Sinek kanadı ile setredilen dağlar

Bediüzzaman Hazretlerinin en çok önem verdiği ve üzerinde titrediği hususlardan biri de, kardeşler arasındaki uhuvvet ve tesanüdün muhafaza edilmesidir.

Bunun için müstakil bir “İhlâs ve Uhuvvet Risalesi” telif etmiş, bu risalenin de en az on beş günde bir okunmasını şiddetle tavsiye etmiştir. Cemaatin ruhu, mayası, lezzeti ve tadı, tesanüd sırrındadır. Tesanüd, yani kardeşler arasındaki dayanışma, kalb ve gönül birliği ne kadar kuvvetli olursa, cemaatin yapısı o kadar sağlam, hizmetleri o kadar mükemmel olur.

Tesanüdü bozan sebeblerin başında ise, birbirini tenkid etmek, kardeşine suizanla bakmak, bir takım söz ve davranışları sû-i tevil ederek kardeşi hakkında hüküm vermek gelir. Kardeşine itimad etmemek, zan ve şüphe ile hareket ederek muhabbet yerine husûmeti ikame etmektir. Zira muhabbet gözünü kapatan, kardeşine adavet gözü ile bakmaya mecbur olur. Adavet gözü ile bakan bir kimse ise, kardeşinde gördüğü sinek kanadı kadar bir kusur ile, onun dağ gibi iyiliklerini, meziyetlerini ve faziletlerini görmez. Ondan sonra da melek gibi kardeşini şeytan gibi görür, husûmet ve adavetle muamele eder.

“Nasıl ki bir sinek kanadı göz üstüne bırakılsa bir dağı setreder, göstermez, öyle de insan garaz damarı ile sinek kanadı kadar bir seyyie ile dağ gibi hasenatı örter, unutur, mü’min kardeşine adavet eder. İnsanların hayat-ı içtimaîyesinde bir fesat âleti olur.” (13. Lem’a, 13. İşaret) Maalesef, fesat âletleri ile tesanüd ve uhuvvet damarları kesiliyor, içtimaî hayata suikastler yapılıyor.

Cenâb-ı Hak haşirden sonra mizan-ı ekberinde insanın günah ve sevaplarını tartar, terazinin hangi kefesi kıl kadar ağır gelse, ona göre hüküm verir. Dilerse, günah kefesi daha ağır basan bir kulunu da affederek Cennetine yollayabilir! Bize ne oluyor ki, bir kardeşimizin çakıl taşı kadar ağırlığı olmayan bir kusuruna dikkat kesiliyor da, dağ cesametindeki bir iyiliğini görmezden geliyoruz? Kardeşimizde gördüğümüz küçük bir kusuru mikroskop altında büyüterek onunla bütün iyilik ve güzelliklerini setredip, o kardeşimizi mahkûm ediyoruz? Nefse ve şeytana yaranmak için böyle azim bir cinayeti göze alabiliyoruz. Üstâd Hazretleri böyleleri için “şeytanın bu desiselerini dinleyen insafsızlar” diyor. Allah böyle insafsızlara insaf versin diyoruz.

Biz medeni bir cemaatiz. Medeni cemaate mensup olanlar, hayatını cemaatten alır. Öyleyse, hayatımızı zehirleyen adavet ve gıybet gibi bir ameli, vicdanlar nasıl kabul eder? “İnsaniyetinize ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı diş ile parçalamayı yapıyorsunuz?” Evet, Uhuvvet Risalesinde Üstâd Hazretleri Hucûrat Sûresi’nin tefsirini yaparken, aynen bu cümleyi kullanıyor. Bir kardeşimizi gıybet yaparken, hakkında suizanda bulunurken, bu cümleyi hatırlasak, acaba o sözler boğazımıza düğümlenmez mi?

En önemli kusurlarımızdan birisi de, elimize bir büyüteç alıp başkalarının kusurunu ararken, kendimizin hiç kusuru olmadığını düşünmektir. Her zaman ve her yerde kendi nefsimizi temize çıkarmaya çalışmaktır. Halbuki, Cenâb-ı Hakk’ın bir Peygamberi olan ve ismet sıfatı ile muttasıf bulunan Yusuf Aleyhisselâm, nefsine itimad etmiyor, nefsini temize çıkarmaya çalışmıyor. “Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder. Doğrusu Rabbim Gafur’dur, Rahim’dir.” (Yusuf Sûresi: 53)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*