Sorumluluk bilinci!

Nasıl ki, camide cemaatte; mescitte, medresede Allah’ı fark ederek ibadet ediyoruz. Bu fark ediş, hayatla buluşmalı. Hayattaki bütün faaliyet ve muamelâtta bu duygu yaşanmalı.

“Namazın çekirdeği olan tesbih, tehlil ve hamd” her şeyde uygulanmalı. Allah’ı anmak, Onu fark etmek, Onu zikretmek seccadeye has değil. Bunların muhtevaları, sadece “tespih” değil.

Evet, günün belli zamanlarında, belli mekânlarda; hatta her zaman Allah’ı anmak, Onun isimlerini zikretmek kadar harika ne olabilir?
Burası tamam.

Fakat Allah’ın beklediği bundan ibaret değil. O, nasıl ki her yerde hâzır, her şeye nâzır; yani O, her yerde var ve haberdar; bizim her şeyimizi biliyor ve görüyor; biz de Onu fark edip her an kul olmalıyız, Allah’ın emirlerini hatırda tutmalıyız. Yoksa, dilde tesbih, kalpte dünya! Bundan kime ne fayda?

Kulluğun ödevleri, sadece namazda anmak değil. Namazdan sonraki hayatımızda da Allah’ı zikretmeli; her hâlde, her harekette, Onu hatırlamalı, Onun hoşnut olacağı biçimde hayata yön vermeliyiz. Namazımızı namaz, niyazımızı niyaz, hayatımızı da hayat etmeliyiz, rızâ-yı Bârî için.

Yani farkına varış, yani teyakkuzda oluş hayat tarzı olmalı, kalite katmalı ömre…

Arsızlık, hırsızlık, ursuzluk yapacakken bir insan; Onu hatırlayınca hemen, eller yana dökülür, varmaz ki fenalığa.
Rüşvet alıp verirken, düşünse şöyle bir an, işler mi hiç kabahat?

Devlet malını yemenin, insan hakkına girmenin haram olduğu düşüncesi, Onu anmakta, Onu anlamakta saklı.
Bir Müslüman, bırak zina etmeyi, nâmahreme kem gözle de bakamaz; çünkü, abd olmanın peymanı.
Toplumum düzenini, el âlemin güzelini sıkıntıya sokamaz.

Ürettiği mallarda hile, hud’a olamaz. Doğru tartar, doğru satar; terazisi dengeli.
“İmanlıyım” diyen kişi, kendi menfaati için başkasının menfaatini haleldar edemez; işinde, peşinde koşturamaz kimseyi; angarya çektiremez. Çünkü bilir, kul hakkı olduğunu! Çünkü bilir: Müslüman’ın en mümeyyiz vasfı bu.
Bir sohbette, ders okuyan dostumuz “Türkiye’de, devlet dairelerinde, sekiz saatlik mesai süresinin ancak elli sekiz dakikasının verimli çalışma dilimi” olduğunu nakletti. Dondum kaldım doğrusu! Temennim, bu tespit yanlış olsun!
Amirin görmediği şeye melâike şahittir. İlâhî Levhalarda silinmeyen kayıt var. Böyle bir lâkaytlığın elbette ki, sonu nâr.
Efendimiz (asm), Tirmizî’de nakledilen bir hadis-i şeriflerinde: “Nerede olursan ol, Allah’tan kork. İşlediğin günahın peşinden, onu silecek bir iyilik yap ve insanlara karşı güzel ahlâklı ol” buyurmaktadır.

“Radar” korkusuyla hız düşürdüğümüz; “Mobese kameraları var” endişesiyle kurallara uyduğumuz kadar Rabbimizin nazarı altında olduğumuzu fark edip, Onu hatırdan çıkarmayıp fiillerimizi ona göre tanzim edersek, umulur ki, rahmetine ereriz.

Buna rağmen kabahate dalarsak, hayr olur mu akıbet?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*