Doksanlı yıllardı. Muayenehaneme gelen bir vatandaşın hasta hayvanını tedavi etmek üzere evine gitmek için yola çıkmıştık.
Yolda giderken “Doktor Bey, bu gece hiç uyuyamadım.” dedi.
Sebebini sorduğumda ise gece bir korku filmi seyrettiğini anlatarak “Gece herkes uyumuştu. Ben de korkarak seyrettiğimden yorganın altına girip oradan göreceğim kadar bir yer açıp öyle seyredebildim. Sonra da hiç uyuyamadım.” dedi.
“Mecbur musun kardeşim? Korkuyorsan niye seyrediyorsun?”
Soruma ise “Ama korku filmlerini çok seviyorum.” diye cevap verdi.
Kendisine bu tip filmlerin saf zihinleri bozduğunu; kötü şeylere meyledenleri cesaretlendirdiğini; şeytanın bile aklına gelmeyecek senaryolarla insanların ahlakını bozduklarını anlatarak bir daha seyretmemesini tavsiye ettim.
Korku Filmlerinden Gerçek Hayata
Şimdi dünyada gerçekleşen soykırım, katliam, işkence, baskı, terör ve ülkemizde görülen vahşet, yolsuzluk, çocuk-bebek ölümleri vs. haberlerini gördükçe artık korku filmlerinin gerçeğe döndüğünü üzülerek görmekteyiz.
Güncel haberler o kadar kötü ki bazı insanların “şeytanlara fazla mesai” yaptırdıklarını, hatta şeytanları da solladıklarını söylemek mümkün hale geldi.
Bu durum toplumun psikolojisini, dolayısıyla huzurunu bozmaya devam ediyor. Herhangi bir tedbir alıp uygulamaya geçen de görülmüyor.
Elbette güç yetirilemeyen hadiseleri durdurma imkânı yok. Fakat elden gelen bütün tedbirlerin alınabildiğini görememek de toplum ahlakını yıpratıyor.
Bilhassa İslam âleminin Gazze soykırımı ve katliamını “yorgan altından” seyretmesi Müslümanların perişan hâlini ortaya koyuyor.
Bediüzzaman’dan Manevî Teşhisler
Oysa bir asır önceden Bediüzzaman Hazretlerinin Hutbe-i Şamiye adlı eserinde Müslümanların altı hastalığını teşhis ederek bu hastalıklardan kurtuluş çarelerini ifade ettiği tavsiyeleri yerine getirilseydi böyle mi olurdu?
Bu hastalıklar ve çarelerini kısaca hatırlayacak olursak:
Birinci hastalık olan “ümitsizliğin” çaresi; bu hayatın geçici olduğunu ve elbet bir gün ebedî âleme göç edileceğini bilerek kimsenin burada kaybettiklerinden dolayı üzülmemesi gerektiğini; başa gelen musibetlere sabredildiği takdirde bunun neticesinin ahirette verileceğini; bu durumlarda ümitsizlik yerine daha çok ümitvar olunmasının insanların şevk ve gayretini artırarak bu hastalıktan kurtulmasını sağlayacağını bilmektir.
İkinci hastalık olan “sıdkın (doğruluk) hayat-ı içtimaiye ve siyasiyede ölmesi”nin çaresi; İslam dininin doğruluk dini olduğunu, peygamberlerin en temel özelliklerinden birisinin doğruluk olduğunu bilerek onlar gibi doğru sözlü olunması gerektiğini; siyasette yalan oldukça problemlerin çözülemeyeceği ve sağlıklı çözümlemelerin olamayacağını anlamaktır.
Üçüncü hastalık olan “adavete (düşmanlık) muhabbet” yerine kendi mesleğimize muhabbet ederek ideallerimize ulaşabileceğimizi; bunun da “tek hak benim mesleğimdir” şeklinde olmaması gerektiğini; insanın düşmanı olan şeytana, İslam’ın düşmanı olan küfre, Müslümanların düşmanı olan kâfirlere ait fikriyâta adavet etmesinin bu hastalığın çaresi olduğunu bilmesidir.
Dördüncü hastalık olan “ehl-i imanı birbirine bağlayan ruhanî rabıtaları bilmemenin” çaresi; Müslümanları birbirine bağlayan en önemli rabıtanın İslam kardeşliği olduğunu, ırk, milliyet, mezhep, kültür gibi ayrılık olacak meseleleri görmek yerine İslam kardeşliğini görmek ve uygulamak gerektiğinin bilinmesidir.
Beşinci hastalık olan istibdat (baskı, diktatörlük) uygulaması hastalığından ancak hür ortamları sağlamakla kurtuluş sağlanacağını; istibdat olan yerde kişilerin kendilerini tam anlamıyla ortaya koyamayacaklarını ve arzu edilen verimin alınamayacağının anlaşılmasıdır.
Altıncı hastalık olarak “menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek” anlayışından kurtuluş çaresi; yine Bediüzzaman’ın “Kimin himmeti milleti ise, o kimse tek başıyla küçük bir millettir.” sözüyle; bu hastalığın çaresinin de ailesi, milleti ve vatanını korumak için her türlü çabayı göstermesidir.
Ne dersiniz; artık İslam âleminin çaresi, bir asır önceden bildirilen bu hastalıklardan kurtulup üzerindeki korku yorganını atarak oynanan filmlere son vermesinin zamanı gelmedi mi?
Benzer konuda makaleler:
- Corona virüs musibetinin hikmetleri ve manevi tedbirler
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Mehmet Kutlular: Şahsa değil sisteme bağlıyız