Şeytan azapta gerek

alt

Namaz gözümün nuru, gönlümün Mi’racıdır,
Her müşkülün çaresi, her derdin ilâcıdır.
Aradığım huzuru secdede buluyorum,
Namazsız geçen bir gün ne acı, ne acıdır.

Yazılarımda namaz konusunu sık sık dile getirmeye ve bu konuda tahşidat yapmaya çalışıyorum. Zira mü’minin en önemli ve öncelikli vazifesi, en birinci vecibesi, namazdır. En büyük kaygısı namaz olmalıdır. Güne namaz ile başlayan kişi, o günün manevî ticaretinden en yüksek kârı elde etmiş demektir. Diğer dünyevî işlerinden de kârlı çıkması büyük bir ihtimal dahilindedir. Şayet dünyevî işlerinde zarar bile etse, namazdan kazandığı kâr onların hepsini telâfi eder. Ama namaz kılmamakla kaybettiklerini, dünyanın kazancı telâfi edemez.

İnsanın hayatının merkezinde namaz olmalıdır. Hayatının merkezinde namaz olmayanın hayatı, merkezden uzaklaşmış demektir. Merkezden, yani olması gereken yerden uzaklaşan bir hayatın ise, nerede karar kılacağı belli olmaz. Ya dünyanın peşinden, ya nefsin arkasından, ya da şeytanın yolundan giderek insanı musîbetlere, helâket ve felâketlere atma ihtimali yüksektir.

İnsanın yapacağı en kârlı iş ve en hayırlı vazife namaz olduğu için, nefis ve şeytan en fazla insanın namazı ile uğraşır. Şeytanın en büyük meşgalesi, kişiyi namaz kılmaktan alıkoymak için devamlı meşgul etmektir. En lüzumsuz işler, en muzır maniler, bu hususta insanın karşısına çıkartılır. Kuvvetli bir imana ve sağlam bir iradeye sahip olmayanların bu engelleri aşması kolay değildir.

İnsanı namazdan alıkoymak suretiyle en büyük kötülüğü yapan, nefis ve şeytandır dedik. Bu iki büyük düşmanını iyi tanıyan bir insan, bunlara karşı gereken tedbirleri alır. Onlara karşı savunma ve karşı koyma istidadını geliştirir. Böylece kendini muhafaza eder.

Dışarıdaki bir düşmanı tanımak kolaydır. Ama şeytan, insanın damarlarına kadar nüfûz edebildiği için, onu tanımak ve ona göre tedbir almak o kadar kolay değildir. Nefis gibi bir hain yardımcısı olduğu için, onu teşhis etmek tuzaklarına karşı tedbir almak daha da zordur. Ancak kuvvetli bir imanın verdiği nur ve sönmemiş bir akılda bulunan şuur ile bu düşmanı tanımak onun tasallutundan kurtulmak mümkün olur.

Şeytan en fazla mü’minin namazı ile uğraşır. Bunun için de en hain pusularını cami ve mescitlerin yollarına atar. En dessas tuzaklarını seccadeler üzerine kurar. En fazla, secdeye gitmek isteyen başların başına musallat olur. Namaza karşı içinden bir tembellik ve kayıtsızlık hisseden insan bilmeli ki, bu işte şeytanın parmağı vardır. İmanlı ve şuurlu bir mü’min bunu fark eder. Şeytanın telkinlerinin tam tersini yaparak onun hilelerini boşa çıkartır, tuzaklarını başına geçirir. Sevincini kursağında bırakır.

Şeytanın en sevmediği ibadet namazdır. Çünkü kendisi Hz. Âdem’e secde etmediği için Allah’ın (cc) lânetine maruz kalmıştır. Bu yüzden secde edenlere düşmandır. Secdeye giden bir baş gördüğü zaman onu engellemek için elinden geleni yapar. Şayet engel olmazsa kahrolur. Ama bunu başarırsa, sevincine diyecek yoktur.

Müslüman ve mü’min bir insan, şeytanı ne kadar mahzun ederse, Cenâb-ı Hakk’ı o kadar memnun eder. Bunun yolu ise, şeytanın nefret ettiğine hürmet etmekten geçer. İnsan namaza ne kadar ehemmiyet verip hürmet ederse, şeytana o kadar azap etmiş olur.

Atalarımız ne demiş, “Şeytan azapta gerek.”

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*