Üstad diyor ki:
“Eğer uçları ecnebî elinde olan dünya siyasetine karışmak için bir iştiham olsaydı…”
İlginç bir tespit bu.
Türk siyasetinin de yapısını göstermek açısından da çok dikkat çekici.
Peki kim bu ipleri elinde tutanlar?
Bunu da Sünühat adlı eserde şöyle tarif ediyor Üstad:
“Evet, İstanbul siyaseti, İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır. Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz.”
Bu ifadeyi günümüze uyarlarsak:
İstanbul siyaseti yerine Ankara siyasetini koyun.
Avrupa’ya da bir ABD ekleyin.
İşte bu durum tam da yaşadığımız şu yıllara denk gelir.
Üstadın o tespitleri üzerinden yüz yıldan fazla bir zaman geçmiş.
Avrupa ve ABD etkisi azalmak yerine çoğalmış.
Bu gün ekonomik krizler ve alınan borçlar ile çok daha bağımlı hale gelmişiz.
Tek başına hareket etme kabiliyetimiz de son derece sınırlı.
Rahip Brunson olayını hatırlayın:
ABD başkanı çıkıp, “ekonominizi mahvederim” diye tehdit etti.
Bizimkiler de kuzu kuzu emirlere uymak zorunda kaldı.
İşte bu nedenle;
Ülkemizde ve çevremizde olan olaylar hakkında öncelikle bu dış güçlere bakmak gerekiyor.
Onlar nasıl bir plan yapıyor?
Önce onu anlamak lazım.
Mesela Suriye meselesi.
Bakıyorsunuz bir anda mesele çözüldü.
Esad gitti, rejim bitti.
Esad gitti ne oldu?
İsrail güney Suriye’ye tamamen yerleşti.
Peki bu işten kim kazançlı çıktı?
Cevap açık fazla söze hacet yok.
Mesela şu son günlerin açılım meselesi.
Yılların düşmanları bir anda kardeş oldular.
Sonra kol kola nevruz ateşinin üzerinden atladılar.
Bütün bunları bizimkiler kendi başına mı yapıyor zannediyorsunuz?
Olumlu cevap vermek çok zor…
Mesela şu Ekrem İmamoğlu meselesi.
Bir anda gözaltına alıp tutukladılar.
Dış güçler yol vermese bizimkiler bu kadar büyük bir olaya teşebbüs edemezlerdi.
Peki dış güçlerin planı ne?
Şu anda net bir plan gözükmüyor.
Ancak gözüken net bir şey var ki, o da her şartta milletin kaybettiğidir.
İşte bakınız şu son bir ayda 30-40 milyar dolar uçtu gitti.
Millet biraz daha fakirleşti.
Ekonomik kriz daha da derinleşti.
Peki bunları mevcut iktidar görmüyor mu?
Kalkıştıkları işin böyle kötü bir tabloyu netice vereceğini tahmin etmiyorlar mı?
Bu sorulara nasıl cevap verilir bilemiyoruz.
İktidarı elinde tutanların bir cevabı vardır muhakkak.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de kaset olayı patladı son günlerde.
Kaset ve rüşvet işini ifşa edenin infaz edilmesi…
Ve bu konuyu gündeme getiren muhalefet liderinin saldırıya uğraması olayı başka bir boyuta taşıdı.
Hani deniyordu ya “bazıları telef olacak” diye.
Görünen o ki daha da telef olacaklar var.
Ne yazık ki tüm bunlar kapalı rejimlerin karakterleri.
Rejim ne kadar kapanırsa karanlık işler o kadar çoğalıyor.
Bakalım bu işlerin sonu nereye varacak.
Allah sonumuzu hayretsin diyelim de…
Yine de ümidimizi kaybetmeyelim.
Benzer konuda makaleler:
- Mehmet Kutlular: Bir nur talebesinin siyasetteki istikameti
- Bayram Yüksel
- BM’de Humus alarmı
- Terörün çözümü Bediüzzaman’da
bu iş tam İspanyol hastalığı gibi kardeşim. bakınız yazının sonuna ister istemez giriverdik