Siyasette şahıs, misyon ve inisiyatif

Bilhassa yeni partilerin kurulmasından sonra, iktidar cenahında zaten var olan hiddet ve hırçınlık hali, gözle görülür derecede artış göstermeye başladı.
Söz konusu asabilik, ölüm tehditleri savuran münferit vak’aların ötesine geçti. RTÜK gibi umum milletin vergisiyle varlığını idame ettiren kurum ve kuruluşlarda bile, partizanca tavırlar sergilenir bir hale gelindi.

Milletin partisi olma sözleriyle zirveye çıkan iktidardaki parti, zamanla büründüğü “devletin partisi” postu ile de yetinmeyerek, adeta mutasyona uğramış gibi bir değişim ve başkalaşım vaziyetiyle, siyasî yönünü “parti devleti”ne doğru çevirmeye yöneldi.

Burada görünen lokomotif güç, CB Erdoğan’ın karizmatik lider profilidir. Yani, siyasetin genel geçerlilik arz eden ölçü ve prensipleriyle hareket etmek yerine, bugün var-yarın yok lider bazlı, şahıs merkezli muvakkat politikalar öncelikli kılınmış durumda.

Peki, bu durum ne kadar doğru ve ne derece sağlıklı?

Biraz da bu konuyu tahlil ederek, siyaset, karizmatik lider profili ve inisiyatif kullanmaya dair hususlara projeksiyon tutmaya çalışalım.

***

Teorik tanımı kısaca “idare san’atı” olan siyaset, aynı zamanda dahilde kan ve şiddet içermeyen bir güç, kuvvet ve irade kabiliyeti demektir. (Esasen, diplomasinin de son raddeye kadar vazifesi budur.)

Buna göre, yeterli irade gücüne sahip olan bir siyasî iktidar, inisiyatifi elinde bulunduruyor demektir. Elinde tuttuğu inisiyatifi yerinde ve zamanında kullanabilen bir siyasî iktidar, maksadına ulaşma ve büyük başarılara damgasını vurma şansına sahip olabilir.

Bu sebeple, güçlü iken inisiyatif kullanamayan bir iktidarın, zayıfladıkça o inisiyatifi kullanmaya yönelmesi, esasen onun bu “idare san’atı”nı hakkıyla bilemediği ve beceremediğini ortaya koyar.

Meselâ, mevcut iktidarın büyük ölçüde kaybetmiş olduğu bir “Ayasofya imtihanı” var. Gücünün zirvesinde iken savsakladığı Ayasofya dâvâsını, bundan sonra dillendirse, yahut gündeme taşısa bile, daha ona itibar edilmez. Zira, bundan sonraki bütün teşebbüsleri, Ayasofya için değil, sırf kendini kurtarmak için olacak.

Şu nokta gayet açıktır: Artık ye’se düşülmüş, yahut zaman ve şartlar itibariyle iyice sıkışmış bir halde iken yapılacak radikal hamle veya atraksiyonların müsbet neticeler verdiği neredeyse hiç vâki değil.

Zira, asıl mesele, yerinde ve zamanında inisiyatifi kullanabilme meselesidir.

1930’dan beri ibadete kapatılmış durumdaki Ayasofya meselesi, müsbet ve hayırlı bir netice alınıncaya kadar da daimî sûrette gündemimizde olacak.

Zira, kudsî fetih ve mukaddes müjdeyi de temsil eden bir yadigâr olarak Ayasofya, umum millet ve hatta ümmet için bir izzet ve haysiyet meselesidir.

Dindar görünümlü iktidar sahipleri, elinde inisiyatif var iken, bu meselede başarılı bazı hamleler yapabilirdi; ancak, yapmadı, yahut yapma cihetine gitmedi. Belki de nasip meselesi…

***

Bütün bu olup bitenler gösteriyor ki, siyasette de asıl mühim olan şey, kabiliyetli kadroların omuzları üzerinde taşınan inanç, fikir ve dâvâdır; elbette lâzım olan lider ve şahıs faktörü ise, ikinci plânda gelir.

Her ne kadar, şahıs ve lider faktörünün ziyadesiyle önemsendiği bir devirde yaşıyor olsak da, doğru ve sağlıklı sıralama budur ve böyle olmalıdır.

İster şahsın kendisi kabiliyetli, kapasiteli olsun, isterse sırf çevresi tarafından parlatılıp büyük gösterilsin, gruplar, cemaatler ve hatta siyasî partiler, genelde liderleriyle anılır hâle gelmişlerdir.

Bu durumun muvakkat bir getirisi ve avantajı vardır. Kitleler bir anda heyecana gelip coşar. Reytingler bir anda yükselir, tavan yapar. Kitlesel oylar, bir yükselir, bir yükselir ki, adeta gözleri kamaştırır.

Ne var ki, bu zamanda şahsa bağlılığın, yani şahıs merkezli yapılanmaların kendine has bir takım ciddî riskleri, tehlikeleri ve büyük handikapları vardır.

Meselâ, ancak 30–40 yılda elde edilebilen bir karizma, bir bakıyorsunuz âniden yıkılmış, yerlebir olmuştur.

Doğru ya da yanlış, herhangi bir söylentiyle veya bir komplo, bir iftira, veyahut bir kaset darbesiyle, karizma dediğiniz yarım asırlık prestij kırılmış, düşmüş, yerlerde sürünür hâle gelmiştir. Böylelikle, yılların emeği büyük çapta zayi edilmiş, boşa çıkarılmış oluyor.

Onun için, siyasî misyon ve istikametli rota öncelikli tutulmalı, lider ve kadrolar peşi sıra gelmesi. Aksi halde, şoke edici riskler ve travmatik gelişmeler kaçınılmaz olur.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*