Sorgulama zamanı gelmedi mi?

Üstad Bediüzzaman’ın tesbitiyle biliyoruz ki; “Risale-i Nur sadâka-i makbule gibi Anadolu’yu Cebel-i Cudi hükmüne getirerek musîbet ve belâların def’ine vesile olur.”

Yine onun tesbitiyle biliyoruz ki Risale-i Nur’a ilişilmesi veya tatili zamanında da arzî veya semavî musîbetler gelir.

Nur hizmetlerine mani olunca da yine maddî veya manevî belâ ve felâketlerin geldiğini hatta kıtlık, gala gibi musîbetlerin geldiğini; bazen de kışın hiddete geldiğini, dondurucu soğukların baş gösterdiğini Üstad Bediüzzaman muhtelif mektuplarında dile getiriyor.

Üstad’ın bu şüphe götürmez, dikkate değer tesbitleri çerçevesinde olup bitenlere baktığımızda uzunca bir zamandır devam etmekte olan başta koronavirüs salgını olmak üzere zaman zaman vukua gelen zelezeleler, yangınlar, kuraklıklar gibi başta ülkemiz olmak üzere hemen bütün dünyayı tehdit eden bu belâ ve musîbetlerin sırr-ı hikmet ne olabilir ve bu olup bitenlerin Nur hizmetleriyle ve hadimleriyle bir münasebeti, bir alâkası var mı?

Ardı arkası kesilmeyen bu belâların, bu felâketlerin, bu salgınların sebeb-i vücudu ne olabilir acaba?

Üstadın; “musîbet-i amme (umumî musîbetler) ekseriyetin hatasına terettüp eder..” “musîbet cinayetin neticesi; mükâfatın mukaddimesidir…”  şeklindeki tesbitlerinden anlıyoruz ki bütün insanlara yönelik olarak gelen musîbetler, belâlar hastalıklar ekseri insanların hata ve kusurlarından dolayı geliyor. Bilerek veya bilmeyerek bu hata ve günahları işleyen ekseri bu insanların nedamet ve pişmanlık duyarak hata ve yanlışlarını terk ederlerse Allah’ın inayetiyle musîbet ve belâlar da son bulur.

Bu meyanda belâ ve musîbetlerin devam ediyor olmasının acaba Nur hizmetlerinin gidişatıyla da bir münasebeti var mı? suali akla geliyor. Yeteri kadar okunmuyor veya gereği şekilde okuduklarımızla amel etme noktasında eksikliklerimiz mi oluyor?

Üstadın nazarlara verdiği ölçü ve prensiplere, verdiği mesajlara, dikkat çektiği ikaz ve tavsiyelere uyum noktasında lâzım gelen dikkat ve hassasiyetler mi gösterilmiyor? Hak ve haikatların tebliğ ve neşri hususunda gerekli gayret mi gösterilmiyor acaba? Risale-i Nur’un meslek ve meşrebine uymayan tavırlarda mı bulunuyoruz acaba?

Bunların hepsi bir tarafa bir de Üstadın; “riyaset-i şahsiyenin katiyyen aleyhindeyim…” diyerek reddettiği tek adam sistemine ısrarla destekte bulunmak…

Yine Üstadın; “istibdat isterse meşrûtiyet libasını giysin, rastlarsam sille vuracağım..” ve; “şeriat yeryüzüne gelmiş istibdadı mahvetmek için…” şeklindeki ifadelerle Üstadın tahakkümün, istibdadın her türlüsüne kesin bir dil ile karşı çıktığını göstermez mi?

Bu ve benzeri Üstadın verdiği mesajlarla, nazarlara verdiği ikaz ve tavsiyelerle örtüşmeyen yanlış tercih ve tavırlar gerçekten yaşamakta olduğumuz salgınlara, belâ ve musîbetlere bir nevi dâvetiye anlamına gelmiyor mu sizce?

Ne dersiniz… Kendimizi sorgulamanın, kendimize çeki düzen vermenin zamanı gelmedi mi?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*