Siyasî tabulardan arındırılmış bir Avrupa

Bu bir temenni veya duâdan mı ibaret olacak? Zaman bunu da gösterecek. “Tabularda tükenmek” musibeti yalnızca geri kalmış toplumların meselesi değilmiş. Avrupa’daki garip suçlamalar, korkutmalar ve bilhassa Berlusconi’nin sebep olduğu son tartışma, Avrupa’nın da tabularını ortaya koyuyor.

Dönem başkanlığını üstlenen Berlusconi karanlık iş veya ilişkilerini tenkid eden AB parlamenterlerine karşı bir tabu çıkardı. Bilirsiniz Drakula filmlerindeki müsbet kahramanlar, şer temsilcisine karşı bazan haçı gösterirler, bazan da Drakula’yı güneşle karşı karşıya bırakırlar. Haç ve ışığa karşı üstün güçlerini kaybeden yaratık mağlup olur… Bu tartışmada olaya tersinden bakmak gerekiyor. Yapılan suçlamalara karşı Berlusconi “Nazi” tabusunun arkasına sığınmış. Ülkesindeki yargılanmalardan kurtulmak için “kişiye özel” kanun çıkartan medya imparatoru, elindeki gazete, TV ve diğer kuruluşlarla rakiplerine gözdağı vermeye devam ediyor. Bilhassa Alman parlamentere Nazi suçlamasıyla gündeme oturan İtalya başbakanının bu tutumu, AB ülkelerinin akıllarına yeni tedbirleri düşürdüğünden inşaallah hayırlara vesile olacak…

Nazi meselesinin istismarını önlemek için önümüzdeki günlerde bazı kartların açılacağı muhakkak. Nazi meselesi beraberinde “antisemitist” meselesini de gündeme taşıdı. Geçen sene başlayan Friedmann-Mölleman tartışmasında, basının yardımıyla Mölleman’ın yargısız infazı, düşünen ve dikkatle izleyenlerin gözünden kaçmadı… Ve nihayet Friedman’ın (Avrupa Yahudi Konseyi Başkanı) Liberal Demokrat Kuzey Ren eski Başkanı eşinden özür dilemesi ve tüm vazifelerinden istifa etmesi, halkın tabulara direndiğini gösterdi.

Yıllar önceki bir meselenin (1930-40 lı yıllar) hâlâ gündemde tutularak, tarihin servet, avantaj ve haksız rekabete dönüştürülmesinden tüm Avrupalıların rahatsız olduğu bir vakıa… Bir ırkın kanunla korunmasının Avrupa’da o ırka veya millete iyilik anlamına gelmediği de bir vakıa… Bu kıtadaki insanlar, tüm insanların, ırkların, devlet ve kültürlerin eşit olduğuna inanıyorlar. Bu çizginin dışındaki uygulamalara karşı duyulan tepki artık su yüzüne çıkmaya başladı. Zira gayr-ı meşru yollarla topladığı kapitalle medya ve komünikasyonu ele geçirip insanlık dışı muamelelere karışan organize olmuş güçlere karşı toplumun, yargının ve siyasetin içine düştüğü aczi Avrupalı ilim adamları, siyasetçiler ve yargı mensupları dikkatle izliyorlar.

Kapitalle ele geçirilen medyanın silâha dönüşmesinin en son örneğini 11 Eylül sonrası yaşadık. 11 Eylül çetesi arkasına aldığı medya ile Afganistan ve Irak’ta “kırk haramileri” oynarken dünyanın adeta elleri kolları bağlandı. Dünyanın yalanlarla ateşe verilmesine yardımcı olan medya patronlarına verilen ganimetlerin biri de ABD’de tekelciliğin önündeki engellerin azaltılması oldu. İşledikleri her cinayetin altına “Petroladam” imzasını atan güçlerin, kuvvetlerini söz konusu tabulardan aldığı gerçeğini artık AB ülkeleri gözardı etmiyor. Diktatörlerin ülkelerindeki hürriyetsizlikle eşdeğer “siyasî tabularla” halkların doğru haber alma imkânı kalkıyor; milletlerin mukaddes değerleri bu vasıtalarla tahrip edilirken, ellerindeki maddî imkânlar da hile ve desiselerle mafyaya kanalize ediliyor.

Avrupa’yı “Nazi” veya “antisemitist” tabularıyla korkutanlara bedel, Türk milletini de “Şeriat,” “İrtica” veya “Atatürkçülük” tabularıyla ürküterek köşeyi dönenlerin, suistimallerde bulunanların haddi hesabı yok… Her meseleyi hür zeminde, aklın çerçevesinde ve medenîce tartışabilecek insanların söz konusu “siyasî tabuların” mahiyetini ortaya sermesi gerekiyor. İran Humeyni’yi veya “İslâm devrimini” hürce tartışsaydı, bugünkü sıkıntılarla karşılaşmazdı. Dünya genelindeki bazı tabuları bahane ederek, menfaatleri uğruna coğrafyaları ateşe veren deccalistlere bir hiç uğruna yardım etmiş olmanın vebali az olmasa gerek.

Anadolu da milletin malını elindeki medya vasıtasıyla gasb eden, halkın mukaddeslerini çiğneyen zihniyetlere karşı en selâmetli ilaç hürriyetlerin tabulardan arındırılması olacaktır.

Hasis menfaati uğruna Türkiye’ye diz çökerten “dinozorcukların” üstüne muhalif basın veya yargı gitmeye kalkıştığında, kendilerini “Atatürkçülükle” müdafaa edenlere artık bu imkân verilmemeli. Tıpkı Berlusconi’ye antinazizmin bir fayda sağlamayacağı gibi. Bu dünyada inançlar, ırklar, örgüt, şahıs ve devletler pratikte de eşit olmalı değil mi? Onlar hakkındaki hükmü, insaniyet karşıtı medya ile iğfal edilmemiş, hür ve insaniyetperver vicdanlara bırakmalıyız. Bu çerçevede netice itibariyle anarşiye, teröre, kaos ve fukaralığa sebep olan “siyasî tabular”dan başta medeni Avrupanın vazgeçmesi gerekiyor. Aksi takdirde, sloganlar prensiplerin, yalanlar hakikatlerin ve tabular da dinlerin yerini işgal etmeye devam eder.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*