Sele, yangına çay poşeti

Pazarlarda tezgâhlarda “çaya çorbaya limon, çaya çorbaya limon” seslerini çok işitmişizdir, aynen onun gibi şimdi de; “sele, depreme, yangına çay poşeti” hemi de torbası kaliteli ve sağlam… Güler miyiz, ağlar mıyız halimize ki tam bir trajikomedi.

Evet, millet olarak çayı çok severiz, doğrudur. Hattâ çay olmazsa olmazımız; sohbetlerimiz, yemeklerimiz, bir dostla buluşmamızın adresi, çaydır. Öyleki; Doğu Anadolu bölgesi kırtlama, Karadeniz tekel, Güneydoğu ise Seylan çayı için karşılıklı atışması da ayrı bir sohbet konusu.

Fakat felâket bölgesi ziyaretlerinde milletin kafasına çay poşeti fırlatmak, istihzalara belki nefrete dönmesi de sosyal medyanın gündemi. Mesele çay tiryakiliğinden çıkıp iktidar tiryakiliğine ve koltuğu kaptırmama telâşından her yerde patlayan, hukuksuzluk, yolsuzluk ve gelen musîbetlerde tedbirsizlik, “paramız ve malzememiz yok noktasına gelince” iktidarı sekeratta şuursuz yakaladı.

Yine felâket, yine ciğerler tutuşmada ve yine iktidarın o bildik ona buna sataşma nöbetleri.

Daha ilk dakikada hiçbir delil olmadan (aynen 15 Temmuz’da olduğu gibi) falancalar yaptı algısıyla beceriksizliğe kılıf bulmaya çalışıldı ki, her ne kadar “falancaların” bu işleri yapabilme ihtimali olsa da…

Diyelim ki bütün pis işleri falancalar, filancalar yapıyor, iyi de adama sormazlar mı, filancalar o işleri yaparken (orman yakarken) devlet neredeydi? İstihbarat ve çok yerde var olan mobese kameraları ne işe yarar? Orman yakmak için istasyonlardan alınan benzinin kimler tarafından alındığı tesbit edilemez mi? Burada sorulması gereken; kalkışma ve tahrip gibi memleketin geleceğine ve ciğerine kastedenleri tesbit etmek çok mu zor ki gerçek failler yakalanmayıp birilerine ihâle ediliyor.

AKP, SEKERAT SARHOŞLUĞUNDA

Onca acı gözyaşı ve kahırdan sonra başımıza gelen felâketlerden hâlâ ders çıkaramıyor ve hâlâ tevil getirebiliyor ve bütün suçları ona buna atabiliyor/satabiliyor ve kılıf arıyoruz ki, vay hâlimize.

Aslında “Nasılsanız öyle idare olunursunuz” hadîs-i şerifi, ne halde olduğumuzu ve hâl-i pür melâlimizi resmediyor. Zira dibe vuruşumuza tevil getirebiliyor, her irtifada biraz daha (birilerini) yüceltebiliyorsak 5816’yı mumla aratacak bir haldeyiz ki, bu defa candan gönülden bir korumayla.

Çünkü iktidara yapışma psikolojisi nasılsa güç bende ve nasılsa kabul görüyor sarhoşluğu eşi benzeri görülmedik seçmen konsolidasyonları için her yol mübah kılınıyor.

Elbette tabiî afetler bir çok sebepten ileri gelir ve her zaman da mümkün. Fakat ihmalkârlık ve tedbirsizlik gözle görünür hâle gelince vatandaş da isyanlarda. Yangın söndürme uçaklarının hangarlarda âtıl ve bakımsız olması ister istemez Sarayın 13 lüks uçağını ve yüzlerce milyonluk resmî araçlarını israfsarayları getiriyor akıllara. Sadece Ahlat Sarayı’nın maliyetiyle 17 yangın söndürme uçağının alınabileceğini konuşuyor vatandaş. Üstelik hangardaki uçakların 6 milyon gibi bir rakama bakımının yapıl(a)mayarak 200 milyona Rusya’dan kiralanan uçaklara veryansın ediyor.

Halbûki elalem hem tedbir alıyor, hem de bütün tedbirlere rağmen mücbir sebeplerden dolayı ölüm ve kayıplardan sonra halka ciddî yardım yapıyor. Rize’de vuku bulan sel felâketinin hemen aynı günlerinde Almanya’nın Stuttgart şehrindeki selde Angela Merkel tam 400 milyon euro sözü verince biz de çay poşeti fırlattık.

Memleketin büyük bir kısmında cereyan eden orman yangınlarında, güya vatandaşın yanındayız imajı verilmek için konvoylarla Marmaris’e giden zevat büyük bir şaşkınlık içinde yine çay poşeti fırlattı ki, bu hâl canı burnunda ve evlerini kendi çabalarıyla kurtarmaya çalışan vatandaşı isyan ettirdi. Bu isyan memleketin dört bir yanında çığ gibi büyüyor. Vatandaş her şeye katlandı, ancak bu kadar hâkir görülmeyi içine sindiremiyor.

Artık yeter, milletin aklıyla alay etmeyin. Çay poşeti sizin olsun, bize huzur ve şefkat devletini verin.

Evet, çayı severiz, her günde içeriz, ama gemimiz batıyor. Bize çay değil cankurtaran lâzım. Hem sonra biz çayı da buluruz yeterki siz gölge etmeyin. Ne can güvenliğimiz kaldı, ne akıl sağlığımız, yeterki çekilin, durduğunuz her dakika zarar. Gittiğiniz gün çayı da demleyeceğiz, ama, önce demokrasiyi.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*