Sınır konulmayan üç duygudaki sabır ve adalet

Sırat-ı müstakim mütalâaları-2

Üç sabır; taate sabır, masiyete sabır, musîbete sabırdır. Bu üç sabrın tatbikinde de adaletli olmalı, yani istikameti istikrarla muhafaza etmeli. Sabredilecek yerde sabırsızlık tefrit, sabredilmeyecek yerde sabır ise ifrattır. Vasatı ise sabredilmesi gereken yerde sabırdır. Bu, sabır duygusunun hakkını vererek adaletle kullanmaktır.

İlâhî emirlerin tatbikinde sabırla devam eden hayat, nehyedilen günahlardan sabırla devam eden hayat, imtihana vesile olan musîbetlere sabır içerisinde devam eden hayat, ifrat-tefrit hatalarından uzak, vasattan ayrılmayan ısrar ve sabır, âyet ve hadisde medhedilir.
Bu üç sabrın kademelerinde istikametli olmak için fıtratımızdaki üç kuvvetin tesbitini okumaya devam ediyoruz, Bediüzzaman’dan:
“Tagayyür, inkılâp ve felâketlere maruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin, birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye; ikincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye; üçüncüsü, nef’ ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir.”
Evet; akıl, gadap (öfke) ve şehvet… Bu duygu ve kuvvetlere hassasiyetleri noktasından bakacak olursak, menfaatimize uygun olan insanî-hayvanî arzularımızın tatmini için münasip olanları almakda şehvetimizi; zararlı olanlarını def’etmede ise öfkemizi, gazabımızı; faydalı-faydasızı, iyi-kötüyü temyizde ve seçmede ise aklımızı kullanırız.
Bu duyguların sadece ruhun bedende yaşayabilmesi için verildiğini, esas olanın ruh olduğu bu vesile ile bir daha anlaşılıyor. “Ruh, bedende olmadığı durumda bu duygulara ihtiyaç hissedecek mi?” suâli, tefekkür ve taharriye dâvet eder. Ruh ve vücudun münasebetleri ve bahsedilen duygular ile buradaki muvâzene, istikrar, istikamet farklı bir tahkik ve tedkik mevzuudur.
İşte bu üç kuvvenin sınırları konusunda Bediüzzaman’ın şu ifadeleri dikkat çekicidir: “Lâkin, insandaki bu kuvvetlere şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin herbirisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar.”1
Fıtrî olarak “şehvet-gadap-akıl kuvveleri” sınırsızdır. Hikmet-i İlâhî muktezası olarak akla, şehvete ve gadaba diğer duyularımızdaki gibi sınırlar konulmamış. İşitme organımıza sınırlı frekanslar arasındaki sesleri duyması gibi bir sınır konulmamış bu kuvvelerimize. İnsanlık tarihi aklın, şehvetin ve öfkenin sınırsızlığı ile doludur. Sınır tanımayan bu duygular, istikamette sarf olunmazsa, dünya hayatı boyunca tatmin edilememesi ile sıkıntılar, huzursuzluklar yaşanmaktadır.
“Şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de,” ifadesindeki “şeriatça” kelimesinden maksad İslâm dinidir.
Şeriatça bir had tayin edilmesi, beşerin terbiye imtihanı içindir. Tayin edilen haddin takibinden maksat, ifrat ve tefrite düşülmemesidir. Evet bu üç duygunun terbiyesi için elbette Şeriatta sınır konulmuş ve hatta bu sınırların izahını anlamaya çalışıyoruz, Bediüzzaman’ın dilinden.
Haftaya inşâallah bu üç duyguyu anlamaya çalışalım.
Not: Geçen hafta vefat eden salihât-ı nisvândan kayınvalidem için taziye dileyen kardeşlerime teşekkür eder, merhumeye duâlarını rica ederim.

Dipnot:

1- İşârâtü’l-İ’câz, s. 45.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*