“Sevad-ı Azam”a uyalım

Türkiye’yi idare edenler, yaptıkları açıklamalarla zaman zaman vatandaşı ‘tasarruf’a dâvet eder. Gerçekten de ‘israf’ ne kadar ‘iflâs’ın sebebiyse, ‘tasarruf’ da zenginlik sebebidir. Tarih boyunca ‘iflâs’ eden kişi, şirket ve devletlere bakılsa, geçmişlerinde mutlak surette ‘israf’a bulaştıkları, lüks ve şatafatlı hayat sürdükleri görülür. ‘İflâs’ çizgisinde dolaşan komşumuz Yunanistan için de aynı şey sözkonusu değil mi?

 

‘Rahmanî gaz’ ve elektrikten sonra bazı lüks arabalara da ‘zam/ fiyat güncellemesi’ yapıldıktan sonra tepkiler geldi. Türkiye’yi idare edenler, vatandaştan gelen tepkiler üzerine “Sigara içmezsin olur bizer, Porsche kullanacağına Fiat, Vollkswagen kullan” çağrısı yaptı. (Bugün g., 16 Ekim 2011)
Bu çağrı ‘teknik’ anlamda doğrudur, ama bu çağrıyı yapanlar; tasarrufa en başta kendilerinin ve ‘devlet’in başlamasını temin etmeli değiller mi? Porsche ve Fiat kıyaslaması, “lüks ve pahalı araçlara binmek yerine, daha ucuz, uygun ‘halk tipi’ araçlara bin” anlamına gelir. Peki, Türkiye’den en büyük israfçı ve ‘lüks içinde yaşayan’ kimdir, kimlerdir? Zengin şahısların lüks araçlara binmesinden çok daha vahim olan, ‘devlet’in bu araçları tercih etmesi değil midir? Devlet ya da hükümet ihtiyacını karşılamak için araba alırken niçin “en pahalı” arabaları satın alıyor? Türkiye, bu lüks ve debdebeyi kaldıracak kadar zengin midir? Bırakalım bakanları, en alt seviyedeki ‘devlet temsilcisi’ bu anlamda ‘lüks içinde’ değil mi? Hangi vali, hangi kaymakam, hangi müftü ‘Fiat araba’ya biniyor? Evet, hangi müftü? Belki her ilçe müftüsü ‘jip’e binmiyor, ama ‘jip’e binen çok sayıda ‘müftü efendi’ vardır. Peki, bu gerekli midir? Milleti din noktasında irşad etmek için ‘lüks jip’e binmek mi daha tesirlidir, yoksa ‘vatandaş Mehmed’in satın alabildiği arabaya binmek mi? (Hemen şu itiraz ileri sürülebilir: Meselâ, müftüler o arabaları ‘devlet’ parasıyla değil, ‘vakıf’ parasıyla ya da ‘bağış’ yoluyla almıştır! Siz de tatmin oldunuz!)
Ara sıra gündeme gelen, ama hemen unutulan bir konu var: Türkiye, lojman ve makam arabası saltanatı bakımından dünyada bir numaradır! Her ne kadar milletvekili lojmanları satıldıysa da, satılamayan belki de yüzbinlerce lojman var. Rakamlar değişmiş olabilir, ama 2010 yılındaki bir ‘not’a göre Japonya’da 10 bin, İngiltere’de 12 bin, Almanya’da 11 bin, Fransa’da 9 bin, Türkiye’de ise kamuya ait tam 83.383 ‘taşıt’ var. Bu ‘taşıt’ların tamamı ‘makam arabası’ olmayabilir, ama makam arabası sayısının çok fazla olduğu ve bunların çoğunun da ‘lüks sınıf’a dahil olduğu ortadadır. Bu rakamların ‘yarısı’ doğru olsa bile Türkiye’nin bu konudaki rekorunun kolay kırılamayacağı da anlaşılır.
Bir Türkiye ve ‘yurtdışı’ kıyaslaması daha: “Yurtdışında gezenler gayet iyi bilirler ki, Kore’nin Başşehri Seul’de veya diğer büyük şehirlerinde dolaştığınız zaman yabancı oto görmeniz zor olduğu gibi, dev cip veya Mercedes veya BMW lüks araba göremezsiniz. Bu ülkenin insanları kültürel olarak tasarruf severler. Biz ise gösterişi severiz. En büyük enerji tüketen lüks veya iri kıyım arabalar bizde bulunur. Tümü de ithaldir. Üstelik normal bir aile arabasının üç beş misli ithalat bedeli ve enerji kullanımı olan bu arabaları toplumum küçük bir kısmı ithal eder ve çoluk çocuğun eğlencesine sunarlar. (Deniz Gökçe, Akşam, 17 Ekim 2011)
Bu tartışma devam etmeli ve mutlak surette ‘devlet’in tasarruf etmesi kararıyla neticelenmeli. Türkiye’yi idare edenler bir an önce ‘lüks sevdası’ndan vazgeçip, ‘memleket ve millet sevdası’na tutulmalıdır. Devlet ve hükümet, hiç değilse ‘alt makamlar’ın lüks sevdasının önüne geçebilse inanın çağ atlarız!
Türkiye’yi idare edenler ve zenginlerimiz ‘sevad-ı azam’a, yani; “yaşayış özellikleri itibariyle ortaklık arz eden büyük insan topluluğu”nun hayat tarzına göre yaşamayı bilmeli vesselâm…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*