Siyasî polemikler ve Said Nursî

Çok partili demokrasiye geçildikten sonra liderler arasında cereyan eden siyasî polemiklerde zaman zaman Said Nursî’nin adının da geçtiği, tarihî bir vakıa.
   
Bu “geleneği” başlatan isim, millî şef İsmet İnönü. 1950 seçimlerinde DP’nin iktidar olmasıyla birlikte Başbakan Menderes’e “irticayı himaye” suçlaması yönelten İnönü, bu bağlamda Bediüzzaman’ı da sıkça gündeme getirdi.

Özellikle ülkenin adım adım 27 Mayıs ihtilâline doğru gittiği süreçte, Said Nursî’nin, vefatına çok az bir zaman kala yaptığı gezileri diline dolayan İnönü, bunları yine Menderes’e yüklenme sebebi ve gerekçesi olarak kullandı.

1960 sonrasında da benzer ithamları, AP lideri Demirel’e yöneltti İnönü. Bunların en çok bilineni ve iz bırakanı, 1965 seçimleri öncesinde seçim meydanlarında Demirel için “Said Nursî’nin halifesi mi olacak?” diye sormasıydı.

O zaman bu sözü “zırva” diye geçiştiren Demirel, yıllar sonra Köprü’ye yaptığı değerlendirmede, “İnönü’nün niyeti beni bir taraftan entelektüelin gözünden düşürmek, diğer taraftan bazı kötülemelere zorlayıp halk nezdinde yıpratarak köşeye sıkıştırmaktı” demişti.

Sessiz kalsa elitler “Demek ki Demirel gerçekten Said Nursî taraftarı ve irticanın hamisi” diyecek; yalanlasa halkın güveni sarsılacak…

Bugüne geldiğimizde, yerel seçim sürecinde yapılan meydan konuşmalarında yine farklı vesilelerle Said Nursî’nin adı telaffuz ediliyor.

Meselâ BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, iktidarı eleştirirken, “Bediüzzaman’ın ayakkabı kutuları, çelik kasaları yoktu; bir hırkası vardı. Halk açlık ve işsizlikten inlerken, siz lüks havuzlu villalarınızda ‘Bediüzzaman’ı temsil ediyorum’ diyemezsiniz” ifadelerini kullanıyor.

Gerçi bildiğimiz kadarıyla iktidarın “Bediüzzaman’ı temsil” gibi bir iddiası ve söylemi yok.

Ama Başbakan Afyon’daki konuşmasında, Said Nursî’nin 1948-49’da Afyon zindanlarında çektiği eziyet ve zulümleri; Gençlik Rehberi isimli eserine, 1947 tarihli ve dönemin Cumhurbaşkanı İnönü’nün de imzasını taşıyan Bakanlar Kurulu kararıyla konulan yasağı gündeme getirerek, CHP’ye o noktadan yükleniyor.

Ama işi orada bırakmayıp, Said Nursî üzerinden, son dönemde bir numaralı tehdit olarak ilan ettiği “paralel yapı”ya bir geçiş yapıyor:

“CHP ile Said Nursî’nin izinden gittiğini söyleyen paralel örgüt yan yana, kol kola beraber yürüyor. Said Nursî’nin kemikleri sızlıyor…”

İşin buraya vardırılması rahatsız edici. Said Nursî ile, varlığı iddia edilen paralel yapıyı—güya Bediüzzaman’ı ondan ayrı tutup tenzih eden bir üslûp ve söylemle dahi olsa—birlikte zikretmenin izahı ve mantığı ne? Ne ilgisi var?

Onun adını bu kavgalara karıştırmayın.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*