Rehberin İzinde: Zamansız Bir Yolculuk
İki arkadaş her zaman iki kitabı çok okurlardı. Bahar gelince kırlara çıkar, bazen kabristanı ziyaret eder, Ayetü’l Kübra ve Haşir okurlardı. Bu çağlarca sürüp gitti, hep zamansız sohbetlerdi bunlar. Bir seyyahın peşindeydiler. Ve o seyyah onları âlem âlem gezdirirdi.
Kah tohum olup toprağa düştüler.
Bazen “Bâb-ı ihya ve imatedir. İsm-i Hayy-ı Kayyum’un, Muhyî ve Mümît’in cilvesidir.” (Haşir Risalesi) kapısından içeri kafalarını uzatıp bir baktılar.
Bazen seyyahın peşinde sayfa sayfa gayb ve şehadet âlemlerini dolaştılar. Göklerle, yıldızlarla tanışmak onlara rehber sayesinde kolaylaştı. Ve yağmura hayallerini bindirip seyyahtan heyecanlı hikâyeler dinlediler. Hiç yorulmadan gösteriyordu büyük âyetleri ışıktan parmaklarıyla…
Bir aydınlanma yaşamışlardı. Rüzgârla yolculuk da yine bir Esma dersine döndü, her şey uygulamalı dersler gibiydi.
“Bu çalışkan rüzgârın ve bu cevval hizmetkârın kendi başına hiçbir hareketi yok, belki gayet Kadîr ve Alîm ve gayet Hakîm ve Kerîm bir âmirin emriyle hareket eder.” (Ayetü’l Kübra)
Haşir Risalesi’nin Kapısından Ahirete Bir Yolculuk
Ölümden korkunca seyyah onları Haşir Risalesi’nin büyük kapısından sokup ahiretin sokaklarında gezdirdi, korkularını dindirdi, endişelerini giderdi, sevinçten gözyaşları döktürdü ve bak ne gösterdi bize:
“Hem hiç kabil midir ki o Zât-ı Hakîm, şu insanı bütün mahlûkat içinde kendine küllî muhatap ve câmi’ bir âyine yapıp bütün hazain-i rahmetinin müştemilâtını ona tattırsın, hem tarttırsın, hem tanıttırsın, kendini bütün esmasıyla ona bildirsin, onu sevsin ve sevdirsin; sonra o bîçare insanı o ebedî memleketine göndermesin, o daimî saadetgâha davet edip mesut etmesin?” (Haşir Risalesi)
Emin oldular, bu sadece iman etmek değildi, bildiler sanki oradaydılar. Rehberin ellerini öpmek istediler. “Olmaz.” dedi. “Kitabı okuyun yeter.”
Rehberin Öğrettikleri
Sık sık şöyle sözler işitir gibi oldular: “Bana bak! Merakla aradığını ve seni buraya göndereni benimle bilebilir ve bulabilirsin.” (Ayetü’l Kübra) Bakmayı, dinlemeyi, işitmeyi öğrendiler rehberden.
Nasıl teşekkür etmelilerdi o rehbere? Şu zemin yüzündeki yolculukları esnasında hep rehberlik etmiş, bir de ilginçtir ki yüklü bir miras bırakmıştı.
Şimdi bir bahar günü yeniden filizlenmek için toprağa düşmüştü. Birden yine rehberliğiyle Haşir Risalesi’ne bir dokunmak geldi içlerine. Sayfalarında yürürken sanki Ayetü’l Kübra da gelip ellerinden tuttu. Göz göze geldiler, o an ebedî bir gülüş yerleşti yüzlerine.
Barla’da Bir Buluşma
Ve Barla’da bir mescide oturduk hepimiz. Sanki buradasın. Her yerde kalem sesleri ve söz yazılan kâğıt hışırtıları var. Nasıl da inanmışsınız… Sanki hep bahar. Şaheser bir iklimin içindeyiz. Böyle küçük bir yerde bu kadar büyük bir iş başarmak… Allah aşkına, hiç ümidiniz kırılmadı mı? Hiç korkmadınız mı?
Cevabını bile bile soruldu sorular.
“İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hadisatın tazyikatından kurtulabilir.” (Sözler)
Ne güzel bir rehbersin sen. Modern çağın acılarına merhem sürdün. Allah bizi kıymet bilenlerden eylesin. Âmin.
Aziz Üstadım, rehberim, binler rahmet sana. İçin rahat olsun, mirasına sahip çıkılıyor ve diktiğin çınar hep yeşil. İnşallah yine görüşeceğiz, sen yeniden yeşerince.
Benzer konuda makaleler:
- Onbirinci Söz´ün sarayında Üstad
- Bahar bahçelerinden geçtik bu sabah…
- Peygamber efendimizin iletişim tekniği
- Baharın zikridir çiçekler