Son yazı…

abdil-yildirimCenâb-ı Hak her insana da belli bir ömür takdir etmiş.

Her canlının hayatına bir hudud koymuş. İnsan da bu hudud dahilinde yaşar, meslek edinir, çalışır ve o hududun sonuna geldiğinde her şeyi bırakır, emaneti Sahibine teslim eder, Biz de hayatımızın belli bir bölümünde çalıştık, mesleğimizi icra ettik, mesaimizi bitirdik ve emekli olduk. Her şeyin bir başlangıcı, bir de sonu oluyor. Bu fıtrat kanunlarında işleyen bir hükümdür. Önemli olan, her işe hüsn-ü hatime ile son noktayı koyabilmektir.

Mesleğimizin yanı sıra bir de “san’at” tâbir ettiğimiz bir meşguliyetimiz daha vardı. Yazmak. Yeni Asya’nın yayın hayatına başladığı ilk yıllarda bizim de ilk şiirlerimiz Yeni Asya’da yayınlanmaya başladı. Elhamdülillah, kırk yılı aşkın bir süredir gazetem ile muhabbetimiz ve irtibatımız devam ediyor. Bu zaman zarfında ne şairler, ne yazarlar geldi geçti. Hepsinin de hatıraları, izleri kaldı. Kimisi Yeni Asya’da başladığı yazı hayatına başka mecralarda devam ederken, kimisi de istikrar ve istikamet abidesi gibi, çizgisini hiç değiştirmeden, hiçbir tarafa yalpa yapmadan, cemaatin şahs-ı mânevîsi içinde fâni olarak son yazısına son noktayı Yeni Asya’da koydu. Biz de inşallah son yazımıza son noktayı burada koymak istiyor, bunun için camiamızın duâlarını talep ediyoruz.

Yeni Asya’da ilk defa “son yazı” Mustafa Polat tarafından yazılmıştı. 23 Ağustos 1970 tarihinde “Tahlil” köşesindeki yazısını yazarken, son yazısı olduğunu bilmiyordu. Ertesi gün, yani 24 Ağustos 1970 günü Zeytinburnu sahil yolunda geçirdiği trafik kazasıyla Cenâb-ı Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, böylece son yazısı Yeni Asya arşivlerinde unutulmayacak yerini almıştı. Mustaf Polat Ağabey, yazılarına Yeni Asya’da son veren ilk bahtiyarlardan olmuştu.

Yazılarına Yeni Asya’da son noktayı koyan bahtiyarlardan birisi de, rahmetli Şaban Döğen Hoca’ydı. Şaban Döğen Hocamız da Risale-i Nur eksenli konferansları, dersleri ve Yeni Asya’daki günlük köşe yazıları ile ilmi ve sosyal muhtevalı eserleriyle yıllarca Yeni Asya’da hizmet etmiş, son yazısını Yeni Asya ile noktalamış ve son nefesini Yeni Asya Cemaatinin şahs-ı manevisi içinde kalarak vermişti.

Halil Uslu Ağabey de son yazısını Yeni Asya ile noktaladı ve Rahmet-i Rahman’a yürüdü. Halil Ağabey, her hafta Salı günü yazısını yollar, sonra da telefon açarak, yazısının gelip gelmediğini sorardı. 21 Temmuz 2015 Salı günü yine aramış ve “ Sultanım yazı ulaştı mı?” diye sormuştu. Aynı gün kalp krizi ile hastaneye kaldırılmış ve akşam üstü vefat etmişti. “Başet”in yayın günü olan 24 Temmuz Cuma günü yazısını yayına hazırlarken, üstüne şu notu düşmüştük: “Halil Ağabey bu yazıyı 21 Temmuzda göndermişti. Demek ki hemen sonra hastaneye kaldırılmış ve aynı gün Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Biz de bu son yazısını yayınlarken, kendisine Cenâb-ı Hak’tan sonsuz rahmet, kalanlarına da baş sağlığı diliyoruz.” Son yazısını okumak kendisine nasip olmamıştı.

Halil Ağabey gibi, kendi yazdığı son yazıyı okuyamadan Hakk’a vasıl olan bir yazarımız da Süleyman Bayşu oldu. Süleyman kardeşimizin son yazısı da vefatından iki gün önce elimize ulaşmış, yazısı yayınlanmadan vefat haberi gelmişti. Son yazısının başına düştüğümüz notta da şöyle demiştik: “Geçen Cumartesi akşamı Hakk’ın rahmetine kavuşan Süleyman Bayşu’nun elimize ulaşan son yazısı. Rahmete vesile olması dileği ile.”

Onlar kendi son yazılarını okuyamadılar, ama o yazıları okuyan binlerce insan ve sayısız melekler, kendilerine rahmet okumaya devam ediyorlar. Onların amel defterleri günah ciheti ile kapandı, ama yazdıkları her yazıda ifade ettikleri hakikatler okundukça, sadaka-i cariye olarak sevap hanelerine mânevî hediyeler yazılmaya devam edecektir inşallah. Bu vesile ile, son yazılarını yazarak ahirete intikal eden yukarıda adlarını zikrettiğimiz ve zikretmeyi unuttuğumuz bütün hizmet kahramanlarını bir defa daha rahmetle anıyor, bugünkü yazarların da aynı hüsn-ü hatime ile yazılarına son vermelerini diliyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*