilen Osmanlı’nın son kudretli padişahı, Balkan Savaşlarının başlaması üzerine üç yıl sonra İstanbul’daki Beylerbeyi Sarayına getirildi. 10 Şubat 1918’de vuku bulan vefat tarihine kadar burada bir nevî hapis kaldı.

*

Sultan Abdülhamid’in özellikle Selanik’e gönderilmesinin şüphesiz önemli sebepleri var. Osmanlı’da en çok Yahudi nüfusunun bulunduğu yer burası. Ayrıca, komitacı İttihatçıların merkezi yine Selanik idi. Onlar da gücünü daha çok dönmelerden alıyordu. Vaktiyle, Osmanlı’ya gelip sığınmacı durumunda olan bir topluluk.

*

1492’de İspanya’dan kaçmaya-göçmeye zorlanan kalan yüz binlerce Yahudi nüfusu, kitleler halinde gelip Osmanlı şehirlerine yerleştiler. Bunların başında da Selanik gelir.

1909 darbesinden sonra Selanik’e gönderilen Sultan Abdülhamid’in esasen hürriyet ve meşrûtiyetten hazzetmediği, Meclis–i Mebusan’la çalışmak istemediği ve hatta Kànun–u Esâsî ile amel etmeye yanaşmadığı inkâr edilmez bir vakıa.

Ancak, buna rağmen Sultan Abdülhamid’in Temmuz 1908’den itibaren farklı bir noktaya geldiği ve askıya alınan meşrutiyetin lazımı olan her şeyi kabullenerek bunlara işlerlik kazandırmaya başladığı da ayrı bir vakıa.

Yani, 1909’un Nisan ayı başlarına kadar Sultan Abdülhamid kaynaklı ortada ciddî hiçbir problem yok. Üstelik her şey yoluna girmiş gibi görünüyor.

Bu gidişattan asıl rahatsız olanların ise, Sabetaycıların da içinde kümelendiği İttihatçı komitacıların olduğu, geçen zaman ve yaşanan hadiseler ispat etti. Bu kesimin teşkil ettiği Hareket Ordusu, sözde İstanbul’a gelip isyanı bastıracak, tehlikeye giren hürriyet ve meşrûtiyeti kurtaracaktı. (Tıpkı, yakın tarihte ABD’in Irak ve Ortadoğu’ya demokrasi getirme vaatleri gibi.)

Komitacılar, bilâkis var olan hürriyetleri de kıskaca alıp meşrûtiyetin canına okudular. Eskisine rahmetler okutan şiddetli bir istibdat yönetimini yürürlüğe soktular ve bu sayede zalimane iktidarlarını muhafazaya çalıştılar.

*

Bediüzzaman Hazretleri, 27 Nisan 1909’da Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilme hadisesini “tebeddül–ü saltanat” şeklinde tarif ile tahlil ediyor. (Bkz: Şualar, s. 239; Kastamonu Lahikası, s. 157)

Böylelikle, saltanat tebeddül etti. Yani, yönetim (idarenin iradesi) Osmanlı’dan Selaniklilerin eline geçti; aralarında bir nevi becayiş durumu hasıl oldu.

Esasında, Hareket Ordusunun asıl maksadı da buydu. Gerisi bahaneydi.

Hükümetin ve askeriyenin kilit noktalarını ele geçiren Selaniklilerden teşkil edilen dönme komitesi, 31 Mart Hadisesini bahane ederek İstanbul’u işgal ile sıkıyönetim ilân ederek yönetime el koymuş oldu.

Şayet, bu ordunun maksadı hürriyeti tesis etmek ve Meşrûtiyeti korumak olmuş olsaydı, bunları kabul etmiş olan Sultan Abdülhamid’i tahttan indirmek gibi kahredici bir yola tevessül etmezdi.

Fakat, asıl gaye başkaydı. Bu sebeple, önce padişahı devirdiler, ardından İttihad–ı Muhammedî ile Ahrar Fırkasının mensuplarını idam sehpasına gönderdiler. Neticede, Meşrûtiyetin canına da okuyarak, kanlı bir istibdat rejimini uygulamaya soktular.

Böylelikle, hem bağcıyı dövdüler, hem de bağın üzümünü gasp ve talan etmiş oldular.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*