Siyasetin ıslâhı…

Bediüzzaman, siyasetin millet nezdinde itibar kazanması için öncelikle milletin inanç ve mânevî değerlerine saygılı olması gereğini bildirir.

Tek parti devrinde “dinden tecrid” politikalarıyla devleti lâdini (din dışı) esaslar üzerine oturtmaya uğraşan Halk Partisi’nin ve diğer bütün siyasî partilerin siyaseten iflâhının dinle ve milletin değerleriyle barışmak olduğunu daha baştan belirtir.

 

Bunun içindir ki uzun yıllar Halk Partisi’nde parti müfettişliğinden genel başkanvekilliğine kadar önemli görevler yapmış, çeşitli idarî kadamelerde ve muhtelif bakanlıklarda bulunmuş, 1920’de İstanbul’da Osmanlı Meclis-i Mebusanına seçilmiş Cumhuriyet dönemi siyaset ve devlet adamlarından zamanın Halk Partisi Kâtib-i Umûmumisi (Genel Sekreteri) Hilmi Uran’a 1947 sonlarına doğru “Eski Dahiliye Vekili, Şimdi Parti Kâtib-i Umûmisi Hilmi Bey” hitabıyla yazdığı mektupta, bu hususu açıkça bildirir. (Emirdağ Lâhikası-190-191) Bin seneden beri İslâm âlemini bayraktarlığı ve kahramanlığı ile memnun edip birliğini temin ettiğini eden bu milletin şanlı tarihinde olduğu yine kahramancasına Kur’ân’a ve hakikatlerine sahip çıkmasının önemini izâh eder. Halk Partisini, “din zararına olan medeniyetin propagandası”ndan sakındırır.

İslâm dünyasındaki sömürgeci zâlim güçlerin sömürgeleri kendilerine bağlamak için “merkez-i İslâmiye” dediği bu ülke ile Müslüman ülkelerin arasını bozma ve birbirine düşman etme plânını güttüğünü nazara verir. Bu tuzağa karşı dikkate dâvet eder.

DİNLE VE MİLLETLE BARIŞMA…

Bunun içindir ki açık açık rejimi din ve mâneviyat bigâneliğine dayandıran tek parti dönemi siyasetin, tahripkâr fitnelerle tefrika ve zafiyet veren cereyanlara mağlup olacağını uyarır. Bu “deşetli akıbet”e karşı, “İslâmiyet hakikatiyle mezcolmuş, ittihad etmiş ve bütün mâzideki şerefini İslâmiyette bulmuş millet” anlayışının ancak dayanabileceğini önerir.

Bozuk Batı medeniyeti yerine, “bu milletin hâmiyetperverleri ve milliyetperverleri” olarak “herşeyden evvel bu mümteziç (kaynaşmış)-müttehid (birleşmiş) milliyetin can damarı hükmünde olan” Kur’ân terbiyesinin tercih edilmesinin lüzûmunu beyân eder…

Bu sebeple, “şimdiye kadar umumî harp ve sâir inkılâpların icbarıyla (zoruyla) yapılan “inkılâp kusurları”nı üç dört adama verip bundan böyle sahip çıkılmamasını, özellikle dinî değerler hakkındaki tahribatların tâmire çalışılmasını tavsiye eder. Bunun istikbâlde kendileri için çok büyük bir şeref ve âhirette büyük kusuratlarınıza kefaret olacağını kaydeder.

Böylece “vatan ve millet hakkında menfaatli hizmet ederek milliyetperver, hâmiyetperver nâmına müstehak olursunuz” istikametini verir. Halk Partisi’ni, çeyrek asrı aşkın sürdürdüğü “medeniyet hesabına mukaddesatı çiğneyen usûlleri muhâfaza ve üç-dört şahsın inkılâp nâmında yaptıkları icraatı esas tutma” bu yanlışlardan vazgeçip dinle ve milletle barışmaya çağırır. Aksi halde İslâm âleminin muhabbet ve kardeşliği yerine dehşetli nefretine muhatap olunacağını milletin parçalanma ve dinsizlik cereyanlarının istilâsına mâruz kalma tehlikesiyle kalacağını ikaz eder. “Milletin yüzde doksanının bin seneden beri ruh ve kalple bağlandığı İslâmiyetin inanç ve kültür değerleri”ne muhalefetini sürdürmesi halinde, Halk Partisi’nin halk nezdinde sürekli muhalefette kalacağını ve siyasette de başarılı olamayacağını haber verir.

BÜTÜN SİYASETE TAVSİYELER…

Mektubunda yirmi yıl boyunca kendisine yapılan işkenceleri ve kanun dışı muamelelerin arkasındaki maksadı deşifre eden Bediüzzaman, siyasete sürekli “Birinin hatasıyla akrabası, partidaşı, yakınları mesul olmaz” mânâsındaki âyet-i kerimenin tefsirini hatırlatır. “İnadçı ve garazkârene siyaset”tin içteki ve dıştaki zararlarını anlatır. (Emirdağ Lâhikası, 45)

Aslında bu tavsiyelerini sadece Halk Partisi’ne değil, başta Demokrat Parti’ye, Millet Parti olmak üzere bütün siyasete yapar.

Devletin ve bütün partilerin vatana ve millete hizmet için öncelikle milletin inanç ve değerlerine sahip çıkası gerektiğini, “particilik taraftarlığı” ve siyasî mülâhazalarla değerleri ayrıştırıp çatıştırmanın ve değerler üzerindeki siyasetin gerçek adalet ve kardeşliği sağlayamadığı, vatandaşların bir kısmını “ikinci sınıf” konumuna ittiği için dışlayacağını ve dışa karşı temel meselelerde ihtilâfla millet irâdesinde çatallaşmaya sebebiyet verdireceğini uyarır. “İttifaksızlıktan gelen zâfiyet ve kuvvetsizlik sebebiyle ecnebinin politikasına” kapı açacağını, “ecnebinin ehemmiyetsiz, muvakkat (geçici) yardımlarına karşı acîb siyasî rüşvetler”e mecbur edip “hâriçteki düşmanların parmak karıştırmalarına zemin hazırlanacağı” vartasını haber verir. (Tarihçe-i Hayat, 320)

İslâmiyetin bu temel esasının dinlenilmemesinin sosyal cemiyet hayatını tamamen zir-û zeber (darmadağınık) eden bir zehir olduğunu, hakikî adalet, emniyet ve âsâyişin ancak bu Kur’ânî düsturlara bağlı kalınarak temin edilebileceğini ifâde eder. (Tarihçe-i Hayat, 534-535)

Siyasetin ıslâhı ve iflâhı, Bediüzzaman’ın temel Kur’ânî tavsiyelerinde…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*