Siz, esas bu habere bakın! ..

Türkiye bir müddettir, dine hizmet ettiklerini söyleyen, iki dindar grubun birbiriyle -adeta- boğuşmasına sahne oluyor. Öyle veya böyle, ikisi de dine hizmet için ortaya atılan bu grupların boğuşması, cidali, çatışması, maalesef bizler tarafından hoş karşılanmıyor. Bundan en çok istifade edenler de, din düşmanları oluyor.

Tabii, millet bu haberlere ve hadiselere odaklandığından, esas bizim alâkadar olmamız gereken bazı haberlere de dikkat edilmiyor. İşte bunlardan birini geçtiğimiz günlerde bir Bursa gazetesinde görünce; irkilip, dehşete kapıldık. “DEHŞET ANKETİ” diye manşetten verilen bu haberin alt yazısında şunlar yazıyordu :” Bursa’da 10.sınıf öğrencileri arasında yapılan ‘bağımlık yapan madde kullanımı’ anketinde ortaya çıkan tablo korkuttu.” Ve haberin yine 1. sayfadaki alt sütunu da şöyle devam ediyordu: “Anketi dolduran 23 164 öğrenciden 4 599’ unun tütün (yani sigara), 3 709’ unun alkol, 634’ünün uyuşturucu madde kullandığı tespit edildi. Öğrencilerin kötü alışkanlıklara başlama yaşının, ortalama 13 olması, durumun ciddiyetini daha da artırdı.”

Gördünüz mü esas haberi? İşte, bizlerin böyle bir hadisenin karşısında titrememiz lâzım değil mi? Yukarıdaki ürkütücü tablonun muhatabı olan çocuklarımız, daha gençliğe yeni başlayan 16-17 yaş civarındalar. Eskiden; günaha, harama, yanlışa gitmek için evlerden çıkılırdı. Şimdi; günah da, haram da, yanlış da, maalesef evlerimizin başköşesinde oturuyor ve bir düğme, bir “tık” kadar çocuklarımızın burnunun dibinde duruyor. İşte biz bunlara müdahale edip, çocuklarımızın kötülüklere bulaşmasına mani olabiliyor muyuz? Buna bakalım. Eğer müdahale edemiyorsak, vay hâlimize! Ondan sonra da, o sanal âlemlerde gezinen, koşan çocuklar bataklığın en büyüğüyle muhatap oluyor. Ahlâksızlığın zirvesinde, o körpe zihinler allak-bullak oluyor ve tabii neticesinde de, ruh bozukluğu, stresler, psikolojilerinde bozulmalar meydana geliyor. İşte, işin burasında alçaklar devreye giriyor. Şeytan ve nefsin elinde oyuncak olan o çocukların; aklını, zihnini, beynini uyuşturma faaliyetleri için her türlü; fitne, fesad ve alçaklıklar için elleri-kolları sıvayıp, çocuklarımızı, gençlerimizi bataklığın içine çekip, neticede bir milleti boğmaya çalışıyorlar.

Zaten okullarımızın durumu maalesef, hiç de iç açıcı değil. Daha, nefsi teheyyüçleri yeni yeni uyanan çocukları; giyimiyle, kuşamıyla, hâl ve hareketleriyle, (görenlerin utancından yüzünü çevirir bir duruma geldiği) cemiyetin; ısırıcı, muzır, zararlı vaziyetlerini anlatmaya, tarif etmeye utanıyor insan. Daha bacak kadar ortaokul-lise kızlarının giyimleriyle, gençleri tahrik etmeleri, hep bu tuzakların birer parçası olarak karşımızda duruyor. Birkaç lise hocası ve idarecisi arkadaşıma sormuştum. “Yahu bu kızların böyle giyinmesinin bir hududu yok mu?” dediğimizde,  hududunun olduğunu, etek boylarının diz kapağı altı ve civarında olacağını, ama maalesef bunu dinlemeyip, okuldan çıktıktan sonra, hatta bazıları da okul içinde öyle pespaye vaziyetlerde bulunduklarını söylüyorlar. ama ne fayda! Dinleyen kim? tatbik eden kim? Kendine çeki-düzen veren kim?

İşte, yukarıda da dediğimiz gibi, evin içine girmiş olan şeytan kutularıyla baş başa kalan çocuklarımızın yoldan çıkması çok kolaylaşıyor. Ondan sonra da, okulda, okul dışında bacak kadar oğlan ve kızların uygunsuz bir sürü hâlleri sergileniyor. Adeta, (tabirimi bağışlayın) sevgilisi olmayan kızlarla dalga geçiliyor, alay ediliyor. Neredeyse, kendilerinde bir kompleks meydana getiriliyor. Bütün bu hâllere, polisiye tedbirler almak çare mi? Elbette değil. Geçenlerde tanıdığım bir polis müdürü ile sohbet ediyorduk. Memleketin çeşitli durumlarından bahsederken, söz okullara geldi. Bu durumları konuşurken, “vallahi, benim lise birde okuyan bir kızım var. Sıkı takip ediyorum. Sınıflarında erkek arkadaşı olmayan bir tek benim kızım. Onu da, arkadaşları çeşitli şekilde dalga geçerek, küçük düşürmeye çalışıyorlarmış ‘sınıfta bir tek senin sevgilin yok!’ diye” dedi.

Evet, bu durumlar, vaziyetler hiç hoş değil. Bunlarla, topyekûn millet olarak mücadele etmeliyiz! Bunun en güzel yolu da, “Bir tek gayem vardır: O da, mezara yaklaştığım bu zamanda, İslâm memleketi olan bu vatanda bolşevik baykuşlarının seslerini işitiyoruz. Bu ses, âlem-i İslâmın iman esaslarını zedeliyor. Halkı, bilhassa gençleri imansız yaparak kendisine bağlıyor. Ben bütün mevcudiyetimle bunlarla mücâdele ederek gençleri ve Müslümanları imana dâvet ediyorum. Bu imansız kitleye karşı mücadele ediyorum. Bu mücahedemle İnşaallah Allah huzuruna girmek istiyorum. Bütün faaliyetim budur. Beni bu gayemden alıkoyanlar da, korkarım ki bolşevikler olsun. Bu iman düşmanlarına karşı mücahede açan dindar kuvvetlerle el ele vermek, benim için mukaddes bir gayedir. Beni serbest bırakınız, el birliğiyle, komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslahına ve memleketin imanına, Allah’ın birliğine hizmet edeyim. “ diyen, Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bu asırdaki en tesirli kur’an tefsiri olan risale-i nur eserlerinin okunmasıyla olur. Allah muhafaza, yani bu asrın, dehşetli fitne asrının, imanı elde tutmanın çok zor olduğu, o imanı elde tutmanın kor ateşi elinde tutmaya benzeten Peygamber (asm) ın ihbarının doğruluğunu isbat eden asrın tehlikelerine karşı çocuklarımıza ne yapıyoruz, onlara neler veriyoruz? Birçoğumuz, dünya ve dünyaya ait hemen hemen her arzusunu yerine getirmeye çalıştığımız çocuklarımıza, bu şekilde bir dini terbiye ve eğitim vermezsek; ahirete, dine, imana ait bilgilerle yetiştirmezsek, istikbalimiz kararıp, perişan oluruz! Allah, milletimizi, memleketimizi, evladlarımızı, her türlü fitne ve fesattan muhafaza eylesin İnşâallah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*