Siyaset pandemisi

Kovid19 pandemisi nasıl Çin’in Wuhan şehrinden çıkıp dünyayı tesiri altına aldıysa, siyaset pandemisi de hem dünyayı, hem de memleketi nefessiz bırakıp entübe etti neredeyse.

Hz. Bediüzzaman 1919’da; “Evet İstanbul siyaseti, İspanyol gribi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır.” 1 dediği gibi, 20. Asır’dan günümüze artarak devam edegelen bu salgın, mâşeri vicdanları da felc etti.

Şeair-i İslâm’a ve Hilâfete sevdalı Osmanlı ahfâdları, İttihad ve Terakki’den, belki Tanzimat Fermanı’ndan bu yana değerlerinden vazgeçmeye, Batıdan gelen rüzgârlara ve siyaset cereyanlarına kapılarak yavaş yavaş kimliğini de kaybetmeye başladı.

Dünyevîleşmenin getirdiği bu kimlik bunalımı; dinin dünyadan kaldırılmasına seyirci olma, mukeddesatın çiğnenmesine ve çarşafa el atılmasına göz yumma, ezanın bir şarkıya dönüşmesine kulağını kapatma gibi 1350 senelik kazanımlar, Deccallere tarafgirliğe feda edildi. Öyle ki, itiraz edenlerin göz önünde bertaraf edilmesi, idam, sürgün, zindanlarda çürütülmeye terk edilmesi gibi zulümlere “aman neme lâzım, zarar görürüm” deyip sessizlik veya taraf olunması menfî siyasetin ne denli bulaşıcı bir hastalık olduğunu gösterdi bize. Cumhuriyetle beraber bu irtifa kaybı Kurtuluş Savaşı, Misak-i Millî, Kuva-yı Milliye gibi millî duygular arasında sükût derecesinde sıfıra indi. Bereket versin ki bu sıfır ve dibe vurma Bediüzzaman’la yükselişin başlangıcı olunca, nifak komiteleri siyaseten birliği bozamadı ve bir dönem (80’lere kadar) muhafaza olunduysa da, siyaset cazibesinden, sağcılar ve içtimaî reçeteleri anlamayan bir kısım Nurcular, bu süreçte pandemiye yakalandılar.

12 Eylül’e kadar fitnelere karşı (ufak tefek sapmalara rağmen) yek vücud olan sağ cenah, 12 Eylül’le birlikte, (hakikatı bildikleri halde) kara propagandaya kapılıp anarşi, terör ve kuyrukların faturasını Demokratlara yüklenilmesini bir güzel hazmettiler. Org. Bedreddin Demirel’in “Anarşiye göz yumduk, ta ki ihtilâl olgunlaşsın diye bir yıl bekledik” demesine rağmen, bir kısım Nurcular da cuntacıların dilini kullanmaya başladılar. Hattâ daha ileri gidip; 27 Mayıs, 12 Mart’ı yaşadıkları ve darbelerin Risale-i Nur’da yeri olmadığını bildikleri halde, “12 Eylül, Niğbolu’dan, Mohaç’tan üstün” deme garabetine de imza attılar. Daha önce merhum “Hafız Ali Ağabeyin talebesi, Nurlu Demirel” dedikleri ve senelerce destekledikleri, hattâ arkadaşları arasından milletvekili ve senatör verdikleri halde, Süleyman Demirel ve diğer siyasilere getirilen yasakları da müdafaa ettiler. Bu eksen kayması, yandaş medya pazarlamasına kanmakla orantılı. Kurnaz siyasetçiler, vatandaşın bu safdil damarını tepe tepe kullandılar.

ÂLÎCENABANE AFFETMEK

Hz. Bediüzzaman tâ o zaman, “Bu asırdaki ehl-i İslâm’ın fevkalâde safderûnluğu ve dehşetli cânileri de âlîcenabane afvetmesi ve bir tek haseneyi ve binler seyyiatı işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibadı mahveden adamdan bir tek haseneyi görse, ona taraftar çıkmasıdır” 2 diyerek ikaz etmiş.

Belki vatandaşın bu algılara kurban gitmesi bir derece mazur görülebilir. Fakat müdakkik! Nur Talebelerinin aldanmalarını anlamak mümkün değil. 80’den sonra (ki kısmen geçmişte de vardı) dindar! kimlikli siyasetçileri Demokratlara tercih ettiler. Bu sebepledir ki, Nurcu kimliğine rağmen onca tahribata sebep olan ANAP’lı Özal’a ve RP’li Erbakan’a oy verip, kara propagandalara alet oldular.

80’li, 90’lı seneleri baskı yüzünden Demokrat olmayan liderlere yanaşmaları konjoktürel olarak kabul edilse bile, milenyumla beraber siyasal İslâm’a taraftar, hattâ vazgeçilmez olduklarını ve algılara kurban gitmelerini anlamak mümkün değil.

Haydi 2011’e kadar (sonradan geri alınan) icraatlar yüzünden kandırılmayı hoş görelim. Peki ya, o günden sonra memleketi dilim dilim parçalara ayıran, ayrıştırıcı dil kullanan, oy vermeyen herkesi hain ilân eden, zanlıyı müdafaa eden avukatları zindana atan, yanlış icraatları gösteren medyayı susturan, kayyım atayarak batıran, kapısına kilit vurdurulan, yazarlarını hapse attıran, biat baskısını arttırarak yazılması gereken çok şeyi yüreklere hapsettiren, basına sansür ve yasaklar ülkesi hâline getirenleri hâlâ, “Bunlar giderse din elden gider” dezenfarmasyonu ile duâ etmek, nasıl bir pandemiye bulaştığımızın resmidir.

Pandemilerden kurtulmak duâsıyla..

Dipnotlar:

1. Sünûhat.  2. Kastamonu Lâhikası.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*