Semâvî taşlar

Evet, bu tokatlardan pürşer beşer, şirkten şükre girmezse ve Kur’ân’a tarziye vermezse, melâike elleriyle de ahcâr-ı semâviye başlarına
yağacağını bu sûre bir mânâ-yı işârî ile tehdit ediyor.

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Bütün tarih-i beşeriyede, katiyen misli görülmemiş ve kavm-i Lût’un başına yağan semâvî taşlardan daha müthiş taşlar, dinsizlik hesabına milyonlarla ehl-i imanı ve masumları edyân-ı semâviye ve kavânîn-i İlâhiye haricine dehşetli vasıtalarla sevk eden bir memleketi semâvî taşlarla tokatlamasının bir mukaddemesi olarak, resmî gazetelerin katî haber verdikleri bir hâdise-i semâviyeyi, âdetime muhalif olarak bir Nur şakirdi bana haber verdi. Dedim: “Yirmi beş sene gazetelerin havâdislerini merak etmedim.” Fakat bu taşlar, Risâle-i Nur’un dinsizlere mânevî tokatlarını temsil ettiği cihette ve beş-altı sene evvel ondan haber verdiği için o şâkirde dedim: “Git, yalnız o hâdiseyi tamamıyla oku, tahkik et.” O tahkik etti, geldi. Diyor ki: “Bu baharda, Rusya’nın Vladivostok Ormanlarına, zemin yüzünde hiç emsâli görülmeyen büyüklükte semâdan taşlar düşmüş. Ve en büyüğü, yirmi beş metre uzunluğunda ve on metre boyundadır. Düştüğünde etrafındaki ağaçları devirmiş ve otuz kadar büyük çukurlar husule getirmiş. Tetkik edilen parçalarında demir, çelik ve başka maddeler, karışık olarak mizansız bulunmaktadır.”

İşte resmî gazetelerin katî verdikleri bu haber, 1360 sene evvel Sûre-i Fîl’in mu’cizâne “Onlara ateşte pişirilmiş taşlar attılar.” (Fil Sûresi: 4.) cümlesiyle 1359 tarihinde dünyayı dine tercih eden ve dinsizliği esas tutan, bir nevî medeniyet hesabına beşeri yoldan çıkaranların başlarına, ebâbil kuşları gibi, semâvî tayyârelerden bombalar başlarına inecek ve semâvî taşlar yağdırmasına mukaddemesi olacak diye haber veriyor.

Ve “Boşa çıkarmadı mı?” (Fîl Sûresi: 2.) aynen 1360 tarihini gösterip, dalâletin cezası olarak kavm-i Lût’un başına gelen ahcâr-ı semâviyeyi andıran semâvî taşlar o tarihlerden sonra geleceğini haber verip tehdit ediyor. Ve Risâle-i Nur’un “Sûre-i Fîl” nüktesine ait beyânâtı içinde hâşiyeli bu cümle var:

“Evet, bu tokatlardan pürşer beşer, şirkten şükre girmezse ve Kur’ân’a tarziye vermezse, melâike elleriyle de ahcâr-ı semâviye başlarına yağacağını bu sûre bir mânâ-yı işârî ile tehdit ediyor.”

İşte bu fıkra doğrudan doğruya bu taşlara işâreti olmasına iki emâre var.

Birincisi: Şimdiye kadar gelen semâvî taşlar bir iki karış oldukları halde, böyle yirmi beş metre uzunluğunda ve on metre genişliğinde dağ gibi taşlar, elbette semâvâtın dinsizliğe karşı bir alâmet-i hiddetidir. Sûre-i Fîl mu’cizâne ona bakması, onun tefsiri, ona işâret etmesi, hakikattir. O hadisenin o ihbara liyâkati var. Çünkü emsalsizdir.

İkinci emâresi: Bütün zemin yüzünü ve nev-i beşeri tehdit eden dehşetli bir dinsizliğin merkezlerine gelmesidir. Ve dinsizler bunu hissetmişler ki, küçücük hâdiseleri ehemmiyetle neşrettikleri halde, bir iki aydır bu acîb, dehşetli hâdiseyi, ellerinden geldiği kadar şâşaalandırmamaya çalışmışlar.
Emirdağ Lâhikası, Mektup No: 172, s. 395

İBRET İÇİN DÜŞÜYORLAR

Bu saray-ı âlemdeki paklık, sâfilik, nuranîlik, temizlik, mütemadiyen hikmetli bir tanziften, bir dikkatli tathirden ileri geliyor. Ve eğer o daimî tathir ve süpürmek ve dikkatle bakmak olmasaydı, bir senede bütün hayvanların yüz bin milletleri arzın yüzünde boğulacaklardı. Ve semâvâtın fezasında tahribe ve mevte mazhar olan kürelerin ve peyklerin, belki yıldızların enkazları, başımızı ve diğer hayvânâtın başlarını, belki küre-i arzın başını, belki dünyamızın başını kıracaklardı, dağlar büyüklüğündeki taşları başımıza yağdıracaklardı. Ve bizi bu vatan-ı dünyevîmizden kaçıracaklardı. Halbuki, eskiden beri o yukarı âlemlerdeki tahrip ve tamirden, medar-ı ibret olarak, yalnız birkaç semâvî taşlar düşmüşse de, hiç kimsenin başını kırmamış.
Lem’alar, Otuzuncu Lem’a, Birinci Nükte

LÛ­GAT­ÇE:
edyân-ı semâviye: Vahye dayanan semâvî dinler.
kavânîn-i İlâhiye: İlâhî kanunlar.
ahcâr-ı semâviye: Gök taşları, meteorlar.
tarziye: Özür dileme.
hâdise-i semâviye: Gök hadisesi.
melâike: Melekler.
mânâ-yı işârî: İşaretlerle ifade edilen mânâ.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*