Sıdk doğruluktur.
Doğruluk vasfına sahip olan kişiye sâdık, sadakatli, sıddık denir.
Sıddık: Çok samimî, dâimâ doğruluk üzere ve Allah’a ve Peygamberine çok sâdık olan, sözü ile işi bir olan demektir.
İnandığı değerlere devamlı doğruluk üzere gönülden benimseyerek, Peygamber Efendimizin bildirdiği ve gösterdiği her şeye gönülden ve doğruluk üzere bağlı olan demektir.
Sıdk peygamberlerin vasıflarındandır.
Sahabe-i kiramın İslamla şereflenmesinde Efendimizin (sav), en öne çıkan yönü İslamiyet’ten önce de bütün hayatı boyunca doğruluk üzere, güvenilir olması ve Muhammedü’l-Emin lakabına lâyık görülmesidir.
Hz. Ebu Bekir’i peygamberlerden sonra insanların en üstünü olma makamına çıkaran onun sıddıkiyetidir; şeksiz ve şüphesiz teslim oluşudur.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretleri, İslamiyet’in en temel esası olan sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesini âlem-i İslam’ın hastalıklarından olarak tesbit etmiş ve tedavi olarak yine sıdkın yeniden ihyasını reçete olarak istifademize sunmuştur.
“Sıdk, İslâmiyet’in üssü’l-esasıdır (en önemli sağlam temelidir) ve ulvî seciyelerinin (yüce karakterlerin) rabıtasıdır ve hissiyat-ı ulviyesinin (yüce hislerinin) mizacıdır. Öyle ise, hayat-ı içtimaiyemizin esası olan sıdkı (doğruluğu) içimizde ihya edip onunla manevî hastalıklarımızı tedavi etmeliyiz.” (Hutbe-i Şamiye)
Üstad Hazretleri sıdkın diriltip ihya edilmesi gerektiğini ve manevi hastalıklarımızı onunla tedavi edebileceğimizi nazarımıza sunuyor. İnsan, mükerrem bir varlık olarak yaratılmış ve âli his ve hasletlerle donatılmıştır.
Mesela “izzet-i nefis, haysiyet, şeref, vakar, şecaat, iffet, cesaret, şefkat, merhamet, güzel olana meyletmek, üstün olanı, şerefli ve değerli olan şeyleri sevmek” gibi yüce ahlâkı temsil eden çok hisler vardır. Ve bu âli hislere sahip olan kimseler yalana asla tenezzül etmezler. İnandığı değerler için de asla taviz vermezler. Doğruluk, insanda bu yüce his ve duyguları cem eder. Mıknatıs gibi kendine çeker, tabiri caizse. Böylece bir mü’minin aklı ve kalbi sırat-ı müstakim üzere hareket etmeye başlar ve İslamiyet’i hâl diliyle izhar eder.
“Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakikate yapıştıran ve o ahlâkı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır,” diyor İşarat-ül İ’caz’da.
Sıdk, Müslümanların arasındaki uhuvvet ve muhabbet gibi bağları kuvvetlendirip, ilişkilerdeki güven duygusunu yerleştirmesiyle birlikte hayat-ı içtimaiyeyi dengeye getiren bir hayat düğümüdür.
Öyle ise hem insanın şahsî hayatında hem de toplum hayatındaki manevi hastalıklar doğruluk ile tedavi edilebilir, topluma yeniden sağlıklı bireyler kazandırılabilir.
Nedir bu manevi hastalıklar?
İslâmiyet’in hakikati olan doğruluktan uzaklaştıkça, insanın mizacında bozulmalar başlar. Başta yalanla birlikte gelen riyakârlık gibi, teveccüh-ü nâs, dalkavukluk, tasannu gibi yapmacık haller; hasis ve alçak şeylere meyil, sâkil haller, hile, hıyanet ile birlikte en tehlikelisi de toplumu ve insanı zehirleyen zarar verici nifak ve münafıklık halleri… Bu hastalıklı haller, insanın doğruluktan uzaklaşması neticesinde ortaya çıkan davranış bozukluklarıdır.
“Asr-ı Saadetteki inkılab-ı azîm, sıdk ile kizb, iman ile küfür kadar birbirinden uzak iken zaman geçtikçe gele gele birbirine yakınlaştı.”
Üstadın sıdkın ihyası ile ortaya koyduğu reçete birçok manevi hastalığa deva hükmündedir.
Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz buyurmuştur ki:
“Doğruluktan ayrılmayın; doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür.”
Yani doğruluğun da ihlas gibi sırlı bir yönü vardır; insanı hayra ulaştırır.
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayetiyle içimize doğrularak sık sık nefis muhasebesi yapmak gerektir.
Bu asırda maslahat için de olsa yalana asla fetva yok diyen Üstada kulak vermeliyiz:
“Hülâsa: Yol ikidir.
Ya sükûttur. Çünkü söylenilen her sözün doğru olması lâzımdır.
Veya sıdktır. Çünkü
İslâmiyet’in esası sıdktır.
İmanın hâssası sıdktır.
Bütün kemalâta îsal edici sıdktır.
Ahlâk-ı âliyenin hayatı sıdktır.
Terakkiyatın mihveri sıdktır.
Âlem-i İslâm’ın nizamı sıdktır.
Nev-i beşeri kâbe-i kemalâta îsal eden sıdktır.
Ashab-ı Kiram’ı bütün insanlara tefevvuk ettiren sıdktır.
Muhammed-i Hâşimî’yi (aleyhisselâm) meratib-i beşeriyenin en yükseğine çıkaran sıdktır.” (İşarat-ül İ’caz)
Tebliğde de doğruluk en önde geliyor.
İslamiyet’i lisan-ı hâl ve lisan-ı kâl ile tebliğ etmenin en tesirli yönü yine doğruluktur.
Müslümanlar olarak hayatımızda doğruluğu esas almalı, şaka dahi olsa yalandan şiddetle içtinap etmeliyiz.
“Eğer biz, doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek, bundan sonra onlardan (sair dinlerden) fevc fevc dâhil olacaklardır.” (Tarihçe-i Hayat)
Benzer konuda makaleler:
- Corona virüs musibetinin hikmetleri ve manevi tedbirler
- Bayram Yüksel
- Mustafa Sungur
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Hakta ve doğrulukta üslûp
- Doğruluk dini
- Mehmed Fırıncı