Sosyal medyanın tuzakları ve makul insanlara düşenler

nejat-erenTeknolojideki hızlı gelişmenin neticesi; “sosyal medyayla” muhatabız.
Allah’ın büyük bir lütfu olan bu nimetin menfi yolda kullanılması büyük bir hatadır. Buradaki dilin dikenli, hakaret, zan, gıybet ve tahripkâr olması bir handikap. İnananlar için tehlikesi ise; gıybet, hakaret, iftiraya ucuzca alet olmaktır.

Propaganda fesat maşası. Reklâm ifsat aleti. Algı operasyonu şaşırtmacası ve münâfıkane planlarıyla. Ahlâk, doğruluk, hakikî insanlık, sadâkat, iffet, hakperestlik gibi manevî değerler bu alanla çok irtifa ve değer kaybetti.

Gönül ister ki şuur sahipleri İslâm’ın iki sırlı ifadesi olan; “Tebliğ ve dâveti” burada kullansınlar. Bu büyük bir eksiklik. Müslüman kitlenin bu alanda farkında olmadan şer güçlerin çekim sahasına girmesi büyük bir trajedidir. Özellikle Nur Talebesi konumunda olanların, bu tehlikeli çekim gücünün harama ve günaha götüren girdabından uzak kalması hayatî öneme haizdir.

Fesat, fitne cazibesi fazla olan bu alanda sağlıklı fikir üretip, ayakta kalmak kolay görülmüyor. Masumların saf zihinlerini bozacak bütün teknolojik imkânların kullanıldığı bu sahada İnananların- fert veya grup olarak- atışmaları, münakaşaları ve iftiraya varan kavgaları büyük bir yanlışlık. Modernite rüzgârıyla Müslüman kitlenin giyiminden, yiyeceğine günlük hayattaki her şeyine müdahale eden bu dış güdümlü alan ve sapık zihniyet kendine yakın “konu mankenlerini de” bulmada pek fazla zorlanmıyor. Kudsî değerlerin ölçüsü bizzat inananlar alet edilerek burada saptırılıyor. Nevzuhur sahte şahsiyetler ve showmenler burada boy gösteriyor. Bu tür fesatlar bütün şiddetiyle sürdürülüyor. “Piyasa mankeni ve fanatik tarafgirlik” olma süreci burada devam ettiriliyor. Şekilcilik ve taklitçilik projesi gündemde.

Kitleleri yanlışa yönlendirme, tahrip, isyan çıkarma, fitne ve fesat plânını ibretle takip ediyoruz. Bu şer patentli oyunları daima önceden sezip ortaya çıkaran ve bozan; “Yeni Asya Patenti” ve istikameti sadece mensupları için değil ülke ve millet için bir pusula ve yol haritası olmaya devam ediyor. Onun için burada gazete yazar ve teknik kadrosunun ve konuların muhatabı yetkililerin bu alanda söz söylemeleri hepimizin vekâleti için yeter. Mahrem konuları buraya taşımak ise asla tasvip edilemez.

Masum ve temiz insanları “siyaset” fitnesiyle dünyevîleştirilme operasyonları da burada sergileniyor. Bu plan ve tuzakları gerçek Yeni Asya okuyucuları çok iyi biliyorlar. Güdümlü caydırma, iftira ve hedef gösterme sızma harekâtına dikkat! Bu karanlık planlara karşı icraat ve tatbikatımız, Külliyatın tamamındaki “siyasî ve içtimaî konuları” fert ve cemaat olarak yeniden ele alıp dikkatlice okumaktır. Mukaddes dâvânın ulvîliği, temizliği ve paklığının anlaşılıp yaşanması için buna mecburuz. Bunu yapmazsak, iç ve dış mihraklar bize başka şeyler “okutur!” Kafa karışıklığına tahammülümüz yok. Şahsî temayülleri öne çıkarmamak, ilkeli yaşamayı devam ettirmek ve de topluma paratonerlik ve rehberlik yapabilmek için fesatların önlenmesi lâzım. Her zamankinden daha fazla bu iş bize düşüyor.

Bu alan kullanılarak, gazetemize, şahs-ı manevimize, yazarlarımıza ve topyekûn cemaatimize yapılan saldırıları dikkate değer ve doğru bulmuyoruz. Kullanılmasını önlemek mümkün olmadığına göre, cemaat fertlerinden bu sahayı kullananlara diyeceğimiz bu “sosyal medyayı” kullanınca bayağılaşan dili kullananlarla asla muhatap olmayın, ağzınızı ve sinirinizi bozmayın. Kullanacaksanız Risale-i Nur dili ve ölçülerini kullanın. Seviyesi belli olanların seviyesine düşmeyin. “Kötü söz sahibinindir!” Unutmayın!

Bütün bu tür “kutuplaştırma” saldırılarına karşı; Risale-i Nur talebeliğinin vazgeçilmez şartlarından olan “Sadâkat, metanet, istikamet, her türlü hadise karşısında sarsılmamak” prensiplerini tatbik etmek, sehven bile olsa asla taviz vermemek. Küçük bir hatanın bile bize tahmin edemeyeceğimiz savrulmalar yaşatabileceğini unutmamak lâzım. Çünkü, Büyük dâvâlar “taviz” kaldırmaz!

Hiçbir tesirde kalmayan, hiçbir dünyevî gayesi olmayan sahabe mesleğinin pak, saf temizliğini cam parçası hükmünde olan dünya işlerine alet etme lüksümüz ve umursamazlığımız olamaz, olmamalı.

“Sakın, sakın dünyevî cereyanlar, hususan siyaset cereyanları sizi aldatmasın!” ikazının önemini, geçerli olduğunu ve dünya durdukça bu konumunu koruyacağını akıldan uzak tutmamalıyız.

“Çoğunluk” psikolojisinin mahalle baskısı, malûm medyanın kasıtlı yönlendirmesi, ölçüsü olmayan mübarek Müslümanların yanlış siyasî akımlara meyletmeleri bizi etkilememeli. “Omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulan” bu kudsî dâvâ, tercih ve misyona gelebilecek hücum, iftira, yalan ve tahrip edici planlara karşı yanlış tercih ve tereddütlere değil mert ve dik durmaya ihtiyacımız var.

“Risale okumalarımız” azalırsa; “ekran, sokak, medya, toplum” dörtgeninde, “üflenenlerin” tesirine gireriz. Bunun neticesi de; güdümlü naylon fikir, kafa karışıklığı ve savrulmadır. Aklî ve mantıkî olan; düşünerek, kaynağından okuyup, istişare ederek ortak çözüm üretmektir. Elimizdeki ölçüler; gün, zaman, şahıs, olaylara karşı değişkenlik arz eden düstur ve prensipler değil, her zaman geçerli akçedir.

Biz kırk yedi yıldan beri bu gazete ve cemaat olarak “başarıya” endeksli bir hizmet üzerine hareket etmedik. Bu düsturu da Risale-i Nur’dan aldık. Kur’ân ve sünnetten hüküm çıkaran Üstadımızdan aldık. Onun içindir ki: “Başarı ve netice almaya” yönelik–siyasî tercih dâhil- tercihler bize rehber olamaz. Biz üzerimize düşen vazifeyi yapar, değerlerimize sahip çıkar onlardan asla taviz veremeyiz. Neticeyi kâinatın yaratıcısından bekleriz.

Âfak bizi bozmasın ve boğmasın. Cenâb-ı Hak istikametten, sadâkatten ve ihlâstan ayırmasın. Âmin!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*