Siyasetçiler, asrın tabibine kulak verin!

Risale-i Nur Enstitüsü, bu sene, 8. Risale-i Nur Kongresi’nin konusunu “İnsanlık ve Dünya Barışı için Said Nursî’nin Milliyet Anlayışı” olarak belirledi ve gerçekleştirdi.

Dünyayı sarsan, zulmün, adaletsizliğin, sömürünün temeli olan asabiyet, ırk üstünlüğü taslama, milliyetçilik meselesini 70 ilim adamıyla masaya yatırdı. Bediüzzaman’ın sunduğu Kur’ânî ve Nebevî tedavi yollarını kamuoyuyla paylaştı.

Bediüzzaman, dünya huzur ve barışını temin edecek Kur’ân, Sünnet-i Seniyye’ye dayalı Asr-ı Saadet sosyal hayat modelini, milliyet anlayışını günümüze taşımış, modern çağın insanının anlayacağı tarzda, ‘Medresetüzzehra Projesi’yle de sunmuştur. Ve 1907’lerde hayata geçirmek ve İslâm âleminin gündemine sokmak için II. Abdülhamid’e sunmuştu. Üç ana hedefi vardı:

* Tevhid-i tedrisat (din ilimleri ile fen ilimlerini mezcetmek / kaynaştırmak). Çağın insanını ifsat edici seküler medeniyete karşı iman esaslarını, İslâm şartlarını, Kur’ân ahlâkını ihya.

* Irkçılığı def ederek; var olan, ancak iç ve dış mihraklarca zedelenen Türk-Kürt kardeşliğini tesis etmek.

* İttihad-ı İslâmı temin etmek.

Eğer II. Abdülhamid, İttihad ve Terakki hükümeti Bediüzzaman’ı dinleseydi; eğer Sultan Reşad, sonraları Cumhuriyet’in kurucu kadroları bu projeyi kabul edip hayata geçirseydi, bugün belki de ne anayasa problemimiz, ne PKK terörü, ne de eğitim sorunlarımız olacaktı. Ve ne de, resmî ideolojinin uyguladığı “Atatürk milliyetçiliği”, milletimizi 90 yıldır tefrikaya, parçalanmaya, zulme, adaletsizliğe, haksızlığa, ezmeye, sömürüye sürükleyecekti.

Bediüzzaman milliyetin mahiyetini ortaya koymuş, menfî milliyetin tahribatlarını önlemenin yollarını göstermiştir. Bugün yapmamız gereken onun fikirlerini hayata geçirmektir. İster PKK terörü, ister resmî ideoloji terörü, ister cehalet ve sâir sorunlarımız olsun, siyasî şovlarla, başkalarının, özellikle “küresel güçlerin” dayattığı projelerle meselelerimizi halledemeyiz. Gerçek teşhis ve tedavi konmazsa, başka bir isim ve surette yine karşımıza çıkar.

Hastalığı ancak doktor teşhis ve tedavi edebilir. Çağın sosyal yaralarının tedavisi, ‘çağın tabibi’ olan Bediüzzaman’dadır. 100 yıllık tecrübeler de göstermektedir ki, gerek ülkemiz, gerek İslâm âlemi, gerekse insanlık âlemi, Bediüzzaman’ın sunduğu bu reçetelere, sosyal barışı temin edecek formüllere muhtaçtır.

Nur Talebeleri ve özellikle Yeni Asya ekolü, yıllardan beri ve son Kongre’de de o fomülleri kamuoyuna bir kere daha yüksek sesle duyurmuştur. Yani, vazifesini yapmıştır ve yapmaya devam ediyor. Şimdi sıra, hastaların, hasta yakınlarının ve refakatçilerin bu reçeteleri uygulamasıdır. Doktor dinlenmez, yazdığı reçete uygulanmaz ve başkalarının batıl formüllerine kulak verilirse, hastalık devam eder. Mesele bu kadar açıktır; kendimizi aldatmayalım!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*