Sistem ve değişim

Image
Sisteme ve sistemleşmeye sonuna kadar “evet” ama, bu sistemler “sis”ten uzak olmalı. Sisli ve bulanık olmamalı. Şeffaf, açık ve net olmalı. Kapalı kapılar arkasında hazırlanıp halka sunulmadan, bütün ayrıntılarıyla muhataplar bilgilendirilmeli, aydınlatılmalı..

Denilebilir ki; anayasalar, beşerî sistemlerin en üst düzeydeki versiyonudur. En sağlam temel, eski deyimle “üssül’esas” olmalıdır.

Anayasalardaki arızalar, bütün toplumu rahatsız eder, huzursuz eder. Bir kısmı, hatta çoğunluğu mevcut anayasadan memnun kalsa bile, memnun olmayan azınlığın huzursuzluğu, onları da huzursuz eder. Mevcut anayasalarda değişiklik yapılırken, en çok bu hususa dikkat gerekir. Ferdin hukuku mutlaka nazara alınmalıdır.

Diyorlar ki, 12 Eylül ürünü bir anayasayı değiştirmeye “ilk adım” iddiasıyla yapılan 12 Eylül referandumu, bazı hususlarda geriye doğru adımlar bile attırabilirmiş!

Diyorlar ve yazıyorlar ki, Adalet Bakanlığı, HSYK seçimlerinde kendi bürokratlarının da içinde olduğu listeyi seçtirebilmek için iki bin kişiyle saha çalışması yaptı, baskı kurdu, bazı adayları çekilmeleri için tehdit etti, vesaire..

Bir de Avrupa Parlamentosu Başkanı Jery Buzek’in sözleri hâlâ hafızalarda olmalı. Diyordu ki, “Anayasalar parti politikalarının önüne geçmeli ve sadece çoğunluğun kararını yansıtmamalı.

İnşaallah, “millî irade” ve “ileri demokrasi” diye diye bazı hususlarda daha da geriye götürülmüş olmayız..

***

Demokrasimiz hâlâ “demokratik” olamamışsa, cumhuriyetimiz hâlâ cumhura mal olamamışsa, demokratik parlamenter sistemin partileri, kendi içlerinde hâlâ demokrat olamamışlarsa, başlarındaki liderlerin iki dudağı arasında sıkışıp kalıyorlarsa… Acaba bunun kabahati nerede ve kimde aranmalı? Beşerî sistemlerin en iyisi olarak algılanan demokraside mi, yoksa demokrasiyi kendi siyasî çıkarları doğrultusunda eğip büken zihniyetlerde mi?

Köklü partiler, geleneksel yapılarını ve köklerini koruma derdine düştüler. MHP ve CHP gibi gelenekçi partiler, neredeyse köklerinden sökülüp atılacakmışcasına değişim tehdidiyle karşı karşıyadırlar. Demokrat Parti’nin ne âlemde olduğunu doğrusu kestiremiyorum. AKP’nin zaten “kök” derdi yok. O sanki “kök”ten değil de “gök”ten medet alıyor. Akibetinin ne olacağını da Allah biliyor. Şimdi bir de HAS Parti kuruldu. Numan Kurtulmuş has etti. Karadenizli kardeşlerimiz, “oh oldu” mânâsında “has oldi” derler. Bakalım bunun “has”lığı, ötekinin “ak”lığı kadar mı olacak?

***

Yeryüzünde hiçbir millet, hiçbir ülke yoktur ki, sistemlerdeki arızaların ve boşlukların sancısını çekmiş olmasın. Ki bu hal, ülkemizde had safhadadır. Zira resmî ideolojinin nefesini ensesinde hissetmeyen hiçbir kurum ve kuruluş yoktur. Resmî ideolojiyi kabul etmeyip, ama red de etmeyen (ona karşı başkaldırmayan) görüşler ve yaklaşımlar muvacehesinde, tezgâhlarını bu ideolojinin en uzağında kuranlar bile, bu ideolojinin baskısından direkt olmasa da endirekt nasiplerini alıyorlar.

Sistemlerin sisli hayhuyu arasında sivil toplum kuruluşları ve cemaatler de bu keşmekeşten paylarına düşeni alıyorlar. İslâmı sulandırma, zihinleri bulandırma çabaları ahtapot gibi her tarafa kol atıyor, her alana dil uzatıyor. Amerikan merkezli “Ilımlı İslâm” atraksiyonları en merkezden en muhite kadar yayılıyor.

***

Hizmet planını ve sistemini sağlam temeller üzerine oturtan Yeni Asya’mız, değişim taleplerini en makul ve en olgunca karşılayabiliyor. Ayar lâzım olduğu zaman ağyara bakmıyor. Teceddüt ve tecdit adına “yeni icad”lara ihtiyaç duymuyor. Meşveret ve şûrâ zeminlerinde Müceddidin beyanları ışığında yeni çözümler üretiyor. Işıktan medet alıyor, ışığa gölge düşürmüyor.

Bu ifadeler, son temsilciler toplantımızın tavrından, üslûbundan, muhtevasından ve neticesinden idrakime yansıyan fenomenlerdir.

İhlâs Risâlelerindeki şu nefis yorum, meselemizi izaha yetiyor:

“Hakikî, samimî bir ittifakta her bir fert, sâir kardeşlerinin gözüyle de bakabilir ve kulaklarıyla da işitebilir. Güyâ on müttehit adamın her biri yirmi gözle bakıyor, on akılla düşünüyor, yirmi kulakla işitiyor, yirmi elle çalışıyor bir tarzda mânevî kıymeti ve kuvvetleri vardır.”

Ve.. Üstadın kabulü, elbetteki bizim de kabulümüzdür:

“Kahraman Tahirî ve Hâfız Mustafa’nın yaptıkları hizmet çok güzeldir. Onların tedbirleri isabetlidir, haktır. Nur fabrikasının divanında verdiğiniz kararlar, ne olursa kabulümüzdür.” (Kastamonu L.)

Image

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*