Sevgi de Allah namına olmalı

Sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki, onları Cenâb-ı Hakkın hesâbına ve O’nun muhabbeti nâmına sev deriz… Refîka-i hayatını, rahmet-i İlâhiyenin mûnis, lâtîf bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et.

Mühim Bir Suâl
Diyorsunuz ki
: “Muhabbet ihtiyârî değil. Hem, ihtiyac-ı fıtrîye binâen, leziz taamları ve meyveleri severim, peder ve vâlide ve evlâtlarımı severim, refîka-i hayatımı severim, dost ve ahbablarımı severim, enbiyâ ve evliyâyı severim, hayatımı, gençliğimi severim, baharı ve güzel şeyleri ve dünyayı severim. Nasıl bunları sevmeyeceğim? Nasıl bütün bu muhabbetleri Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfat ve esmâsına verebilirim? Bu ne demektir?”

Elcevap: Dört Nükteyi dinle.

Birinci Nükte: Muhabbet, çendan, ihtiyârî değil. Fakat ihtiyar ile muhabbetin yüzü, bir mahbubdan diğer bir mahbuba dönebilir. Meselâ, bir mahbubun çirkinliğini göstermekle veyahut asıl lâyık-ı muhabbet olan diğer bir mahbuba perde veya ayna olduğunu göstermekle, muhabbetin yüzü mecâzî mahbubdan hakikî mahbuba çevrilebilir.

İkinci Nükte: Tâdâd ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki, onları Cenâb-ı Hakkın hesâbına ve O’nun muhabbeti nâmına sev deriz.
(…)
Hem, refîka-i hayatını, rahmet-i İlâhiyenin mûnis, latîf bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-ü sûretine muhabbetini bağlama. Belki kadının en câzibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letâfet ve nezâket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemâli ise, ulvî, ciddî, samimî, nurânî şefkatidir. Şu cemâl-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyâdeleşir. Ve o zaife, latîfe mahlûkun hukuk-u hürmeti o muhabbetle muhâfaza edilir. Yoksa, hüsn-ü sûretin zevâliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda, bîçare, hakkını kaybeder.
Sözler, yeni tanzim, s. 1040
***
Aklı başında olan bir adam, refikasına muhabbetini ve sevgisini, beş on senelik fâni ve zâhirî hüsn-ü cemâline bina etmez. Belki, kadınların hüsn-ü cemâlinin en güzeli ve daimîsi, onun şefkatine ve kadınlığa mahsus hüsn-ü sîretine sevgisini bina etmeli-tâ ki, o biçare ihtiyarladıkça, kocasının muhabbeti ona devam etsin. Çünkü onun refikası, yalnız dünya hayatındaki muvakkat bir yardımcı refika değil, belki hayat-ı ebediyesinde ebedî ve sevimli bir refika-i hayat olduğundan, ihtiyarlandıkça daha ziyade hürmet ve merhametle birbirine muhabbet etmek lâzım geliyor. Şimdiki terbiye-i medeniye perdesi altındaki hayvancasına muvakkat bir refakatten sonra ebedî bir mufarakate mâruz kalan o aile hayatı, esasıyla bozuluyor.

Hem Risale-i Nur’un bir cüz’ünde denilmiş ki:

Bahtiyardır o adam ki, refika-i ebediyesini kaybetmemek için saliha zevcesini taklit eder, o da salih olur.

Hem bahtiyardır o kadın ki, kocasını mütedeyyin görür, ebedî dostunu ve arkadaşını kaybetmemek için o da tam mütedeyyin olur, saadet-i dünyevîyesi içinde saadet-i uhrevîyesini kazanır. Bedbahttır o adam ki, sefahete girmiş zevcesine ittibâ eder, vazgeçirmeye çalışmaz, kendisi de iştirak eder.

Bedbahttır o kadın ki, zevcinin fıskına bakar, onu başka bir surette taklit eder.

Veyl o zevc ve zevceye ki, birbirini ateşe atmakta yardım eder. Yani, medeniyet fantaziyelerine birbirini teşvik eder.
Lem’alar, 24. Lem’a, 2. Nükte

LÛ­GAT­ÇE:
muhabbet: Sevgi.
ihtiyac-ı fıtrî: Yaratılıştan gelen ihtiyaç.
refîka-i hayat: Hayat arkadaşı, eş.
enbiyâ: Peygamberler.
esmâ: Allah’ın isimleri.
çendan: Gerçi.
mahbub: Sevgili.
lâyık-ı muhabbet: Sevgiye lâyık.
tâdâd: Saymak.
mûnis: Alışılmış, cana yakın, sevimli, dost.
latîf: Güzel, hoş.
hüsn-ü sûret: Fizikî güzellik.
câzibedar: Çekici.
letâfet: Güzellik, hoşluk.
hüsn-ü sîret: İç güzellik, ahlâk güzelliği.
cemâl: Güzellik.
cemâl-i şefkat: Şefkat güzelliği.
hukuk-u hürmet: Hürmet hakkı.
zevâl: Son bulma, sona erme.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*